30 Mart 2016 Çarşamba

Mart 2016 Metinlerim: Parça 4 / 4

Terör Epistemiği
Devam:
2 haber:          
“Belçika'da bulunan Tihange adlı nükleer santralin önlem amaçlı boşaltıldığı bildirildi. Reuters'ın Belçika devlet televizyonu VTM'den aktardığı habere göre, ‘Polis Tihange nükleer santralini boşalttı’ denildi, ancak konuyla ilgili ayrıntı verilmedi.”
“Brüksel'de bulunan Avrupa Komisyonu binasının tahliye edildiği bildirildi.”
İlk adım, 3 atışlıydı.
Sonraki 2 adım da, bunlar olacaktı ki onlar da 3’er atışlı olabilirdi.
Anımsayalım:
11 Eylül 2001’de yolcuların düşürdüğü söylenen uçağın hedefi, rivayete göre Beyaz Saray idi ama kimsenin aklına civardaki herhangi bir nükleer reaktör gelmedi. (O nükleer reaktör, şu sıralar kendi kendine sızdırma yapmakta.)
Çernobbil ve Fukişam varken, herhangi bir nükleer reaktörün vurulmamasını beklemek, safdillik olur.
Yine de bilelim:
Her 2 reaktör de, içeriden ve hatayla patladı.
Dolayısıyla, dışarıdan ve bilerek nükleer reaktör patlatmanın yolu, biraz dene-yanıl ile bulunacak, yani o yol henüz bilinmiyor, hiç denenmedi çünkü. O becerilemezse, canlı-bombalar er veya geç içeri dalacak.
Bir de, 2 spor olayına başarısız canlı-bomba dalışı denendi.
Dolayısıyla ve yani:
2 durumsal değişim var:
‘4 + 4 = 8’, ‘3 x 3 = 9’ olabilir, bir değişim  ve öğrenme olarak. Bu olduysa ve olacaksa, tasarımcılar değişmiş olmak durumunda. Hiç kimse, 60’ından yeni bir strateji yaratamaz çünkü.
Sivil hedef olayı kesinleşti ama kapsam kesinleşmedi. Bu da bir değişim ve öğrenme durumu.
Her ikisinin de medya geştaltı ile ilgisi henüz yok. Olacak ama. Çünkü, bu kezki sonuçlar küllüm mafiş olacak:
Bir bölgeyi 50 yıl yaşanmaz kılmaktan söz ediyoruz burada. Belki, başlangıçta da 0 ölü olacak.
Not: Hiroşima ve Nagazaki, olaylarda ilk ölmeyen on binlerce kişiyi mide kanseri yaptı uzun vade içinde. Her ikisinden de kurtulan tek kişi dahil.
Şuna dua etsinler o zaman:
Saddam’ın hepi topu 10 bin askeri, IŞİD’i bir dev yaptı. Ve 1 kişi tek başına, ABD’yi içeriden tuş etti, bilgiyle, bombayla değil.
Yani eğer, bu işten gerçekten anlayan birileri gerçekten saf değiştirirse, ABD ve AB’nin 50 merkezi 50 yıllığına 0’lanır ve Yeni Orta Çağ 500 yıla uzamış olur global global. (Sonuçta hiçbirşey değişmez ayrı konu: Geçmişbilim-gelecekbilim bireşimi öyle olduğunu söylüyor çünkü: Yalnızca, tarihsel bir hakem molası yaşanır.)
ABD ve AB, bunu anlasın artık ve geri adım atsın.
Yoksa, hep birlikte 7 milyardan 70 milyona düşeriz, çok değil 10 yılda.
(22 Mart 2016)



Terör Kitabı: İçindekiler: Taslak
Kuram:
Altkümelenmeler (PKK-içi gibi)
Hasan Sabbah fayı ++?
Assassin’s Creed kurmacası ++
Kurmaca x gerçek
Seri terörist – seri katil +
X
Edim:
Gerilla:
PKK
IŞİD
IRA
Devlet:
TC
ABD
Kitle:
Destek (1980 öncesi x 2010 sonrası)
Medya:
Medya geştaltı (kuram?)
Entellektüel:
Ben ve terör ? (Günce, Mart 2016 ?)
(22 Mart 2016)
Radikal Nezdinde Son Dönem Basın Tarihçemiz
Türk basın tarihinde bazı yanlışlıklar ve bazı zirveler birarada oluyor.
1990 gibi, 2000’e Doğru ve Yeni Gündem haftalık haber dergilerinin zirve yapmasının ardından, ilki gündelik gazete olmaya, ikincisi format değiştirmeye kalktı. İkisi de kafastü çakıldı.
1996 gibi, Radikal Yeni Yüzyıl’ı batırmak üzere çıkınca ve ikisi de epeyi yüksek tirajlar yakalayınca, gazeteler birden pazar gazetesi formatına geçmişti. Milliyet Pazar günleri 50-60 sayfa falan çıkardı. Kılçıksız et olarak hem de.
Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl üzerinden batıp, Radikal tek başına kalınca, başına gelenler pişmiş tavuğun başına bile gelmedi.
İsmet Berkan, Ali Bayramoğlu, Eyüp Can Sağlık gibi, gerçekten vasıfsız insanlar, Radikal’i kifayetsiz ama muhteris durumlarına yönelik kullandılar. Hiçbiri de orada gün yüzü göremedi.
Onlar da ne yapsınlar? Radikal’i gümlettiler.
Yemediler, yedirmediler yani.
Radikal, ilkin matbu basımını, şimdi de sanal basımını bıraktı.
Radikal matbu basımı bıraktığında, konu yeterince irdelenmiş. Eleştiri yapmayacağım, çünkü bu kez sinirlerime hakim olamam, biliyorum. Olmadık söz ederim.
Radikal hiç sol olmadı.
Beceremedik değil, beceremedim.
Patronlara değil, başkasına sorardık herhalde.
Basit bir gerçek var:
Yazmak bitmeyen bir kavgadır ve maratonda depar atılmaz.
Ya da:
Radikal gider, marjinal gelir.
(22 Mart 2016)
23.03.16, 15:35.
Radikal Blog Kapatıldı
Radikal ve Radikal Blog kapatıldı. Şu an için, dünden beridir siteler görünüyor ama yeni şey eklenmiyor.
Bu, beklenen bir şeydi.
Sorun, muhalefet değil, üçük insanların durumdan vazife çıkarması daha çok.
Fatih Çekirge, Onpunto’yu aynı nedenle kapatmıştı. Bu kez d kapatan, yine Hürriyet gazetesinden biri.
Küçük insanlar bunlar, kendilerini böyle kanıtlıyorlar. Türk basın tarihine bakılınca, çok kısa süreli oportünizmler tarihini de görürsünüz. Patronlar, bu türden ellerinden uzun süre tutmuyorlar, onların kendilerini de ısırabileceklerini biliyorlar. Yakalayınca, ısırdılar da zaten.
Gelelim duyguduruma:
Blog yazarları çöktüler.
Dün gece grupta uzun süre iç yazışma sürdü. Sonra şırrak. Hepsi silindi. Son anda, editörle 1 ay önce yaptığım yargılanma tartışmasını kaydedebildim. Abdala malum olmuş.
Reza Sarrab tutuklanmamış olsaydı, Erdoğan tüm delikleri tıkadı, derdim.
Ancak durum-gerçek şu:
Ona her ne yapılacaksa, ABD’nin yeni başkanı, ancak Aralık 2017 sonunda işlevselleşir. 2 yıl daha var yani. Ve 2018 için, zaten bambaşka dertler var ufukta.
Yani, Erdoğan’ın Cumhuriyet’i de tasfiyesi yürürlükte kalacak, 2 yıl daha. O süre de, ona yeter.
Siperde bekleme geriliminin bittiğini ve bunun beni rahatlattığını imlemiştim.
Bunlar, bilinen oyun sonu adımları.
Kurtarılacak bir yaşamım kalmadı geriye. Yalnızca inat ile devam ediyorum ve edeceğim gibi.
1 ay sonra, yeni bir seti düzenlenecekmiş: Haberdenyorum. Egehaber’de de yazıyorum.
Yani, açı ve mecra değişti, değişiyor, değişecek.
Bu, ilk moment. Devamı gelir.
Eco’dan Vasiyet: 10 Yıl Boyunca Adıma Etkinlik Düzenlemeyin
Bir haber:
“Dünyaca ünlü İtalyan yazar, göstergebilimci ve eleştirmen Umberto Eco’nun farklı bir vasiyeti ortaya çıktı. Vasiyete göre Eco önümüzdeki 10 yıl içerisinde kendi ve eserleri adına herhangi bir etkinlik düzenlenmesini istemiyor.”
Öldükten sonra kimi anılmak ister, kimi de böyle anılmamak.
Törenleri sevmiyordu herhalde.
Ya da sahtekarlığı...
Bakalım, uyacaklar mı?
(23 Mart 2016)
Patlamanın olduğu yere fakirler karanfil bırakıyordu, ben gül bıraktım
Bir haber ve bunu Ağaoğlu demiş:
“Müteahhit Ali Ağaoğlu, İstiklal Caddesi'ndeki canlı bomba saldırısının ardından İstiklal Caddesi'ne gittiği ve patlamanın yaşandığı yere karanfil yerine gül bıraktığını söyledi. Ağaoğlu, 'ortanca' eşinin doğum gününü kutlamak için yemeğe çıktıklarını, yemeğe giderken saldırının olduğu bölgeye uğradığını belirterek, '’Millet fakir; karanfil bırakıyor, ben gül bıraktım.’ dedi. Ağaoğlu'nun sözleri sosyal medyada tepki çekti.”
Zenginler, artık kantarın topuzunun ayarını bıraktılar.
Artık fakirlerle alay ediyorlar.
Sonra da, Spartacus’lar geliyorlar...
(23 Mart 2016)



Trajikomik Absürd
Hem acı, hem gülünç, hem de saçma olan bir durumdayız.
Ve bu durum:
Trajikomik absürd olmakta.
Alaturka versiyonu yani.
(23 Mart 2016)
Şike Öven Reklam
Alman bahis sitesi Betmatik reklamında hakem, maç bitiminde sevinçten taklalar atar.
Spiker de şöyle der:
Hakemin niye böyle yaptığını anlayamadık, sayın seyirciler.
Sanırım, reklam tasarımcıları dediklerinin nereye vardığını anlamamışlar veya feci pervasızlar.
Göstere göstere espri niyetleri vardıysa, bizcesi böyle olmaz.
Beckenbauer, şikeden dolayı içeri alınmak üzere şu sıralar çünkü.
Adı da, ‘havuz piyonu’ anlamına geliyor nedense.
(23 Mart 2016)
3. Dünya Savaşçıkları Tarihin Sonunu Getirir mi?
Şu momentteki durumu, herkes kendine göre yorumluyor. Yine de, herkesin ağzında ‘3. Dünya Savaşı’ deyimi var, medya viralitesi olarak.
Öyle mi acaba?
Tarihe bir bakalım:
2 dünya savaşı, 2 dünya devrimi demek oldu.
Her 2 savaşın çıkaranı da, yenileni de, Almanya oldu ama o bugün hala bir Dünya gücü. (Tarihte bunu yapabilmiş başka bir ülke yok.)
Her 2 dünya savaşında da Çin yoktu ortada. O, 2. Dünya Savaş ertesindeki ikinci dünya devrimi ile tarih sahnesine girdi yeniden, yüzlerce yıl aradan sonra. 1971-Nixon hatası ile de bir dev atılım yaptı. En az 50 yıl erken olarak. Şu anda Çin de var artık global güç olarak.
2 dünya savaşı da AB’nin iç savaşıydı ve AB’yi daha kurulmadan bitirdi. Son 50 yıllık AB tarihçesi de bunu kanıtladı ve açımladı zaten: Başlamadan bitmiş bir birlik hayali veya ölü doğmuş bir çocuk.
Şu andaki 3. Dünya Savaşçıkları ise (3. Dünya Savaşı değil), AB’yi içermiyor, Papa’yı içeriyor. Ortodoksları ve Protestanlar’ı da değil. Haçlı Seferi’nin adını koyan, ‘neo-con’ oğul-Bush idi. O protestan görünebilir ama katolik savaşını ve yöntmlerini kullanıyor ve Haçlı Seferi diyen de o.
Not: Bu ikilem, Weber üzerinden konulan yanlış-söylemli protestan ahlakı söylemini de değilliyor ayrıca.
3. Dünya Savaşçıkları açılımı, 2 grupla 1.-2 Dünya, 2 grupla 3.-4. Dünya ve sonrakiler olarak gidiyor.  Giderek küçülen ama sayıları limit sonsuza giden ama toplamları (kapsamları) sonlu / sınırlı bir dizi bu.
Dolayısıyla, tarihin ilk gerçek Dünya Savaşı bu olacak, eğer olursa:
200 ülkenin pek pek 20’si dışarıda kalabilir bu kaosta. Nüfus ve alan olarak ise, belki %o 1 ederler ancak. Oysa, 2. Dünya Savaşı’nda Hindistan, Afrika ve Amerikalar hesapdışıydı toptan, % 50 nüfus ediyor.
Burada sorun, tarihteki çığ, zemberek ve hacıyatmaz etkilerinden, en çok zemberek durumunun gözlenecek olması. Yani şu anki çekişmeler, yüzyıllarca aktarılarak ve dönüştürülerek sürdürülecek.
Ayrıca:
İnsanlığın sonu bu değil. Asıl tehlike olarak ise, ilk de değil.
1945’teki 2 atom bombası, Hiroşima ve Nagazaki, simgesel olarak, insan türünü bitirdi.
Artı: 1957’deki Sputnik uzaya gidişi, insanın Homo Posterus yolunu açtı.
Bu çizgi, hala aynen baki:
10-15 ülkede nükleer silah var. 10-15 ülkeden astronot / kozmonot / taykonot uzaya gitti.
Bu durumda:
Okumayı, ‘Homo Posterus x Homo Sapiens’ olarak / üzerinden yaparsak, nükleer bombacıklar patlayacak o kesin ama onlar bile, insan türünün sonunu en azından şimdilik getiremez ama insan sonrası yolda, giderek daha çok adım atılmış olacak. Bu savaşçıklarla da, bu savaşçıklarsız da.
1.-2 Dünya kırmaları, yine öyle kalacak. Gerileyebilirler ama üstte kalırlar yine de. Aradaki fark çok büyük çünkü. Kolay kolay kapanmaz. Herkes de Çin değil.
3.-4. Dünya kırmaları ise, kendilerini dibe yollayabilirler. Arap-Müslümanlar yaptı bile bunu çoktan. Pakistan ve Müslüman Hindistan da yapabilir pekala. Endonezya yapmaz, daha doğrusu yapamaz. Yapacak durumda değil çünkü.
Ancak, tektonik mecazında anakaralar ve takımadalar durumu gelgitlerine bakarsak, bu dönemki ‘tarihte giderek artan devlet sayıları’ nedeniyle, takımadalar dönemi olacak, demek olur.
Bu da, merkeziliğin dağılması nedeniyle; bilimin, sanatın, düşünün tarihsel idrar molası alması demek. 100 yıldır da, bilimsel bir kuramsal / paradigmatik / epistemik gerileme / ilerlememe sözkonusuydu. İkisi birleşince, kültür durdu, denebilir.
Gerisi ise, ‘tarih tekerrürden ibarettir’den ibaret görünüyor şimdilik.
Yani, yeni ve farklı hiçbirşey yok, savaş kuramı açısından, bu yeni Dünya savaşçıklarında.
Tarih ise, bitmeden ve kendi içinde yoğrularak tarih-ötesi oldu /   oluyor gibi.
(23 Mart 2016)
Büyük merkez bankaları gizlice anlaştı mı?
Silkele kerizi silkele.
Bir haber:
“Dünya ekonomisini yöneten büyük merkez bankalarının gizlice anlaştıklarına yönelik spekülasyonlar, Fed, ECB, BoJ ve BoE'nin son kararlarıyla güçlendi.”
Ondan sonra, ‘şike’ diyoruz, susturuyorlar.
‘Keriz silkeleme’ diyoruz, susturuyorlar.
‘Çingene’yi kral yapmışlar, babasanı astırmış’ diyoruz, etnik diskriminasyon deyip susturuyorlar.
Devlet, vatandaşını kerizler mi yahu?
Vergi almıyorlar, haraca kesiyorlar ortalığı...
“McDonald, belli başlı merkez bankalarının koordineli hareket etme olasılığının giderek yükseldiğini, ocak ayında yazdığını hatırlatarak, şunları kaydetti:
''Son bir ay içinde ECB'nin piyasaları desteklemek için banka harici şirketlerin tahvillerini de satın alacağına dair duyumlar aldık. Bu duyumlar, ECB’nin 10 Mart’taki toplantısıyla gerçeğe dönüştü. Çin Merkez Bankası (PBOC) yetkilileri de G20'den hemen önce yuandaki değerlenmeyi savundu. Hem ECB hem de PBOC yetkililerinin G20 öncesinde çok 'güvercin' mesajlar vermesi ilginçti. Daha sonra, New York Fed Başkanı William Dudley, Fed Guvernörü Lael Brainard ve St. Louis Fed Başkanı James Bullard, mart ayında faiz artış ihtimalini ortadan kaldırdı.''
Bu gelişmelerin, 2016’nın başında ciddi değer kaybeden piyasaları desteklediğini vurgulayan McDonald, Fed'in 16 Mart'ta açıkladığı güvercin kararların, gizli anlaşma tezini iyice güçlendirdiğini belirterek, "Korkak Fed, Şanghay'daki G20 toplantısında bir anlaşma yapıldığını açıkça gösterdi." dedi.”
Ancak, şunu unutuyorlar:
Sayılarla oynarsın ama reel ekonomiyle oynayamazsın.
Enflasyonda sahtekarlık yaparsın ama vatandaşın sana inanmaz olur.
Merkez bankalarının borsayı desteklemesinin anlamı da yok, gereği de.
Rüşvet alıp, şike yapıyorlarsa, o başka...
Bana giderek öyle gelmeye başladı.
(23 Mart 2016)
Çocukluğun Sonu
Bilimkurgu roman çok iyi.
Dizisi çok çok kötü.
Kopya bile çekemedikleri için, 0 değil, -1.
Aksiyon var romanda, sinemaya aktarılamamış.
Kuram var romanda, sinemaya aktarılamamış.
Oyuncular berbat.
Senaryo berbat.
Berbat olmayan tek şey, romandaki anafikir.
(23 Mart 2016)
Eski İçişleri Bakanı: İngiltere'ye de saldıracaklar
Bir haber:
“Eski İngiltere İçişleri Bakanı John Reid, "teröristlerin güvenlik bariyerlerini aşarak İngiltere’de de Brüksel’dekine benzer saldırılar düzenleyeceğini" öne sürdü ve "Siyasetçiler, İngiliz halkına karşı dürüst olup bunu söylemeli" dedi.”
Dürsütçe bir açıklama ama bunu kendisi bakanken yapabilir miydi acaba?
Haberin devamı ilginç:
“Teröristlerin ulaşım sistemi ve kalabalık yerler gibi, yumuşak hedeflere odaklanacaklarını belirten Reid, çünkü güvenlik güçlerinin uçakların havada infilak ettirilmesi gibi, ‘ses getirecek’ birçok saldırı girişimini başarıyla engellediğini belirtti.”
‘Drone’ değil, uçak.
Ancak bir uçak, napalmlı zeplin kadar etikili bir imha aracı değil. Ha, bomba yüklü savaş uçağı kaçırır, herhangi bir büyükkenti bombalarlar, o olabilir.
Ek yorum:
Engellenen girişimlerdeki yöntemler kamuoyuna yönelik bilgi aktarımı içermiyor.
Ancak, bu bilgiyle, en az 10 tane çok çok farklı saldırı yöntemi ve noktası denendiği ortaya çıkıyor.
Bu kadar çok çeşit, sonuç 0 olmaya daha yakın etkili.
İyi yaptığın tek çeşitten 10 tane denemek, daha yüksek başarı oranı demek olur.
(23 Mart 2016)
Yeni Orta Çağ’ın Başlangıç Momenti
Bu moment, kavramı ilk kez kullanan Alain Minc tarafından, Bosna katliamı olarak imlenmiş. 1995 gibi yani.
Oysa; 1990, Doğu Bloku çöküşü ve post-modern dönemin sonu, bu moment için daha anlamlı noktalar.
Sinemada 1991 gösterimli ‘Avrupa’ filmi, Birleşik Avrupa Faşizmi’ni anlatmış.
Fassbinder ise, 1975-1985 arasında, Birleşik Almanya Faşizmi’ni yine sinema aracılığıyla öngörmüş.
Bu, sanatta bile görünen bir şeymiş yani.
Asıl AB faşizmi  ve Yeni Orta Çağ ise, IŞİD ertesinde, islamopati ile 2014 ertesinde ortaya çıktı. Pekişmiş olarak yani.
AB Faşizmi, engizisyon ile de birleşik. ‘Neo-con’ oğul Bush, ‘Haçlı Seferi’ diyerek, asıl AB’nin katolik ağırlıklı nüfusunu imleyip, bunu taaa 2001’de başlatmıştı.
Zaten, Bosna olayları da, hem katolik-ortodoks savaşı, hem de Müslüman-Hristiyan savaşı oldu.
Ortodokslar, 400’den 1000’e kadar hristiyanlaştılar. Kuzey Avrupa ise 1000’den 1500’e dek katolikleşti, ardından protestanlaşma savaşı geldi hemen.
İlk protestanlaşan ara bölge Almanya, 800-1000 arasında hristiyanlaştı. Bugün ise, 1/3 protestan, 1/3 katolik, 1/3 ateist ile tam bölünmüşlük yaşıyor.
Almanya, en geç koloniyalişstleşen ve 2 dünya savaşını da çıkarıp yenilen ülke. AB’deki en çok Müslüman nüfusa da sahip. En çok neo-Nazi’ye de sahip. 1980’de Yeşiller, 2005’de Korsanlar ile, yeni / farklı / küçük / marjinal siyasal oluşumlara en açık ülke aynı zamanda.
Burada İspanya’nın durumu sözkonusu.
Kiliseye gitmeyenler bile, ülkeye din gerektiğini düşünüyor.
Almanya’da da ateistler, Müslümanlar’a karşı en hoşgörülü kesim değil.
Bu koşullarda Yeni Orta Çağ:
Bir: Din-miliyetçilik eşleniği oluyor.
İki: Azınlık düşmanlığı oluyor.
Üç: Katliam uğruna barışta kalma, inkar kültünü kapsıyor.
Dört:kültürel statikliği kapsıyor.
Beş: AB için en az 100 yıl süreceğe benziyor.
Altı: 2000-2200 arasındaki tarihsel makro iniş dönemiyle birleşmiş görünüyor.
Böylelikle de, ilk momenti 2000 olmuş oluyor ki Minc, kitabını 1999’da yayınladı.
(23 Mart 2016)
Fethullah’ın Son Yumruğu: Zarrab
Fethullah, Aralık 2013’te vurduğunda, bunun son yumruğu olmadığını imlemiştik.
Mart 2016’da öyle olduğu ortaya çıktı:
Zarrab ABD’de tutuklandı.
Bazı bilgileri savıya verenler Türkler olabilir yani.
Asıl soru şu:
Zarrab, AKP’yi batıracak neler söyleyebilir?
Örneğin, Erdoğan için İnterpol arama kararı çıkartacak bilgiler ve kanıtlar verebilir mi?
Bizce hayır.
Şu anki momentle, bunu İtalya ve İsviçre yapabilir ancak. O paralar bir yerlerde çünkü. Ancak, 2,5 yılda 25 Dünya turu atmışlardır.
Zarrab, bunun ipuçlarını verebilir ancak.
Fethullah, Doğan’a da medyasal bazı bilgiler aktarabilir ülke içi niyetine.
O zaman da, son kozlarını oynamış olur.
Onu da ıskalarsa, bizi sabun olarak kullanırken, ellerini oğuştururlar köpür köpür.
(23 Mart 2016)
Durdurulabilir mi?
Hep bunu merak etmişimdir.
2003 Kasım’da Galatasaray Meydanı’nda canlı bombalı bir araç, gelid önümde durdu, lastiğini bilerek, kenardaki bariyere sürterek patlattı, bekledi, sonra da konsolosluktan içeri daldı.
Ciddi oyun tasarlayalım, gerçek durumdan hareket edelim:
Ben bu aracı durdurabilir miydim?
Eh, arabaya atlasaydım, ya birlikte patlardık, ya da adam kaçardı. Adam kaçsaydı, adam ve arabadaki bombalar birlikte patlamazdı.
Araba sürmeyi bilmem. Bilseydim, arabayı sağa devam ettirebilirdim. O zaman da ben ve da ölürdü, diğerleri sağ kalırdı.
5-60 saniyelik bir süre içinde, patlatıcı mekanizmayı yok edebilirdim veya izole edebilirdim, diyelim konsolosluğun sol arkasındaki boşluğa atarak (öyle bir boşluk gerçekten var ve hala orada duruyor).
Kazara, hemen sağa, Balıkpazarı’na girseydik, ölü sayısı aynı kalabilir ama kimlerin öldüğü epeyi değişebilirdi.
Canlı bomba hariç, ölü sayısının sıfırlanabilmesi için, arabayı 20 metre ileriye, Galatasaray Lisesi’nin kapısının dibine getirip, hemen oradaki duvarın arkasına sinebilirdim.
Eğer bir uzman varsa bu konuda, eğer canlı bomba aracına gerçekten kazara yakın düşerse,daha fazla şey yapabilir.
Yine de, canlı bombayı, onunla konuşarak, bombayı patlatmamaya ikna edebileceğini sanmıyorum. Ki zaten, ikinci uzaktan patlatma düzeneği hep oluyor genelde.
Dipnot 1:
Brüksel’deki canlı bombalardan üçüncüsü, son anda vazgeçti, yeleği çıkarıp kaçtı ama sağ yakalandı.
Yani bu almaşık öyküler gerçekten yaşanabilir, yaşanabilirdi, yaşanabiliyor, yaşanabilecek.
Dipnot 2:
Bu metni yazabilmeye cesaret edebilmem için, 12,5 yıl geçmesi gerekti o olay üzerinden.
(24 Mart 2016)
IŞİD, PKK, TC
Konunun uzmanı gibi yazmış, akademisyen Metin Gürcan’ın tespitleri üzerinden gideceğiz.
Birinci tespit:
“Biz 100 metre koşuyoruz PKK ve IŞİD ise maraton.”
Hiç de öyle görünmüyor.
Öncelikle IŞİD, hepi topu 3 yıllık bir oluşum ve ekstrem ne varsa, kullandı bitirdi. Bu maraton koşmak değil, amok koşmak.
PKK, 42 küsur kilometreyi maraton parkuru sayarsak, 33 yıldır, daha çok birçok 3 bin metreler koştu gibi. Dur-koş, dur-koş düzensiz bölümleriyle.
TC ise, ne koştuğunu bilmiyor. AKP’ninki ise, 100 metre değil, IŞİD’inki gibi bir amok koşmak.
Dünya’da terörde ve karşı-terörde maraton koşan bir tek ikili oluşum var:
IRA ve İngiltere.
100 yıl. PKK’nin 3, IŞİD’in ise 33 katı.
Ancak o bile, tarihsel idrar molası aldı. İngiltere, Kuzey İrlanda’yı boşaltmadıkça, savaş sürer. Hele bir de, İngiltere AB’den çıkarsa ki İrlanda’nın hiç öyle bir niyeti yok şimdilik.
Bu bakış açısıyla:
IŞİD, 10. dereceden bir dönüşüm adımı idi. O dönüşüm sürer.
PKK, 10 değilse bile, 5-7 kopukluk yaşadı. PKK’nin de bundan böyle, dönüşüm geçirmesi beklenebilir: 10 parçaya bölündü çünkü.
TC ise, 33 yılda 3 liberalizm dalgası yaşadı. Terör, işçi cinayetleri ve trafik cinayetlerinin yanında, devede kulak kaldı. Ve bir de özellikle bölgesel. Ölenlerin % 80’i Kürt idi. IŞİD ise, tüm Türkiye ve Dünya halklarının ayırmadan öldürüyor, Araplar dahil.
Yani bu uzman, bu alanda feci yanılmış.
Devam:
Tespit iki:
“PKK ne yazık ki  ürettiği şiddeti çok başarılı bir şekilde mevcut siyasi kutuplaşma ve toplumsal yarılmanın  üzerine yapıştırmaya başladı. Dikkat edin marjinalleşmesi gereken terör eylemleri artık siyasi kutuplaşma ile toplumsal yarılmamızı en açık gösteren ve üzerlerinden siyasi argüman ürettiğimiz ‘siyaset mezeleri’ haline gelmeye başladı. Bu çok kötü.”
Bu da, külmüm mafiş:
Bir: PKK, onu ara ara geçmişte yaptı. Şu an AB desteği 0, alaturka solcu desteği 0.
İki: Onu asıl yapan, PKK değil, IŞİD türü oluşumlar, geçmişte de Hizbullah. PKK x Hizbullah çatışmasını yakından izlemiş biri olarak yazdım bunu. Yine o gözlemle şunu söylüyorum: Dua edelim, PKK-IŞİD işbirliği olmasın.
Üç: Şiddetin siyaset mezesi olması, inkar kültü denizinin bitmesi demek. IŞİD’in medya geştaltının bitmesi de aynı yönde bir gösterge.
Gelelim uzmanın tümden gözden kaçırdığına:
Şu an asıl kriter ABD ve AB.
IŞİD, ikisinde de etkin ama PKK yalnızca AB’de etkin ve onu da AB, tümüyle bilip göz yumduğu an, istediği an önünü keser.
IŞİD, Brüksel’i ve Belçika’yı hedef seçerken, AB’yi hedef seçti. Daha önce, ülke ülke vurdu çünkü.
IŞİD, çok tuhaf terörle vurma yolları denemeye başlamış. PKK o kadar yaratıcı değil bu konuda.
TC, 35 ölüyü 3 günde unutuyor ama AB artık unutamaz.
TC’de terörü önlemek için, insan hakları ihlali rahatça yapılır ama AB’de değil.
ABD, zaten küllüm insan hakları katledici devlet temsilcisi durumunda. Mafya bile, ABD’nin yöntemlerini kullanmadı, o kadar yani.
Konuyu kapatırken, uzmanın şu saptaması önemli, umarım bu durum değişmez, yoksa asıl o zaman biteriz:
“IŞİD henüz Türkiye’yi ‘savaş alanı (Dar-ul Harp) ilan etmedi. Ayrıca IŞİD’in Türkiye’nin tümünden sorumlu olarak atadığı bir  ‘Emir’i de yok. IŞİD Türkiye’de birbirinden bağımsız 30’a yakın ağ (network) ile faaliyet yürütüyor. Bu nedenle, güvenlik anlamında mücadele edilmesi zor bir aktör. Giderek Suriye ve Irak’ta sıkışan IŞİD için, öncelikle NATO’nun 5’nci madde korumasında olduğu için Rusların ulaşamayacağı bir ‘insan havuzu’ olan Türkiye, aynı zamanda lojistik ve finansal bir merkez.”
IŞİD, bunu yaparsa, sonu kesinleşince yapar ve 1-2 bin kişiyi gömer.
Yine de, uzmanın dediğinin tersine, IŞİD’in TC’ye savaş ilan etmediği ve buraya bir emir atamadığı sürece, TC onunla başedebilir kalır. Karşılıklı vuruşma olur ama hasar sınırlı kalır.
Şimdilik ne IŞİD, ne de PKK, topyekun ve imhasal savaşa girmedi. Girerlerse, yeni bakış açıları gerekir ve o zaman yanarız asıl.
Nokta. Es.
(24 Mart 2016)



Facebook Alevilik Diyaloğu
Hüseyin Demirtaş
Değerli Reha Ülkü, seni en az 10 yıldan bu yana ilgiyle takip ediyorum ve sana ilk defa yazıyorum. 14 yıl önce yazdığın Ateist Manifesto'nun 20. maddesinde "Alevilik de şeriatla yönetiliyor ve Sünni şeriatçılığı denli katılar" demişsin. Bu maddeyi etraflıca açılımlar mısın? Bir Alevi ve Alevilik araştırmacısı olarak Aleviliğe dair görüşlerini çok merak ediyorum. Sadece Aleviliğin dünü ve bugününü değil, bir fütürist olarak geleceğine dair kestirimlerin de çok önemli benim için... Şimdiden teşekkürler.
+
Reha Ülkü
Aleviliğin 4-5 altkümesi olduğu gördüm: Hristiyan (Nusayrilik), zerdüştçülük, Şiilik, şamanlık senkretizmi (melez dini) olarak ve Anadolu Aleviliği olarak. Rahmetli Ümit Kaftancıoğlu'nun konuyla ilgi 1980 öncesi bi röportaj kitabı var, onu okudum. (Sivas Zara kökenli) Rumelihisarüstü Alevi'lerinin içinde bulundum. Şeriat, dinsel kökenli dünyevi idare demektir benim için. Aleviler'in de çok sert şeri kuralları var, eskiden çok etkili olan düşkünlük ilanı gibi ki bu aforoz versiyonu gibi duruyor. Sünniler'in Aleviler'e kız vermeme olayının, Alevi erkeğin kızının Sünni bir erkekle evlenmesi durumunda, hiçbir hoşgörü göstermeyeceğini belirtmesini doğrudan gözledim. Aleviler'in silah ve şiddet kullandığını da gördüm, yanyana köylerde birbirleriyle konuşmadıklarını da. Siz bir araştırmacı imişsiniz, ben bir kültürolog gözlemci sayarım kendimi. Bizzat yaşayarak gözlemeye çabalarım bütün altkültürleri. Sünniliğin olsun, Alevilik'in olsun, kendi haklarında bir tür takıyye ürettiği kanısına vardım. Sünniler de, 'Allah'ın verdiği canı Allah alır' deyip, ortalığı katlediyorlar yine de. Aleviler'in en son AKP ile de işbirliği yaptığını gördükten sonra, bu Dünya'da çiğnenmeyecek manevi kural kalmadığına ikna oldum. Bir ateist olarak, Sünniler'e de, Aleviler'e de uzak duruyorum artık.
(24 Mart 2016)
Vatan Sahibi, Yurt Sahibi, Hani Bunun İlk Sahibi?
İnsan türü, Dünya’nın % 99’unda işgalci ve istilacı bir tür olmakta. İnsan türün başlnagıcı, doğu-orta Afrika’da dar bir alan.
Dünya’nın Anadolu gibi bazı bölgeleri, çok değil 5 bin yılda, en az 20 kez işgal ve istila edildi.
Tüm Amerikalar AB’liler tarafından istila edildi: 1500-1700 arasında.
Afrika’ın kuzey üçte biri Araplar tarafından istila edildi: 600-800 arasında.
Çin’in güney beşte dördü, kuzeyliler tarafından istila edildi: MÖ 1500-500 arasında.
Hindistan’ın kuzey beşte dördü, Ariler tarafından istila edildi: MÖ 1000 gibi.
Japonya, ikinci ve sonraki dalgalar tarafından istila edildi ve ilk dalga, adaların kuzey onda birine sürüldü.
Rusya, Ruslar tarafından istila edildi: 800-1300 gibi.
Anadolu Türkler tarafından istila edildi: 1100 gibi.
Anadolu, Yunanlılar tarafından istila edildi: MÖ 700-500 gibi.
Akdeniz’in güney yarısı, Fenikeliler tarafından istila edildi: MÖ 1500-1000 gibi.
Tüm Avrupa, Vikingler tarafından istila edildi: 800-950 gibi.
Afrika’nın güney üçte ikisi, Kuşanlar tarafından istila edildi: Farklı zamanlarda.
Avrupa’yı insan türü, Homo Neanderthaller’in yok oluşu pahasına istila etti.
Endonezyalılar, Madagaskarı istila etti: 500 gibi.
Halkım Tatarlar’ın adını taşıyan Tataristan ülkesi, istila ile kurulmuş bir ülke.
Orta Asya halkları, oradan istilacılar tarafından kovuldukları için, Kuzey Buz Denizi kıyılarına kadar kaçtılar.
Macaristan’daki Macarlar’ın kökeni Ural Dağları. Başka istila dalgalarının önüne kapılıp, oralara kadar gelmişler.
Biz buna, kültürel tarihsel açıdan yoğrulma topolojisi diyoruz.
Savaş dışında başka nedenlerle de, büyük Kavimler Göçü durumları olmuş.
Biyolojik açıdan bakılınca, nüfus artışı da azalışı da, büyük göçlere neden olabilmekte. Nüfus azalmasının nedeni besin azalması ve nüfus artışı da besin azalması yaratıyor.
Bir de, belirli büyüklükte bir halk grubu devinmeye ve göçmeye başlayınca, tıpkı kuş sürüsü uçuşları gibi, yanlarına epeyi halkı da katıyorlar.
Örneğin, dikkatten kaçar bir biçimde, Ortadoğu ve Anadolu tarihinde deniz halkları olarak bilinen istilacılar, aslında Fenikeliler’in yerlerinden ettiği halklar ve Fenikeliler taa İngiltere’ye gitmişler, yani Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na çıkmışlar ama taa MÖ 1500 gibi. Bu, bir daha ancak 3 bin yıl sonra mümkün olmuş.
Dolayısıyla:
5 bin yıllık Dünya Sistemi tarihe baktığımızda, anavatan / anayurt olmadığını görürüz. Ya da başka bir deyişle, 5 bin yıldır aynı yerde yaşayan halk yok. Yok olan / edilen halk da çok. Bugün 6 bin dil varsa, 54 bin dil de yok olmuş durumda. 60 bin dilin ise, 600’ü bile yazıya geçirilmiş değil. Bu göçleri de, tarih disiplininde yeni kullanılmaya başlanan, genetik çözümlemelerle izliyoruz.
Yani:
İnsan türü, Dünya’nın ne ilk sahibi, ne de son sahibi.
(24 Mart 2016)
Beyoğlu Bomboş
Cumartesi günükü bombadan beridir, 5 gün geçti, yani 5 de gece.
Bu 5 gcenin 3’ünde habire Beyoğlu turları atıyorum.
Beyoğlu bomboş.
Özellikle de, tali Asmalımescit-Tünle civarı mekanları 0 çekiyor, akşam 20:30-21:00 civarı.
Demek ki insanlar tam korkmuşlar.
Ve ben bunu ilk kez gözlüyorum.
Ayrıca, yaklaşık 40 yıllık gözlemim ertesinde, böyleliliği çok çok hoş. Yazın bile böyle görmediydim buraları.
Bunu da yazayım, dedim.
(23-24 Mart 2016)
Reza Zarrab: Versiyon 2
Kendisinin son vuruşunu yapmadığını, Aralık 2013’te bile söylemiştik.
Ancak, şu da var:
Aralık 2013’ü bertaraf eden AKP, Mart 2016’yı da edebilir.
(Örneğin, Zarrab’ı bazı AKP’liler satmış olabilir pekala.)
Edebilir mi?
Uzan gibi biri, milyar dolarlarıyla Fransa’dan siyasal sığınma alabildi pekala. AKP’lilerin en azından bazıları alalibilir belki.
AKP kurmaylarının gidecek yerleri vardır. Çoktan hazırlamışlardır. Hazırlanmamışlarsa, tedbirsizdirler demektir.
ABD’nin elindeki Zarrab’ın savcıyla anlaştığı kesin ama pazarlıkta nasıl anlaştığı kesin değil. 4 Nisan’da duruşma başlayacak. Bu 2 haftada ise, çok şey değişebilir.
(23-24 Mart 2016)
Çıraklık, Kalfalık, Ustalık
Bundan 4 yıl önce, bir fotoğraf ustası sayılarak, bir sanal-yazılı-söyleşi yaptım. Orada, usta değil, kalfa olduğumu belirttim.
Neden?
Fotoğraf için, belki kalfalararası averajla usta sayılabilirim ama yalnızca kuram alanında.
Bu metni yazmanın çok gecikmesi üzücü. Tamamlayayım bari.
Diğer sanat dallarına bir bir ve kendi açımdan bakayım:
Modern dans ustasıyım. Kuramda. Türkiye’de ve Dünya’da. Bunun kanıtı, modern-dans.blogspot’taki Ma 1 ve Ma 2 metinlerim.
Sinema ustasıyım. Çeyrek pratikte, tam kuramda. Vine video öi klip çekebilen, yazdığı metni çekebilen, çektiğini yazabilecek biri olduğum için.
Mimarlık., resim ve heyklede çırak bile değilim. Kuramda ve pratikte.
Tiyatroda yarı-kafayım.
Müzite çırak-kalfa geçişindeyim.
Çok geniş dağarcıklı bir okur, dinleyici, seyirci, izleyici olmaktayım.
Yeniden fotoğraf dönersek:
Ara Güler’i, Gültekin Çizgen’i, herhangi bir duayeni fotoğraf ustası saymam. Saymadım da. 1940 için belki olabilirdi ama 2000 sonrası için değil.
Ayrıca çıkış:
Yalnızca, kuram ustası olunabilir bakış açıma göre ya da onu olmaya değerdir. Ülkemizde, hiçbir sanat dalında kuram çırağı bile çıkmadığı düşünülerse öyle.
(23-14 Mart 2016)
IŞİD’in Bombaları Değişecek
Çünkü bir haber şöyle diyor:
"Fransız Le monde gazetesiyse, yapılan DNA incelemeleri sonucu havalimanındaki ikinci saldırganın Laachraoui olduğunu, IŞİD'in bomba yapım uzmanı olarak bilinen Laachraoui'nin olay yerinde öldüğünü aktardı.
Yeni birini bulacaklar ve bu da gidişatı etkileyecek.
Vurgu:
Mart 2016 Brüksel bombalamalırndan sonar ortaya çıktı ki IŞİd, çok farklı saldırı biçimleri kullanmaya niyetlenmiş.
Bu da, yeni ‘know-how’ girdileri demek.
Havada uçak patlatmak ayrı şey, yerde metro havaya uçurmak ayrı şey.
Bunun imlenmesi gerekli.
(24 Mart 2016)
Musul’a Saldırı
Harala gürele içinde gözden kaçtı:
Irak ordusu Musul’a yavaş yavaş saldırıya geçti.
ABD ordusu da, havadan destekte.
TC ordusu da, oralarda bir yerlerde konuşlu ama söz edilmiyor tabii ki.
Barzani’nin Irak ordusunu ne kadar destek verdiği de açıklanmadı.
Batıdan PYD saldırısını da bekliyorduk aka bu ilkbahar, yalnızca doğudan saldırı olabilir IŞİD’e.
Başlangıç 2 günlük imler böyle.
(25 Mart 2016)
Bir Türk Siyasetçi Uluslararası Mahkemelerde Nasıl Yargılanabilir?
Askeri açıdan bu, ancak ve ancak BM Güvenlik Konseyi onayıyla / kararıyla mümkün.
Bir Afrikalı veya bir Balkanlı için o karar çıktı da, bir AKP’li için zor çıkar gibi.
Bunun, Demirtaş’ın Davutoğlu’nun UCM’nde yargılatacağını önesürmesi nedeniyle yazdık.
Zarrab üzerinden mali suçlar için ise, interpol arama emri çıkar ama herhangi bir TC vatandaşı, TC sınırları içinde istenmedikçe bulunmaz. Kredi kartı borcundan dolayı hapis cezası bulunan 600 bin vatandaşımız öyle örneğin. Eh, koskoca başbakan da daha kola saklanır herhalde.
Ancak, uyuşturucu operasyonlarının bazılarından gördük ki interpol TC sınırları içinde, TC kolluk kuvvetlerinden habersiz operasyon yapmıştır.
Bu olabilir.
Bu noktadan sonra, Malezya seçeneği, Öcalan’ın kıstırılma olayına dönüşebilir. Bu da olabilir.
Ancak basit bir gerçek var:
1993 ertesinde, 18 bin kayıp ve 18 bin faili meçhul için, Ağar hakkında herhangi bir dava, herhangi bir uluslararası platformda açılsaydı, o dava çoktan sonuçlanmış ve dayanak oluşturmuş olurdu.
HDP çizgisi ise, bırakın bunu yapmayı, kendi milletvekillerinin TBMM’den 1993’te salla sırt götürülmesine bile sesini çıkarmadı. Bu da imlensin burada.
Devamında ise:
Hep söyledik, bir kez daha yineliyoruz:
TC, AİHM’nde epeyi dava kaybetti ama o da, 1993 gibi UCM’nde dava açsaydı, iyi hazırlanmak koşuluyla, 10 davadan belki 3’ünü kazanırdı. Bu da, dayanak oluştururdu.
Yani:
Her 2 taraf da savaş ve insanlık suçu işledi.
Ayrıca:
G-7 ikiyüzlü bu konuda:
Daha ilk kez tecavüz bir savaş suçu sayıldı. 170 yıllık anlaşmalardan sonra, ilk kez.
Evrensel İnsan Hakları’nın Fransa tarafından askıya alınacağını açıklanması da, hiçbir tepki almadı henüz.
(25 Mart 2016)
Fransa ve Türkiye Olmadı, Irak Oldu: Stadyum Terörü
IŞİD teselli mükafatlarına yönelmeye başladığına göre durumu zorda demektir:
“Irak'ın başkenti Bağdat'ın güneyindeki Babil kentindeki stadyumda futbol maçı sırasında düzenlenen intihar saldırısında 15 kişi hayatını kaybetti, 17 kişi de yaralandı.”
Ancak bir şey daha demektir:
Nerede hata yaptıklarını anlamaya yönelimleri var.
Sonuçta, 11 Eylül’den 5 yıl önce, binayı olağan durumdaki gibi içeriden vurdular ama binanın iskeleti dışında / ekzoskeleton çıktı; onlar da, bu kez dışarıdan saldırdılar ve binaları yıktılar.
Sanırım, IŞİD’in en büyük eksiği de o:
Birilerinin dışarıda kalıp, veri tabanı toplaması gerekli. Çünkü, yapılan her hata devletlerin ortak veri tabanına giriyor ve rakipler daha hızlı öğreniyor.
IŞİD 3 yıllık, günümüz terörü 40+ yıllık.
Not: ‘Terör Çağı’ belgeselinde, günümüz terör tarihçesi, 1946’da ve Museviler’in Museviler’i şimdiki İsrail’de havaya uçurmasıyla başlatılır.
Bu stadyum terörü bir şey daha demektir:
Irak hükümeti, Irak’ta kontrolü hala elinde tutamamaktadır. 25 yıl sonra bile.
O nedenle:
Irak ordusunun Musul’a saldırdığını duyunca, ikna olmak zor.
Arapa Baharı’ın nen büyük 3 kurbanı olan Libya, Irak ve Suriye tarihe şunu bir kez kanıtladı:
Tarihsel düzenlerin nasıl iç dinamikleri varsa, tarihsel düzensizliklerin de iç dinamikleri vardır. ABD, çok büyük güçler kullanarak, oralara ölümü kalıcı olarak yerleştirdi.
Aynı şey, kontrolünde olduğunu sandığı Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt gibi ülkelere sıra gelince, sürüp gidecek.
Yani:
Çok değil 5 yıl sonra ABD, Ortadoğu’dan hetrol falan almayabilir ki zaten planının o olması olasılığı giderek artıyor.
Yani:
Araplar, petrolü bitince değil, petrolleri bitmeden, petrolleriyle birlikte, diri diri tarihe gömülüyorlar.
Çıkış şerhi:
Bunun herhangi bir işlevi olduğu kanısında değiliz. Bunun işgal ettiği toprağa tuz ekmekten farkı yok. O tuz eken hükümdarın sonuna, ABD başkanlarının bir bakmasında yarar var gibi.
(25 Mart 2016)
IŞİD AB’yi Seviyoo
Bir haber:
“Avrupa Birliği, sürekli olarak istihbarat paylaşımının önemine vurgu yapsa da, bu paylaşımı olması gerektiği düzeye yakın yapan ülke sayısının 25’te 5’le sınırlı kalması, uygulamadaki aksamayı net şekilde ortaya koyuyor.”
IŞİD tarafından sesler:
“Olee AB, olee...”
“Daha önce alınan önlemlerin uygulanmasının hızlandırılması konusunda uzlaşan Avrupa Birliği bakanları, Avrupa Parlamentosu’na da yolcu isim kaydı (PNR) sisteminin kabul edilmesi çağrısı yaptı. PNR konusundaki tartışma 2010’dan bu yana sürüyor. Fransa İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve, sürenin uzunluğundan yakındı.”
6 yılda, daha ortak yolcu listeleri yokmuş.
1 havaalanına her gün tüm AB ülkelerinden yolcu iner ve bunun listesi yok. Sahte isim kontrolü de yok yani.
Şimdi bu AB, nasıl NATO’dan çıkabilip de, AGİT’i işletebilir ki?
Vurgu:
Burada güvenlik-özgürlük ikilemi yok. Var olan 10 listenin biraraya getirilmemesi var.
Bu arada bir anımsatma:
İnterpol’de uyuşturucu toplantıları yapılırken, diğer AB ülkeleri, Belçika’yı açık neredeyse devletsel kaçakçılıkla suçlamıştı bir zamanlar.
İşte Belçika, AB resmi başkenti olarak, bu başıboşluğunun bedelini ödüyor.
Bunun çözümü de kolay, uyuşturucudaki gibi:
İnterpol ayrı birim kurar. Ulusal birimlere haber vermeden, gider o ülkede operasyon yapar.
Vurgu:
Nasıl ki Kalaşnikof’tan Tatar Yayı’na geri dönüş, bir regresyon değilse, bu türden klasik yöntemlere geri dönüş de, bir rücu değildir.
Bilgisayar oyununda bile var:
O anda hangi silah gerekiyorsa, onu kullanırsın. Sonra, gerekirse gider hesabını verirsin.
Çıkış:
Şu andaki global momentle, özelde IŞİD’i kastetmemiş olarak, bir anarşist olarak, devlet-gerilla ikilemini, tıpkı zamanında PKK-TC ikilemindeki gibi kabul etmiyorum.
(25 Mart 2016)



25.03.16, 23:40.
Tuhaf Bir İkilem
Cumartesi günkü bombadan beridir, günde 1 değil, 2 kere uzun yürüyüşler yapar oldum. Yaşam üzerim üzerime geliyormuş gibi hissediyorum.
Bunun ertelenmiş bir travma olduğu kesin. Birikmiş bir travma da. Ancak, öyle bir zaman ve mekan diliminde yaşadım, yaşıyorum ve yaşayacağım ki bu lükse hiç sahip olmadım.
Ya da:
Yaşam bana hiç kendi travmamı sağaltmam veya yasımı tutmam için boş durum vermedi.
Bu da, beni ölüme teslimiyete taşıdı.
Sürenin başlangıcı kesin:
Ürtikerden hastanelik olduğum Kasım 2010.
Yani, 5,5 yıllık bir duygu kapanının içindeyim ya da kendimi bunun içine soktum.
Bu teslimiyet, gerçek bir mücadele gereken anlarda beni öldürür, o kesin.
Üstelik, kendimi aşırı yaşamcıl hissediyorum. Çünkü benim somut gelecek olarak tasarladığım herşey gerçek oldu.
Bir bilgi insanı olduğum için, kendi gerçekliğimin içindeyim.
Hesaplarım hala ölmeyeceğimi söylüyor.
Demek ki eğer yol kenarına çekileceksem, yavaş yavaş, uzun uzun ve düşük olasılıklı bir süreç olarak, onu gerçekleştirebilirim ancak.
35. yaşgünümde sağ kalmaya karar vermiştim. Sağ kalacağımın kesinliği, 20 yıl aldı ve kesinliği 55. yaşgünümü buldu ama dediğim gibi, bon 5 yıl felaketlerle doluydu.
Aynı zamanda, son 2 yıldır hafiften kenara çekilmeye de başladım.
İşte bu kez, umarım bu 20 yıl almaz. 2020’ye ve 60 yaşıma razıyım.
50 yaşımda, kıçımı kurtarmak için 55 yaşıma razıyım, demiştim ve öyle de oldu.
5 yıl travmaya 5 yıl nekahat pek aptalca görünmüyor gibi.
Üzüldüğüm şu:
Zihnim bulanık. Artılarımı ve eksilerimi göremiyorum. Yani, ne yazık ki muhasebem / bilançom aksıyor.
65 yaş maaşı, KOSGEB kredisi, sağlık sigortası borcu affı, blogculuktan para kazanmak, gibi şıklar düşündüm ve hepsi de kof görünüyor şimdilik. Tek olabilir olanı, tezsiz lisansüstü mezunu bir okutman olarak, dandik bir üniversite kampüsüne kapağı atabilmem. Olayı sürdürmem ise, daha da zor. Onca yıllık anormallikten sonra yani.
Bedensel sağlığım öldürücü değil. Moral bozukluğum öldürücü.
Bir de gerçek koşullar var tabii. İnsanlar, habire öte yana postalanıyorlar. Bir de, deli saçması kitlesellik, ayağıma dolanacakların sayısını tama limitledi çoktan. Yani, eğer bir toplu felaket ortasında kalırsam, yüzme bilmeyenler, yüzme bilen beni boğarlar.
Görüldüğü gibi, durumumun tümüyle ayırdındayım.
Üzüldüğüm, gevşemişliğim. Harbiden laçkalaştım, sinirlerim sündü gitti.
Belki bu rahatlık ve kasmama, beni kurtaran son yardımcı olur, bilemem.
3,5 yılım var, son şans olarak.
Yoksa, sokaklarda ölüm.
Dipnot:
Aklıma hep, 1986 Ocak momentinde mezuniyetim sonrasında kendime çizdiğim tüm yolların ölüme çıkması, geliyor.
Yollarım hep ölüme çıktı ve hep sağ kaldım.
İşte bu, tuhaf bir ikilem.
Oblivion = Ayırtsızlık: Piazzolla, Marx, Fassbinder
26 yıldır Astor Piazzolla’nın ‘Oblivion’unun yana yakıla hayranıyım.
Hesapça, yıllardır anlamına bakarım sözlükte. Bugün bir daha baktım. Kafama dank etti. Bunu çoktan yazmalıydım.
İngilizce’de ve Google Translate’te ‘oblivion’; af, unutma, unutulma, aldırmazlık, farkındasızlık ve ve genel af anlamında kullanılıyor.
Ancak, sözcüğün aslı İspanyolca, çünkü Piazzolla Arjantinli. Dolayısıyla ve daha doğrusu Arjantin İspanyolca’sı.
Bu parçada benim yaşadığım ‘oblivion’ ise, ‘ayırtsızlık’: İçimde yaşadığım değil, dışımda yaşandığını izlediğim ve dinlediğim. Belki ‘aldırışsız ayırtsızlık’ ki ‘aldırışlı ayırtsızlık’ da var tanım olarak, özellikle de duygudurumda.
Piazzolla, sürekli duygudurumlarının müziğini yapan biri idi. Zaten tango da, duygudurumlarının müziği sayılıyor epeyi oranda. Tangonun (yalnızca kerhane duvarları arasında kadar gibi) oldukça dar olan duygudurum yelpazesini Piazzolla genişletti: Politikaya doğru, psikolojiye doğru, ölüme doğru, ölümün temel bilimine doğru.
Bu ayırtsızlık, aşka karşı değil de, daha çok ölüme karşı ama aşkın ölümüne değil, bildiğimiz ölüme karşı.
Bu, ölüme karşı standart insan davranışlarında, bazı insanların son momenti olmakta. Beni hayran bırakan da, onu dinlediğimde beni ağlatan da bu zaten. Çünkü ölümü, onunla gözgöze, burun buruna, yanak yanağa yarım yüzyıl geçirmiş biri olarak çok iyi biliyorum.
Bu, tevekkül veya teslimiyet değil. Ayırtsızlıkta istop etmek. Duyguların istop etmesi, yaşamın istop etmesi.
Genel anlamıyla ise, Hegel’yen ‘indifferenz’ / ‘ayırtızlık’ burjuvaların, maddiyata takılı kalıp. Bu Marx’ın kültürel, ideolojik, zihinsel, duygusal durumunu imlemiş ayrıca.
Bir Marx, marksizmi yaratıp, ‘ben marksist değilim’ diyorsa, feci ayırtsızdır. Ayrıca, sorumluluktan kaçıyordur, düşüncesinin ve yaşamının sorumluluğundan ki işte burjuvazinin ölümcül ayırtısızlığı tam da budur.
A evet, Marx (orta bile değil, küçük, bezirgan, madrabaz) bir burjuvadır, bir proleter değil.
Piazzolla da, Marx da, bu momentte birleşir:
Faşizme karşı ayırtsız kalırlar: Dışta entellektüel olarak değil, içte bağlanmış entelejensiya olarak.
İşte, tangoda duyguların sentimental faşizmi bu de olmakta, tam da Fassbinder’yen anlamda.
Yani:
Bu ‘ölüme karşıki ayırtsızlığım’a karşın, bugün hala sağ isem, ne Piazzolla, ne de Marx sayesindedir, yalnız ve yalnızca Fassbinder sayesindedir. Piazzolla selektör yapmıştır yalnızca. Marx ise, selektörü bile söndürmeye kalkmıştır, o kadar adidir (banal) yani.
(26 Mart 2016)
IŞİD Yeniden Rabia = 3 + 1
IŞİD Brüksel’de 3 noktayı vurdu, 1 noktayı vur(a)madı.
1 canlı bomba, intihar bombası yeleğini bırakıp kaçtı ve sonradan sağ yakalandı.
İntihar bombacılarından biri ise, içeride yatmaktan çok korktuğu için intihar eylemine katılmış ve bunun için internette yazılı kaytı bırakmış.
İlk bölümde IŞİD, bildiğimiz IŞİD.
İkinci bölümde değil. Tam da bildiğimiz ve bilmeye tahmin edeceğimiz biçimde, IŞİD değil.
O kadar çok eylem yapıp, hiç hata yapmayan bir kurum olamaz.
Bu, şimdilik kabul ve telafi edilebilir bir hata. ‘4 + 1’ yaparsın, olur biter.
Sonrasına ise, bakacağız.
(26 Mart 2016)



26.03.16, 05:00.
Yeni Yaşama Nedeni
Yazma değil bu. Yazmama veya yazmayı bırakma da değil. Baharlar sayfiyesi de değil.
Az aşk belki. Entellektüel sosyalleşme belki. İkisi de uzun süredir bende eksik olduğu için öyle olabilirler, kullanılmayan öğeler durumundalar çünkü.
Yurtdışına gitme seçeneklerini sanmıyorum, artık sanmıyorum. Yurtiçi gavur apartmanı sitesi belki ama şu an kaldığım hostel değil. Bir tür, Türkçe-İngilizce ikidillli, çokkültürlü ve kültür-sanat amaçlı / ağırlıklı bir ortam olabilir. 50+ az ihtiyar, 40- çok genç ortam demek bu. Kayan veri tabanlı veya çoklu veri tabanlı sosyallik olabilir bu.
JİTEM’den veya MİT’ten şeytan korusun, dilerim beni keşfetmezler. Düşünce-satarlığım olabilir ama ticari olarak, askeri veya siyasi olarak değil.
Bu da toplamda, İstanbul’da çakılıp kalacağım demek olsa gerek. İstanbul’u da çok arayabilirim tabii ki.
İstanbul Sokakları
Şarkının özgünün güfteleri:
“Söyleyin sevgilim nerde?
İstanbul sokakları
Çare bulun bu derdime
İstanbul sokakları
Onu benden siz aldınız
Onu benden siz çaldınız
Simdi yalniz bıraktınız
İstanbul sokakları
Sevdiğimi verin bana
İstanbul sokakları
Çare bulun bu derde
İstanbul sokakları”
‘Anonim türkü’ diyor orada.
Benim versiyonum:
“Söyleyin ekmeğim nerde?
İstanbul sokakları
Çare bulun bu derdime
İstanbul sokakları
Onu benden siz aldınız
Onu benden siz çaldınız
Simdi yalniz bıraktınız
İstanbul sokakları
Ekmeğimi verin bana
İstanbul sokakları
Çare bulun bu derde
İstanbul sokakları”
Yalnızca, ‘sevgilim’ yerine, ‘ekmeğim’ konuyor.
İşte o zaman arabesk oluyor asıl.
Bülent Ersoy versiyonu:
Söyleyin sevgilim nerde
İstanbul sokakları
Çare bulun bu derde
İstanbul sokakları
Onu benden siz aldınız
Onu benden siz çaldınız
Şimdi yalnız bıraktınız
İstanbul sokakları
Onu benden siz aldınız
Onu benden siz çaldınız
Şimdi yalnız bıraktınız
İstanbul sokakları
Sevdiğimi verin bana
İstanbul sokakları
Dünyam döndü zindana
İstanbul sokakları
Onu benden siz aldınız
Onu benden siz çaldınız
Şimdi yalnız bıraktınız
İstanbul sokakları
Onu benden siz aldınız
Onu benden siz çaldınız
Şimdi yalnız bıraktınız
(26 Mart 2016)
Metafor: Vargı x Karamehmet
Karamehmet artık dolar miyarderi değil ama Vargı haal dolar milyarderi.
Karamehmet bir düşünceye para yatıran adam, Vargı bir düşünceyi alıp yeni bir ortama taşıyan adam. Sabancı’nın ve Koç’un ortaklığı reddettiği adam.
(26 Mart 2016)
Metafor: Mani-Depresyon, Down Tribi, Otizm / Katatoni
Resmi tanıma göre, mani-depresyon döngüsü var. Mani heyecanlı, depresyon ruhsuz olmak gibi tanımlı.
Down tribi, uyuşturucu jargonu. Uyuşturucunun up tribi, yani uçması bitince girilen, olumsuz ve gerçekten başaşağı gidiyormuş hissi veren durum. Bizce depresyon, greçekte bu down tribine daha yakın.
Otizm, çocuk katatonisi gibi. Katatoni, asosyalliğin dibi ve limiti de olabilir, tam inziva gibi, tam dışa/dıştan-yalıtım gibi. Otizm ve katatoni, öz-aşağı veya öz-baskı anlamında ve seyrinde.
Yani hepsinde de, dışarıdan ve kültürden, yani insanlardan olumsuz uyracı silsilesi var. Bunların gerçekten olumsuz olması veya algılayanın öyle hissetmesi, sonucu pek değiştirmiyor. Tedavide belki değiştirebilir.
Hepsinde de sorun, aşağı inmenin kalıcı veya sık nükseder olması. Dolayısıyla olumsuz duygular birikmli gidiyor ve kalıcı oluyor sonunda.
Ancak, dıyşarıda toplama kampı koşulları varsa, ‘Sana Gül Bahçesi Vaat Etmedim’ kitabında olduğu gibi, tımarhane-toplama kampı ikilemi, duble-çözümsüz durum veya kaybet-kaybet durumu.
Psikolojik olanların hepsinin nörokimyasal ilacı var çeşit çeşit ama kültürolojik olanın yok.
Sorun da bu zaten:
Tarih çökerken veya savaşta depresyonda, down, katatoni olsan ne olur, olmasan ne olur?
Sağ kalabiliyor musun, ona bakcasın. Sağ kalmak istemiyorsan zaten hayat seni öldürür kendiliğinden.
Ek:
Bir de, mutluluğun yaratıcılığı sıfırladığı gibi bir gerçek var.
(26 Mart 2016)
Metafor: İç Kabarması, Yürek Şişmesi
Kodo dinleyince, içim kabarıyor, yüreğim şişiyor. Olumlu anlamda. Olumsuz durumu da var bunun yani.
Shakti 1 dinleyince, olumludan fazla içim kabarıyor.
Piazzolla, özellikle Oblivion dinleyince, içim kabarıyor, olumsuz anlamda.
İç kabarması, yürek şişmesi, folklorik Türkçe deyimler. Diğer dillerdekileri bilmiyorum hiç.
Fizyolojisine gelince:
İç kabarması soluk şişmesi de demek ama soluk almadan böyle oluyor. Aslında, bu nasıl oluyor veya neden öyle hissediyoruz, onu bilmiyorum. Tam nörokimyasını yani.
Kalp hızlanması veya yavaşlaması yok. Karın bölgesi karıncalanması da yok. Doğrudan göğüs kafesi etkilenmesi var. Bu da, tıpkı karın bölgesindeki gibi, oraya özgü sinir ağları demek olabilir.
(26 Mart 2016)
Metafor: Kronik Libido Kifayetsizliği
Geleneksel tüm kültürlerin ve standart biyografilerin sorunudur bu.
Bunu; proto-feodal, feodal ve sanayi kültürlerinde gözledim. 2. Sanayileşme ve internet kültürü, tarihin libidosuz dönemine kendiliğinden denk geldiği için, o döemin ikinci ve sonraki dönemlerinde durum değişebilir. Düzenli avcı-toplayıcı toplumlarda bunun sorun olmadığı önesürülür antropologlar tarafından. Ancak onların da, Polinezyalılar gibi, sonraki kuşaklar tarafından pişirilip yenme riski var. Yani, libidolu-barışlı toplumlar da risk altında ama başka açılardan.
Kronik libido kifayetsizliğini, insanların heyecan eksikliğine bağlıyorum. Heyecan eksikliğini de, oturmuş kültürlerin tekdüzeliği sağlıyor. Korkusuz todlumlarda korku filmleri icat ediliyor. Yani, hala kormaya gereksinimimiz var evrimsel açıdan.
Peki, libido icat edilbilir mi?
Klasik yaratcılık çizgisi bunu belli biçimlerde yapıyor ama belli yaratıcılık zorlamaları libidoyu eksileyebiliyor bile. İyiliksever etkinlikler bunu seyreltik yapıyor.
Asıl sorun, klasik yaşayanların, libido eksiliğinden yakınırlarken, yaşam biçimini değiştirmeyi hiç düşüememelieri. Bu metnin notlanmasının nedeni de bu.
Açmazı koyanlar insanların kendileri yani.
(26 Mart 2016)
Yeni Terörler: 11 Eylül’ü Anımsamak
11 Eylül 2001, silahsız savaşı fiilen icat etti.
11 Eylül 2001, önce başarısız (içeriden vurunca), sonra başarılı (dışarıdan vurunca) oldu.
Bu başarı-başarısızlık çizgisi, Tamiller’den Araplar’a gçene intihar bombacılığı, 1’den 2’ye, (3’e uğramadan) 2 + 2’ = 4’e, 4 + 4 0 8’e giden bir törer dizisi yarattı.
11 Eylül, bilinen ilk makro terör 4’lemesi olabilir.
1993 Uğur Mumcu suikastı Türkiye’de  1 + 1= 2 olduğuna göre bu, Dünya için 1990 momentli olabilir.
1995 İkiz Kuleler içeriden vuruşu, 1 idi.
2001 İkiz Kuleler dışarıdan vuruş 4 idi.
4’ün 1’i, gözden kaçarak, bir nükleer reaktöre yenilk bir proto-saldırı olabilir. Hala öyle.
Aynı zamanda 11 Eylül, ‘know-how’ ayrı, ‘joint-venture’ terör de demek.
Carols ise, bunu terörden para kazanarak yapmıştı.
Şimdi de IŞİD, Musul bankalarından çalıdğı parayla borsa oynayarak yapıyor.
Görüldüğü gibi, bir ağ gibi ama döne döne kuruluyor herşey.
Devlet yaratımlı ve tanımlı olan terör, gerilla tanımlı oldu.
Devletsizlik tasarımlı olan anarşizm, terörizm ile eşanlamlı kılındı. 19. Yüzyıl sonu başarısız anaşist suikast dalgasının bunda payı yüksek. 100 yıl sonra bile hala öyle.
Ancak mafya, 1980 sonrası neo-liberalizimnde hem devleti satın aldı, hem de devleti çürüterek bitirdi. Öyle ki artık merkez bankaları mafyacılık oynuyor. Yani, yalnızca güç gösterisi için yaşamları söndürüyor.
Yani ayaklar:
Gerilla, anarşist, devletçi, mafya, teknokrat-bürokrat CEO, oligark.
Not: Önce Coca Cola başkanlarını devlet başkanı yaptılar, şimdi de devletleri gerçeketn Coca Cola yönetir gibi yönetmeye başladılar ve bu er veya geç yeni Hasan Sabbah’lar ve suikast itikatlılar yaratacak. Suikast ikkatlılar yaratıldı çoktan. Bunu en son IŞİD gönüllüsü beyazlarda görüyoruz. Paralı askerlerde değil ama.
Nükleer reaktör saldırısı, SU mermilerin yönedine yorumlanması, tıbbi malzemelerin terör malzemesi kılınması (ik daha önce tarım malzemesi olan fosfat öyle yapıldı) gibi adımlar yürüdnü ve yürünüyor ama bu yetmeyecek.
Yani.
Eğer 11 Eylül terörizm zihniyeti 1-3 adım daha paradigmatik sıçrama yapmazsa, yolun sonunu geçti bile çoktan.
IŞİD de öyel ama IŞİD’in metamorfoza uğrayacağını daha şimdiden IŞİD mücadelecileri dilegetirdi.
Yani:
Bu metamorfozu yine devlet yaratacak, ilk terör tanımı gibi. Sonra, teröristler onu yorumlayıp kullanacak.
Not:
Usame bin Laden, yeni Hasan Sabbah olmak için, 5 adım geride kalmıştı ve şu an Sabbah’tan 5 adım ilerisi gerekli. 2025-2030 için yani.
(26 Mart 2016)
PKK Almanya’yı Yeniden Vurabilir
Yakın zamanda PKK, halkla ilişkiler babında, Almanya’yı vurmayacağına söz vermiş ve Almanya’dan özür dilemişti.
“KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık, Almanya'dan PKK adına özür diledi. Alman WDR ve NDR yayın kuruluşlarına demeç veren Bayık, 1990'lı yıllarda Almanya'da otoyolların kapatılması ve göstericilerin kendini ateşe verdiği eylemler için özür diledi.”
Şimdi, durum yeniden değişti.
Neden mi?
Çünkü Alman keşif uçakları, Türkiye’nin Suriye’de YPG’yi vurması için gereken bilgileri sağlamış olabilir:
Sol Parti’nin yönelttiği önergenin 26’ncı sorusu ise, “Alman Tornado’ların paylaştığı bilgilerin Kürt güçleri veya Suriye rejimine yakın gruplara karşı kullanılmadığını garantileyebilir misiniz?” şeklinde. Alman hükümeti bu soruya ise koalisyon üyeleri ile güven temelinde, “Sadece IŞİD ile mücadelede kullanılmak üzere” ibaresiyle paylaşıldığına vurgu yapıyor.
‘Olabilir valla’nın Almanca’sı yani.
PKK, böyle bir hatayı yeniden yapabilir mi?
2 nedenle evet:
Bir:
Çok daha beter hataları daha önce yaptı.
İki:
Batı, artık yalnızca şiddetten anlar oldu. O da her zaman değil.
Zamanlar değişiyor.
(26 Mart 2016)
TC-IŞİD Uzlaşması mı?
İki haber:
24.02.16:
“Terör örgütü IŞİD’in Türkiye’deki yapılanmasına ilişkin davada mahkeme 11 tutuklu sanıktan 4’ünün tahliyesine karar verdi. Mahkeme Ebu Hanzala kod adı ile bilinen Halis Bayancuk’un tutukluluk halinin devamına hükmetti.”
24.03.16:
“IŞİD'in Türkiye'deki yapılanmasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında açılan davada, aralarında Halis Bayancuk'un da bulunduğu 7 tutuklu sanığın tamamı tahliye edildi.”
Bundan sonraki günlerde, AB havaya uçmaya başladı.
Türkiye, soluk ve hakem molası aldı terör için.
Bu, bir uzlaşma mı, onu önümüzdeki aylarda göreceğiz.
Not:
Yakın dönem terör tarihine baktığımzda, bu türden uzlaşmaları, FKÖ’nün de, PKK’nin de, IŞİD’in de yaptığını görüyoruz.
Yani TC bilmeden, IŞİD’e AB ile pazarlık ve uzlaşma yolunu gösterdi.
Bundan sonraki asıl hedef ise, tabii ki ABD ve Rusya, IŞİD için. Çin’e sıra daha sonra gelebilir belki.
(26 Mart 2016)
Türkiye Musul Savaşı’nda İlk Askerini Kaybetti
Bir haber:
“IŞİD, Kuzey Irak'ta Türk askerini vurdu: 1 asker hayatını kaybetti.”
Sözü geçen Gedu askeri üssünün yeri belli değil. Ruslar bile haritalama yapmış ve orada da yok ama bu durum yeni herhalde.
IŞİD, üssü Katyuşa roketi ile vurmuş. Bunlar ise Rus imalatı silahlar.
Dipnot:
Haber sonradan anlaşılır oldu. Gedu, Başika kampının resmi adı imiş.
Asıl ateş de, peşmergelere açılmış. Arada bizi de vurmuşlar. Yani, gayrıresmi olarak, savaşın içindeyiz fiilen.
Katyuşa’ların da maksimum menzili 25 kilometre imiş. Güdümsüz oldukları için, toplu atışla hedef vuruyorlarmış.
(27 Mart 2016)



Cihad-Haçlı Seferi ve ABD-IŞİD Ayırtsızlığı
Yeni ve farklı bir tanım olarak, ayırtsızlığı ‘tezin ve antitezin aynı sonuca varması’ olarak da tanımlıyoruz.
Örneğin marksist Dünya Sistemi de, 1980 sonrasıki neo-liberalizm de, birbirlerinin antitezleri olduklarını önesürseler de, tarihi ekonomik determinist olarak yorumlarlar.
Cihad ve Haçlı Seferi ise, aynı tektanrılı din geleneğine sahip olarak, kendi dinlerinin Dünya’daki tek din olması savında ayırtsız durumdalar.
ABD ve IŞİD ise, İslam’ı tanımlamada ayırtsız kaldı. Biri düşmanın imajını tahayyül olarak, biri kendini tahayyül olarak.
Taliban militanları 1980’lerde, Türkiye alan uzmanı ve CIA elemanı Fullar eşliğinde ABD gezisi yaparken, bir ABD İslam Cumhuriyeti’nin en güzel seçenek olacağını savlamışlardır. ABD’yi değilledikleri yoktur, yalnızca başına geçmek isterler, o kadar.
ABD ise, Taliban’dan başlayarak, kendi kültürel zihniyetinde tuhaf bir İslam hayaleti inşa etti. Taliban’dan el Kaide’ye, oradan da IŞİD’e uzanan bu toplu bilisiz hayalet, en sonunda kendisini, tam da ABD gibi tanımlamaya başladı:
Dünya jandarması bir güç.
Tarihin makro dönemselliklerine baktığımızda, dönüm / büküm noktalarında, böylesi ayırtsızlıkların olduğunu gözlüyoruz.
Ayırtsızlık mı bükümü yaratıyor, büküm mü ayırtsızlığı yaratıyor, orası kesin değil. Dolayısıyla, burada bir neden-sonuç döngüsellik geçici-kapanması gerçekleştiğini modelleyebiliriz.
İlk cihad dalgası, 500 yılın ertesinde, ilk Haçlı Seferi dalgasını yarattığında, 10 tane dalga ertesinde, 500 yıl daha geçince, koloniyalizm dalgası da gelebildi.
Bugün için, yeni cihad ve yeni haçlı seferi dalgacıkları için, 500’er yıl yok elimizde israf edecek. Sistem aşırı tümleşik durumda, her katkı zemberek etkisinde birikiyor. Hacıyatmaz durumundan çok, zemberekli birikimin yarattığı çığ durumu var. Yani, yıkım çığları olmaya daha yatkın tarih bu döneminde.
Ancak, hala Dünya’nın yarısı Hristiyan veya Müslüman değil.
Ancak, hala Dünya’nın en az yarısı globalleştirilemedi.
Ancak, az da olsa, İslam’dan ve Hristiyanlık’tan çıkış var.
Ancak, artık ateizm var: 40 yıl içinde Dünya 6 eşit dinsel dilime gelecek ve 1’i de ateizm olacak kadar.
Ancak, ne yazık ki hala Orta Çağ kuralları geçerli.
Ancak, ne yazık ki yine ve hala Kavimler Göçü var.
Ancak, hala ve yine üniversite kampüsü ve kütüphanesi bilgiyi korumak için tek yol, yani bilginin halktan kaçırılması ve halkın bilgiden uzak tutulması; yoksa bilgi ölecek.
Yani:
Makro karşıt kategorilerin savaşımı, kırınım parçaları yaratıyor, yarattı, yaratacak.
Bunların bir bölümü belli bir süre sonra, tarihsel neo-eksodus silsilesi demek olacak.
Ve bu kez bu, rönesans üzerinden olamayacak gibi.
Yeni bir şey daha tanımlanacak gibi.
Ve bu kez bu, meta-hümanizm üzerinden oldu gibi.
Dünya devleti veya nihai barış olmayacak gibi.
Epsilon-mutasyonlar olacak gibi.
(27 Mart 2016)
Tanini Trio: Oblivion: Uçurumun Kıyısında Kapıp Koyvermek
5-6 metinde bazı müziklerin, bazı kültürel momentlerin, duygularımı nasıl sıkıştırıp dalgalandırdığını imledim.
‘Oblivion’ da bundan payını alı. O metinde, ona en yakın anlamı, ‘ayırtsızlık’ olarak imlemiştim. Çok değil 2 gün önce.
Sonra bugün, az önce, kanallar arasında zep zep dolanırken, bilmem kaç yüzüncü kanalda, ‘Tanini Trio’nun icra ettiği ‘Oblivion’a denk geldim.
Tam, uçurumun kıyısında kapıp koyveren bir eser icrası estetiko-politiğiydi.
Veben de, uçurumun kıyısında kapıp koyvermiş bir kitlenin içine hapsolmuş olarak, uçurumun kıyısında kapıp koyvermiş bir entellektüelim.
Uzun morfemli / fonemli ama tek momentli / semantemli bir duygudurum bu.
Geniş açı dağ manzaraları absürd. Kız çocuğu absürd. 2 bin metreye piyano taşımak absürd.
İzleyebildiğim kadarıyla, piyano, akordeon (bandoneon değil), ney ve kanun var. Kanun işlevsiz.
Yaşam bizi yeterince saçmalatıyor, bizim rolümüzü abartmamıza gerek yok.
Kitle yeterince saçmalıyor, içinde ve düşünen biri olarak, benim de saçmalığa katılmama gerek yok.
Tahir Aydoğdu: Kanun, Bilgi Canaz: Ney, Hakan A. Toker: Piyano, akordeon.
1960’larda ‘proto-world music’ başladığında, belki haberli belki habersiz, bu akışa Aka Gündüz Kutbay da, neyiyle ve cazlaştırma proto-süreci ile katıldı.
Kutbay-Ergüder arasındaki tez-antitez ikilemi, Şeker Ahmet Paşa x Osman Hamdi ikileminden beridir, yüzyılı aşkın bir çatışma olarak süregeliyor kültürümüzde. Doğu gözüyle doğuya bakmak ve batı gözüyle doğuya bakmak (oryentalizm) olarak.
‘Tanini Trio’, Osman Hamdi ve Ergüder safında yer tutmuş: Pop, popüler, banal, satıcı, pazarlamacı, ‘telif üretici’ değil, ‘nakil ve tefsir’ci.
Şerh: Bunu da 1960’larda Kandıralı ve arkadaşları, Mozart’ın ’40. Senfoni’sini, kanun ve klarnetle yorumlayarak zaten başlatmışlardı. Bayramlarda radyoda çalardı hep.
Yani, 50 yıldan uzun süredir, bıraktığın yerde otluyor bu abiler.
Ancak, uçurumun kıyısında feci kapıp koyvererek, ben de öyle yapmış oldum.
Bu, bir özeleştiridir.
Düzeltme zamanıdır ve yeridir, şimdi ve burada.
Bu bir, negasyon ile praksis üretme olmakta.
(27 Mart 2016)
Fotoğrafı Altyazılamak
Bu Ara Güler’in tezidir:
“Fotoğraf kendisini yazısız anlatır ve anlatmalıdır da.”
Tabii ki Güler’in epeyi tezi gibi, bu da geçersizdir.
Güler, 2 milyondan çok kare çektiğini kendisi dilegetirmiştir. Bunların bir bölümü portredir. Güler 60 yıldır fotoğraf çekmektedir. Kendisi acaba, kendisinin çekmiş olduğu herhangi bir portredeki kişinin kim olduğunu hemen söyleyebilir mi?
Bizcesi hayır.
Zaten Güler, diğer birçok hatasının yanında, ek bir hata olarak, kendi fotoğraflarını doğru dürüst arşivlemediğini de kendi ağzıyla dilgetirmiştir zamanında.
Konuya dveam edelim.
İnsanlar kendi fotoğraflarını kendileri arşivlerler veya altyazılarlar mı?
Hayır.
Sıradan insan fotoğrafları koleksiyoneri olarak, fotoğrafların % 95’inin hiçbir yazısal açıklama içermediğini rahatça belirtebilirim.
Eskiden fotoğraf pahalı bir nesne olduğu için, insanlar sevdiklerini fotoğraf hediye ederlerdi. Akraba akrabaya, arkadaş arkadaşa. Dolayısıyla Türkiye’de, aslında şu ya bu biçimde tarihe geçmiş birçok kişinin çocukluk ve gençlik fotoğrafı, açıklamasız olarak, kitapçı raflarında dolanıp duruyor.
İlginçtir ama bunun avını yapan koleksiyoner yok.
Yine dolayısıyla, hiç olmazsa 1950 sonrasındaki fotoğraflar, eğer aileler tarafından altyazılansaydı, bugün birçok ünlünün görsel arşivi elimizde olurdu.
Bu bir zorunluluk yani. Bunun yapmama lüksümüz yok yani.
(27 Mart 2016)
Musul Savaşı Perspektifi
Irak ordusu, Başika-Musul arası 80 kilometre ve operasyonlar yeni başlamış iken, 9 ay vade koydu. Ayda 9 kilometre yapar.
Kürtler, alanlarını 40 binden 75 bin kilometre kareye çıkardıklarını beyan ettiler. Ancak, bu alanda nüfus olarak çoğunluk olmadıkları ve fiilen el koydukları alan da var.
3 sorunları var:
Bir:
Araplar, IŞİD’i peşmergelere tercih edebildi, Musul örneğinde olduğu gibi.
İki:
Talabani, Kuzey Irak’ın yarısını Barzani’den istedi.
Üç:
Türkler, geldikleri gibi gidemezler. Kıbrıs’ta olduğu gibi, gitmediler de gidemediler de. Kuzey Irak’ta da öyle olacak. Daha önce NATO, Türkiye’nin Kuzey Irak girişimlerine hep göz yumdu, terör nedeniyle. O zamanki terör şimdikinin onda biriydi üstelik.
Devam:
IŞİD, toplam topraklarının üçte birinin onda birinden 9 ayda çıkarsa, işin epeyi uzayabileceği ortaya çıkıyor.
Üstelik Kuzey Suriye, çok daha zor geri alınacak. Çünkü esed, inanılmaz bir mizah kullanımıyla, Kürtler’in federasyon hesabının çarşıdan geri döneceğini ima etti. Daha önce imlediğimiz gibi Kürtler; Rusya, IŞİD, Esed arasında sandviç yapılabilir. Nasıl ki Kuzey Irak’ta Türkler, Kore’sel bir harcanmaya muhatap bırakıldıysa, aynı durum Kuzey Suriye’de Kürtler için geçerli.
Musul-Kobane alanındaki savaşın genel perspektifi bu.
3 yıllık IŞİD tarihçesi hesaba katılınca, gidişatın en iyi çizgiyle bile 3 yıl daha süre istediği kesinleşti gibi.
IŞİD-PKK işbirliği gelirse, kıyım gelir.
Gelmezse ki bilanço şu:
IŞİD’den 100 bin ölü verdirme, 10 bin ölü verme. Yurtdışı var ve dahil.
PKK’den 1 bin ölü verdirme, 10 bin ölü verme. Yurtdışı yok ve hariç ama olabilecek.
TC 1 bin ölü verme, 10 bin ölü verdrime. Bunun limit tamamı PKK’li. IŞİD’le örtük uzlaşma sözkonusu (en son 2 adımda, 11 militanı serbest bıraktı).
IŞİD 3 yıl dayanır. PKK 1 yıl zor dayanır. Özelilkel Tc, PYD’yi IŞİD’e arkadan vurdurursa.
AB 1 bin sivil ölü adayı. ABD limit 0 sivil ölü adayı.
AB-ABD 1 bin asker ölü adayı.
Musul Barajı yıkılırsa, faladan 500 bin sivil ölebilir.
Atatürk Barajı’nın yıkılması da olasılık dahilinde ama % 1 olasılıklı olarak.
3 yıl sonra nükleer silah kullanımı % 80 eğilimli olacak. IŞİD o zamana kapana sıkışır ancak çünkü.
Bunun adayı; TC, AB veya ABD olabilir.
TC, AB ve ABD’nin ekonomik çıkışı umulmuyor gelecek 3 yılda. Bu da, savaş ısrarını ve takıntısını kaçınılmaz kılmakta giderek.
Bu süreç sürerse, Dünye ekonomisini köpüğünü ilk adımda % 5 alır gibi görünüyor.
Sonra, hazır silahlar ve mermiler bittiği için, militarist endüstri hobarey zıplar.
Bildiğimiz Krupp faşizmi öyküsü yani. Ek olarak engizisyon ekonomisi dahi olarak bu kez.
Bu öykünün kesinlik derecesi, % 85-88 olmakta. Yani, benim gelecekbilim kesinlik limitimi aşarak, olasılık ağlarından gerçeklik somutluklarına evrilme durumuna geliyoruz.
(27 Mart 2016)
Pakistan'da lunaparka intihar saldırısı
Yeni sivil hedefler bulmaya devam:
“Pakistan’ın Pencap eyaletinin başkenti Lahor'da bir lunaparkta düzenlenen saldırıda, ilk belirlemelere göre 53 kişi hayatını kaybetti.”
Eylemleri önce 4. Dünya’da denemek moda oldu ama 1. Dünya da o zaman hazırlanabilir olmakta.
ABD’de okul ve maraton şıkları denendi.
Sanırım, IŞİD çizgisinin tasarım akil hocaları, göreli genç, 40 yaş civarında. Sanki, ABD olayları gibiki terör tarihçesini  ve bazı olayları bilmiyormuş gibiler. Bir tür Amerika’yı yeniden keşfetme modundalar. Üstelik, bomba hazırlayıcıları yeni öldürüldü. Bu eğilim daha da güçlenebilir yani.
Bu bir vektör imi.
Dipnot:
Saldırı paskalya nedeniyle, Hristiyanlar’a yönelik imiş. Bu da, Kanada’nın TC-paskalya uyarısının yön değiştirmiş hali demek olur ve akla şu gelir: Aynı ülkede 2 ayrı kentte eşzamanlı saldırı düşünüldü ama 2 ayrı ülkede eşzamanlı saldırı olacak mı bundan böyle ya da bu, zaten planlanmış durumda mı?
(27 Mart 2016)
Suçun Yazarları: Metin Kaçan ve Mehmet Kartal
İkisi de suçu yazdı.
İkisiyle de yüzyüze gelme fırsatım oldu. Kaçan ile sohbet imkanım da oldu.
İkisinin de erken ölceğini düşünmüştüm ama bu kadar erken değil.
İkisi de suçu yazdı ama doğrulayarak, akılcılaştırarak, güzelleştirerek.
Alaturka çizgi, bu konuda alafranga çizginin dışında kaldı yani.
Burroughs rahat bir burjuva yaşamı sürerken, tümüyle sıkıntıdan uyuşturucunun dibine vurmasını, hiç bunları yapmadan anlatır.
Bukowski de bunu alkol için yapar.
Burroughs ve Bukowski, yalnızca bir kez karşılaşırlar ve birbirlerine yalnızca uzaktan bakarlar.
Kaçan ve Kartal, birden çok kez karşılaşırlar, hatta bir filmde birlikte çalışırlar: Kaçan’ın romanından uyarlanan ‘Ağır Roman’da.
Kaçan, sınıf atlamaya çabaladı. Atladı da. Sonra, bunun yan etkisiyle yeniden sınıf düştü.
Kartal, sınıf atlamaya çabalamadı ama film çekerken lüksü gördü, bumu kendi anlatır.
Bu durum her ikisinde de, çok sıcak cama dökülen soğuk su etkisi yapmış ve lümpen yaşama karşı dayanıklılıklarını azaltarak, onları parçalamıştır.
Ancak, her ikisi de günce tutmadığı için, bunu yazıdan izleyemiyoruz. Birkaç gazete haberinden izleyebildik yalnızca.
İkisi de naturalist üslupta yazmış sayılmaz.
Bu açıdan alaturkalık, yine alafrangalıktan ayrılıyor. Burroughs da, Bukowski de, oldukça naturalist üsluplarla yazdı.
Zaten bu metin, o süslülük için yazıldı.
Suçu süslemek ayıp bence.
Kartal hakkında övücü / güzelleyici ve suçu süsleyici bir metin okudum, linkini vermeyeceğim. Bu metin zihnime battı.
Kılavuzu karga olanın durumu geldi aklıma.
Ben de oturup, o kılavuzun ters yönünü imledim yalnızca.
Kültürel kubura ve kabire gitmeyelim diye. Ölmüş 1. Cumhuriyet’in ardından ve çok geç olarak...
(27 Mart 2016)



Merkür’de Mutlu Katatonik-Deli Çocuk
Bir deli çocuk vardır. Katatoniktir. Uzak gelecekte yaşamaktadır. O zamanın koşulları, onun öldürülmesini emreder.
Öykünün sonunda, çocuğun beyni çıkarılıp, bir robota takılıp, Merkür’e gönderilir. Oradaki sıvı metal nehirleri, çocuğu mutlu eden koşullardır.
‘Tha happy end’.
Asimov’u oldukça faşist bulurum. Ancak iyi saklar bunu. Bu öykü, bunu dolaylı olarak faş ettiği ve dışavurduğu bir öyküdür benim okumamla.
Metni yazmamın asıl nedeni şu:
Ben de, kendi yer ve zamanımın kültürel koşullarında ölüme mahkum edildim. Ben de, acaip koşullarda yaşamayı hayal ettim. Benimkisi, derin dondurucuda bir beyin olmak idi ki sıcağı ve yazı özellikle severim.
Ve ne yazık ki ben hiç, eksodus yaratabileceğim bir novum-ekstra-mekan-gezegen-ev bulamadım. 56 yaşım biterken bile. Ve artık çok geç.
Gerçekten, ‘asla ev yok’ oldum ve öldüm.
(28 Mart 2016)
Thomas Harris ve Sjöwall-Wahlöö
Çok tuhaf, hiç böyle bakmamıştım:
Harris, 10 kitaplık malzeme yazdıysa, ilki terör, sonraki hepsi seri cinayet üzerinedir.
Sjöwall-Wahlöö ikilisi ise, 10 kitaplık bir polisiye dizisi yazmıştır. Bunun 9’u cinayet, sonuncusu terör ile ilgilidir.
Bu, bir bakışımdır: Estetiko-politik bir simetri.
İlki 1975-2015 arası, ikincisi 1965-1975 arası eser vermiştir. Ki bu da, ters-bakışımlıdır.
Şerh:
Martin Beck’te aslında seri katil öyküsü / cildi yoktur. Bir ciltte, sahte seri katil öyküsü vardır, seri cinayet görüntüsünde asıl hedef olan bir polis öldürülür, 8 kişi daha nedensiz öldürülür ki bu nedensiz-cinayet için sapa bir örnektir ayrıca. Bir ciltte de, bir eski polis, bir eski polisi öldürerek, seri katil olmaya başlar, arada polis dolu bir helikopteri alaşağı eder ki bu da, hem toptan cinayet, hem de  terörizm olur, arada Beck’i de vurur, Beck’in 10’luk dizi sonunda ölmemesi okurun isteğiyledir, aslında yazarlardan biri kanserden ölüme mahkumdur (Wahlöö). Terör cildi de, başbakan terör nedeniyle ölmez, hiç kimse de ölmez, çünkü 6 kişilik Beck ekibinin tamamı, bombanın yerini önceden tahmin eder, bomba bertaraf edilir, sonra hafif üşütük bir kadın onu vurur, başbakan terör olayından sağ kurtulduktan sonra.
Not:
Brüksel Mart 2016 terör olayında, Türkiye’nin bilgi verdiği  İstanbul’daki Belçikalı polis ise, gereken bilgiyi zamanında Belçika’ya iletmemiş: Komik bile değil, zavallıca.
Ancak bu durum, o kadının o başbakanı vurmasının sanattaki izdüşümü olmakta, estetiko-politik olarak.
(28 Mart 2016)



Beceriksiz Seri Katiller
Bir haber:
Seri katillerin elinden sağ kurtulmuş 10 insanın öyküsü:
O dönemde 100 seri katil vardı diyelim. 10 tanesi % 10 eder.
Bu 10 seri katilin 10’ar kurbanı vardı, diyelim. 1’er tanesi, % 10’ar başarısızlık eder.
Her 2 oran da, gerçekten çok yüksek. Oysa ki seri katillerin seri katil kalabilmesi için, bu oranların pratikte 0 olması gerekirdi.
Gelelim sağ kalan kurbanlara:
Sevgilisi ölürken katilin tarifini verir, adam sağ kalır ama katil hiç yakanlanmaz. Ölen sevgilisi katili görmüştür ama adam görmemiştir.
Bir tanesi yıllar sonra, katille duruşmada karşılaşır. Katil özür diler.
Sağ kurtulan biri, katilin işbirlikçisi sanılmış ama bu kanıtlanamamış.
Sağ kurtulan biri, önce yetkililere gitmez, 19 yıl sonra gider ve katili teşhis eder, bir grup kuşkulu arasında.
Bir tanesinde katil, kurbanını öldüremez ve kaçar.
Sağ kalanların 9’u kadın, 1’i erkektir.
Yani, 1 tanesi hariç, hiçbiri kendi başarısıyla sağ kalmamıştır.
Yani, katiller beceriksiz, kurbanlar daha beceriksiz.
Bu metin de, bunun için yazıldı zaten. Bugüne kadar, tersini düşünürdüm.
(28 Mart 2016)
Asiye, Pardon Musul Nasıl Kurtulur?
Bugünkü yeni akilimiz Fehim Işık.
Bunları nereden buluyorlar, kimi zaman gerçekten merak ediyorum.
Bu kadar abuk sabukluk nasıl düşünülür ki?
Ya da:
Kendi yazdıklarını okumuyorlar mı bu arkadaşlar?
Hatice’yi pas geçelim başta, neticesine bakalım akilimizin:
“Hal böyle iken, geriye kalıyor Kürtler.
“Şunu biliyoruz: Şu an IŞİD’in elinde olan Kürt toprağının oranı özgürleştirilerek veya denetime alınarak, Güney Kürdistan’a fiilen dahil edilen Kerkük ve Şengal’i de üstüne koyunca oluşan tüm coğrafyanın yüzde 5’ine bile tekabül etmiyor.”
Dezenformasyona bakar mısınız?
Oysa, gerçek ne?:
Irak’ın alanı 437 bin kilometre kare:
Bunun 78 bin olarak istediği alanın 71 bin kilometre karesi Barzani denetiminde:
Musul’u da kat.
% 20’den fazla ediyor. 33. Paralel’in kuzeyi ediyor, 1991’den beridir. Araplar’ın çoğunlukta olduğu bölgeleri de içeriyor bu bölge.
Musul’u teslim edenler Irak ordusu olduğu kadar, Araplar da. Bunlar Sünni Arap. Saddam da öyleydi. Komutanları da.
O yazar, durumun panoramasını şöyle veriyor:
“Peşmerge güçlerini saymazsak, ilk olarak Musul’un doğusu ile güneyinden başlayan, akabinde YBŞ’nin katılması ile kısmen batısından devam eden operasyona en az 30 bin silahlı unsurun katıldığını söylemek abartı olmaz. Türkiye medyasına yansıyan haberlerdeki en önemli abartı ortak bir operasyon başlatıldığı ve PKK’ye yakın askeri güçlerin bu operasyondan dışlandığı iddiasıydı. İşin aslında ise evet, Musul’da bir operasyon vardı. Kısmen durulsa da bu operasyon, doğu ve güney cephesinden Irak ordu güçleri ve Heşdi Şabi milisleriyle, kuzeyinden ise Heşdi Watani milisleriyle hala devam ediyor. YBŞ de, Musul’un batısından ilerlemesini sürdürüyor. Özellikle Irak ordu güçlerinin yürüttüğü operasyona, ABD öncülüğündeki Koalisyon uçakları da destek veriyor.”
Öncelikle, Irak ordusu 1 yıl vade verdi. Hemen Musul’a gireceklerini beyan etmedi.
Sonralıkla, zurnanın zırt deliği:
Musul civarında 1 Türk askeri öldürüldü. IŞİD tarafından. Katyuşa roketi ile.
Nasıl oldu da oldu bu acaba?
Biz epeyi süredir oraya konuşluyuz çünkü. ABD’nin istememesine karşın. Dehelemesine karşın.
Tabii ki oradalığımız, daha çok PKK’nin Suriye’ye geçen yolunu kesmek için. IŞİD ile mücadele için değil öncelikle. TC-IŞİD geçici olarak uzlaştı gibi çünkü (bırakılan militanlar).
PKK’nin yol açmak için, Kuzey Irak’ta 500 köyü imha ettiğini, bizzat Barzani ifade etti zamanında.
Tabii ki en önemlisi ABD uçakları:
Bombalayan onlar, keşif yapan onlar.
Araplar ve Kürtler, IŞİD’den feci tırsıyorlar yani. Haklılar da yani. IŞİD, Kobane’yi 3 günde 3 bin sivil ölüyle 300 bin kişiden sıfırlamıştı yani.
Şimdi:
Yazarın dediğine bak, gerçekte olana bak.
Arada ne alaka var?
Ek bilgi:
Barzani, Müslim ile komşu olmak da istemeyebilir. Yani, aralarındaki Kuzey Irak toprağındaki bölgeden IŞİD çıkarılırsa, öyle olacak. Yani, Barzani az porsiyon IŞİD bile isteyebilir arada.
Hep aynı şeyi diyorum:                                             
Bu yazarlara şeytan akıl fikir versin.
Ateist amini.
Dipnot:
Asiye-Musul, 2-3 yılda kurtulur özetle. O da, şu andaki momentle göründüğü gibi olarak yalnızca.
(28 Mart 2016)



Polisiye-Terör: Belçika Nükleer Reaktörü
‘Seri katil x seri terörist’ metinlerimizle, işin buraya geldiğini imlemek niyetindeydik:
“Brüksel'deki terör saldırılarından 2 gün sonra, nükleer santralde görevli güvenlik görevlisi vurularak öldürüldü ve kimlik kartı çalındı.”
Açıklamalar eksik.
O kartın ne kadar süre kullanılabilir kaldığı açıklanmamış. Kullanılıp kullanılmadığı da.
Yine de, bu veya sonraki olayda, bu yolla bir nükleer reaktörden içeri girmek mümkün. İlk adım başarılı yani.
Bundan sonra 2 yol var:
Bir: İçeriden malzeme çalmak.
İki: Reaktörü havaya uçurmak.
Birincisi % 50’den daha çok mümkün, ikincisi % 10’dan daha az mümkün.
Sonuçta, artık bu şık da terör listesine girdi.
Dipnot:
Bu olay, şu ya da bu biçimde tam başarılı olamadı. Stadyum olayı da öyle oldu ve gidip 4. Dünya’da başarılı bir teselli mükafatı aldılar: Irak’ta amatör küme maçını havaya uçurdular.
En riskli 3. Dünya reaktörü ise, sanırım Letonya’daki. Çernobil adayı olduğuna ilişkin uyarılar vardı.
Ancak daha önemlisi şu:
İsrail’i nükleer açıdan kirletecek bir nükleer reaktör infılakını yeğleyecek çok Müslüman var bu Dünya’da.
En önemlisi de şu:
Artık, kabus görmektense, tüm kabus senaryolarını yazıp, listeleyip, sonra da bunlara karşı, ciddi oyunla ve simülasyonla  uyanık kalmak gerekli.
Terör yönetimi budur.
Felaket yönetimi budur.
(28 Mart 2016)
Tek Kare Fotoğraf 350 Bin Lira
Bir şirket, oyuncu Selçuk Yöntem’in fotoğrafını ondan izinsiz kullanmış. Bunu gören Yöntem dava açmış. Kazanmış. Tazminat da 350 bin lira olmuş.
Yani bir bakıma, bir kare fotoğrafa, bir kerelik telif ücreti olarak o kadar para ödenmiş olmuş.
Mahkemenin fotoğrafın kullanıldığı kitapçıkları toplatma kararı verip vermediği haberlerde yazmadı.
Mahkemenin neye dayanarak bu paranın miktarını tayin ettiği de haberlerde yer almadı.
Haberlerde yer bulan tek şey sansasyon, bilgi değil.
Böylelikle Yöntem, Ara Güler gibi duayenler dahil, bir fotoğrafı bu kadar çok para eden biri olarak, Türkiye tarihine geçmiş oldu.
(28 Mart 2016)
Oblivion = Hiçliğin Unutulması
Oblivion dipsiz kuyu, semantik olarak.
Hem hiçlik demekmiş, hem de unutulmak.
Şerh: Affetmekle unutmanın ne ilgisi olabilir ki?
Unuttuğun bir şeyi affettiğin için unutmazsın ki. Affettiğin bir şeyi de, unutman gerekmez ki.
Ateistler, sonsuz oblivion’u (eternal oblivion), bilincin sonsuza dek kesilmesi olarak, dolayısıyla yine hiçlik olarak tanımlarlarmış. Bunu bilmiyordum. Bunu yazmam gerek.
Oblivion, ‘hiçliğin unutulmasının uçurumunun kenarında kapıp koyvermek’ demek oluyor benim duygudurumumda şu an ve burada.
Dönelim, bir önceki paragrafa:
Varlık, yalnızca bilinçle tanımlı değil. Çocuk yapmak da varlığın devamı sayılıyor, kitap yazmak da. Hatta kimi zaman intihar ibel, varlık biçimi olabiliyor, toplama kampı semptomu olsa da.
Eğer masif-düşünce kitapları yazdıysan, bilincin bir biçimde sürer gider, Aristo ve Lao Tzu’ya 2.500 yıldır olduğu gibi.
Şerh: Bu, hiçliğin ve unutulmanın panzehiri midir?
Zaten ölümsüzlük de, ‘kaç yıl ölümsüzlük?’ olarak tanımlıdır. Evren’in şimdilik 10 üzeri 67 yılı gibi.
Eğer daha-daha masif-düşünceler yazarsan, o 10 üzeri 67 yılı bile aşabilirsin ama ne insan olarak, ne de düşünce olarak değil. Meta- olarak, öte- olarak ve o nedenle meta-fizik, bir ontos-loji olmakta.
Bunları düşünmek de zaten, uçurumun kıyısında insanın duygularını kaptırır koyverdirir.
Bende öyle oldu en azından. Darma duman oldum ve hala öyleyim. Ama yavaş yavaş nekahattayim de. Bünye-homeostazi, öz-yara’nı iyileştiriyor.
Dipnot:
Piazzolla’nın ‘Oblivion’u bir müzik-duygudurum momenti dizisi olarak, buralara bir yerlere savrulmuş. Böyleliği kesin, çünkü buna benzer ayaz ve sapa sularda çok dolanmış Piazzolla müziği. Haa, o bunu bilmemiş veya bilincine varmamış olabilir ama müziği yine de öyle olabilir.
(29 Mart 2016)
Kesin Google Oranı
29.03.16 00:30 itibarıyla, Google’da bir arama yaptım.
Anahtar sözcükler çok kesindi:
“article.wn.com” “reha ulku” “radikal blog”.
Bu liste de çok kesindi: 30 ay ve binden çok blog. Hepsi de hala orada.
Sonuç mu?
15.
% 1 oranda doğru yani.
Bu durumda, 100’den aşağı sonuçlu aramalarda, Google’a hiç güvenmemenizi öneririm.
(29 Mart 2016)
İnternet İronisi
Radikal Blog kapandı.
Bunlar, 30 aydır article.wn.com’da arşivleniyor.
Hepsinin tam listesini görmek isteyince, Google % 1 oranda gösterim yaptı. Ben de, oturup bu konuda bir metin yazdım.
Sonra bir baktım:
O sayfanın dibinde Nebuch diye bir sözcük var.
Kendisi Youtube’da, kendisinin yaptığı kısa videoları sezon sezon yayınlayan biri.
İnternet ikimizi birbirimize yakıştırmış.
‘Bunu seven bunu da seviyor’ olarak mı, semantik olarak mı, henüz bilmiyorum.
Ben de oturup, kendisine kısa bir mesaj yazdım, aşağıdaki gibi:
“Sayfanıza girinceki Askfm durumu beni rahatsız etti, Youtube şıkkını kullanıyorum. Sorum şu: Kullandığınız tüm görüntüleri / kareleri kendiniz mi oluşturdunuz, yoksa derleme mi? Hepsinin listesini biliyor musunuz? Reha Ülkü, reha_ulku@yahoo.com Baştan 1 soru daha: Kaç soru hakkım var? Eğer dayanabilirseniz, bir kitap hacmine kadar yolu olabilecek. Vine video, bilim, gelecekbilim, sinema, twitter-senaryo, çapraz medya gibi konularda sürekli yazıp yayınlıyorum çünkü. Not: Adınız, benim article.wn.com'daki yazı listesinin altında, Google'da görünüyor nedense. İkimizi ilintili saymış kendince Google. Bunu anlamak arzusundayım.”
29.03.16 tarihli yorum. Girdiğiniz güne göre, geriye doğru gün veya ay sayısı veriyor Youtube. Ki bu da Google’ın önemli bir hatası bizce.
İlk adımda, çok fazla bana hitap eden şeyler değil.
Zamanın bol. Adım adım bakacağım. Onları da notlarım.
Dakka bir, gol bir:
‘Ateş ve Pamuk’:
Kendisini en kısa zamanda medyum veya tarikat lideri olarak göreceğimizi sanıyorum. İmaj trendi öyle çünkü. Belki olmuştur bile. 14 aylık 1 video bu.
Videolar yalnızca konuşmadan oluşuyor gibi.
‘Coming Soon Ritual’ beni yanılttı.
Başlamadan konuyu kapattım yani.
(29 Mart 2016)
Roman Yazan Yapay Zeka
Az kaldı ödül alıyordu:
“Bir Japon yapay zeka programının ortak yazarlığını yaptığı kısa roman ulusal edebiyat ödüllerinde ilk aşamayı başarıyla geçti.”
Yapay zeka konusu, en başından beridir yanlış kavramlarla tanımlanageliyor. Bunlardan biri de, yapay zekaların roman veya zeka yazamayacağı, çünkü bunların insanın muhteşem zekasına mahsus olduğu yönündeki geyikti.
Öyle olmadığı en son ortaya çıktı.
Daha önce de ortaya çıktı ki yapay zeka, satranç veya go gibi zeka oyunlarında insanları yenebiliyor.
Hatalı diğer bir tanı zihin. Primatların da bilince ve varlık bilincine sahip olduğu kesin. Bnun biyolojik ve yapay zekasal olarak tanımlanabileceği de açık. Yalnızca, temel bilinç tanımı yok ve bilinç çeşiteri deb irden çok.
Dönelim edebiyata:
Yıllar önce, Türkçe yıllıklarından birinde, yeni dönem şairlerin şiirlerinin ne denli standart olduğuna ilişkin ironik bir metin okumuştum. Aynı şiirden 100 tane falan şiir üretilebiliyordu ve formülü de belliydi.
Devamında:
Uzun dönemli ve çok miktarlı yazan yazarların, roman da yazsalar, aslında tek bir hiprteksti yazıyor olduğu ortaya çıktı.
Yani olay, tümdengelim, tüme –varım değil. Büyüük bir metin var, sen yazarken oradan eksiltiyorsun zihninde. Çok çok yazdıkça da, oraya asimptotlanıyorsun.
Salakların bunu anlamaları 70 yıl sürdü. Bazı salaklar hala inkar kültündeler.
(29 Mart 2016)
Oblivion, Piazzolla, Woodward, Modern Dans, Animasyon, Çapraz Medya
Oblivion sonsuz derin bir kuyu.
Bir güzelleme.
Bir melankoli’leme.
Ve birileri de bu yolu benim gibi yürüyor tek başına.
Müzik Piazzolla.
İcra biraz daha farklı.
Tek erkekli bir modern dans koreografisi.
Bir çizgifilm. 04:00 dakika.
00:40-00:45 saniyeler arasındaki animasyon koreografiye, ancak ‘300’deki kahin kız koreografisi yaklaşmıştı. O da, su içindeymiş aslında zaten. Bunu 20. seyirde ve yavaş çekimde izlerken anlayabildim ancak. Sorun, sıvı-katı içindeki devinim akışkanlığı ile gaz içindeki akışkanlığın bambaşka şeyler olması.
Yine de:
Daha izlerken, klasik-bale figürleri rahatsız ediciydi. Kadın-erkek ilişkisi takıntısı rahatsız ediciydi. Oblivion, sözlük anlamıyla hiç cinsellik içermez, yani aşkını ve/ya kadınını unutma değildir, yasa ve yeise yakın bir şeydir, Acı’dır. Varlık da, cinsiyet üzerinden geçerek tanımlı olmak durumunda değil, özellikle çift olma anlamında: Varlık, (şimdilik ama 5 bin yıldır) tek kişiliktir. O nedenle de; taoizm, anarşizm, bireycilik, katatoni tanımlıdır düşünce tarihinde.
Kızın beyaz-saydam ışığını yitirip, dans sonunda gri-siyah desenli opak olması ironikti ama animatör, ‘yanlışlıkla neyi imlediği’ni anlamamış bence. O, ‘erkeğin kızı bırakması’na odaklanmış. Oysa, bu kadındaki ‘metamorfozun veya sahte imajın yitişi’ daha önemli. (Bu, aslında Benjamin’yen bir çözüm ve bir panzehir.) Bir özeleştiri olabilecekken, bir meta değeri yitmesi öyküsü olmuş yalnızca.
Yine de:
Tıpkı ‘300’ kahin kız planı gibi bu da, bana 10 tane ayrı çıkış yolu imledi şimdiden. En az ikisi, faşizmden ve engizisyondan çıkış yolu olmak üzere. Tango faşizmin, daha doğrusu Latin Amerika faşizminin milli cazı ve milli müziğidir zaten ki Saura, bu yola sonradan İspanya’yı da eklemiştir ve bu da ters-takla örneği olarak kültüroloji tarihinde önemli bir momenttir: Sömürgenin sömügecisine kültür öğretmesi ki ABD, bunu İngiltere’ye hiç yapamamıştır, kimseye de (Fransa’ya vb) yapamamıştır zaten.
Asıl önemlisi, bu bir çapraz medya örneği. Çapraz medya, elit sanat sanat-sanat alanına henüz çekilmedi. Bu ise, 2 yıllık bir örnek. Proto- olsa da, buna uygun bir örnek.
Woodward, bir Holywood elemanı imiş. Bu da, onun Yanki ruhunu rahatça tanımlıyor. Yine de üzücü olan şey şu ki bu çalışması dahil, tüm çalışmalarının listeli değil olması. İnsan henüz yaşarken, neden kendini arşivlemez veya arşivletmez ki?
Dipnot 1:
Ve hala, uçurumun en dibini görmeden uçamıyor insan özgürlüğe. Ben bile. Şimdiye dekki eksodusuma ve 100 çıkışıma karşın. En uzak yıldızlar, en derin kuyularda / kuyulardan yansır: Tarkovski, İvan’ın Çocukulğu.
Dipnot 2:
Bilgi:
“Interpretación: Grupo Elegia - Natalia Shkil-violín, Mars Yamalov-violín, Sergey Shkil-contrabajo, Elvira Yamalova-piano. (2011)
Animación: Ryan Woodward.”       
Dipnot 3:
Seyrettiğim linke bıraktığım izlenim notudur.
“Excellent. More than excellent. Bis bis bis. Thank you Romero. You have made me to weep. You have shown me a Tao. Beyond the wall of the inquisition and fascism in my country (Istanbul / Turkey). Thank you again.”
Dipnot 4:
Kardeşin, dostun, sevgilin duymaz sesini, el oğlu duyar. Kardeşlik kültürdedir çünkü, kanda, gende değil.
Dipnot 5:
Kuşkusuz, bunun devamı olan başka metinler de yazılacak ama video duygularımı gerçekten yordu ve yıprattı. Şimdi değil yani.
(29 Mart 2016)



29.03.16, 20:30.
La Oblivion, Düş Yakamdan
En son Oblivion metnimi yazmayı bitirdim, Oblivion müziğini kapattım, oturdum. Dinlenecektim hesapça.
Şak, yan şavalak disko-danshane’den bir Oblivion çalmaya başladılar. Ama ‘Tanini Trio’ icrası olanını.
İşte o nedenle, bu 40 yaş altı ergenleri mal.
İşte o nedenle, Tanzimat’tan beridir 5. sınıf nakil ve tefsirlere bel bağlıyoruz.
E tabi, işte o nedenle, 1. Cumhuriyet bitti, bitirildi, bitirilebilidi, bu genç şavalaklar yüzünden.
O nedenle.
La Oblivion, düş yakamdan.
Acilen ‘up’ tribine geçmem gerekli. Bu yaşamayı ve yüzeyi bilmeyen toplar, beni de boğar.
Türkçe’de Kaç ünlü Harf Var?
Bana göre 12.
Resmi olarak 8 ama nüansla 11 ( + şapkalı a, şapkalı ı, şapkalı u olarak).
Ben buna, ‘şapkalı o’yu da ekledim, ‘‘parabol’daki şapkalı o’yu.
Yani, tanım boşta. Resmi olanı bile.
Merak etmeyin, diğer dillerde de, bu ünlü-ünsüz harf ayrımı tanımı boşta.
Aslına bakılırsa, alfabeli dillerde bile, alfabenin icadından 3,5 milenyum sonra bile, ‘harf’ tanımı kesin değil.
Harf olarak, sesbirim ayrı, yazıbirim ayrı.
Okunmayan harfler var: İngilizce’deki ‘khaki’deki ‘k’, ‘hour’daki ‘h’ gibi.
Yazılmayan harfler var: ‘The’, ‘dzı’ diye de, ‘thı’ diye de okunabiliyor.
Farklı okunan harfler çok.
Sonradan gelen ‘j’ gibi harfler var.
‘Platon’u, ‘Eflatun’ yapan, harfsizlikler var.
Neden böyle?
Standart yok.
Olan standartlar, bizim TDK imla kılavuzları gibi, habire değişiyor.
Olan standartları bilen çok yok.
İlköğretimde okuma dersleri kalkmış. Yani, klasik Türkçe okunması öğretilmiyormuş artık.
O zaman sonuç ne oluyor?
İngilizce’de 26 morfem / harf var ama 3’ü olmasa da olur ve aslında (1977 gibi ve 70’ten indirgenmiş olarak) 42 fonem var, oluyor.
Ben de, ‘uluslararası’yı birleşik yazıyorum. Öyle öğrendim çünkü.
Kendi yarattığım 1.500 sözcüğüm var ve bu Shakespeare’ı da geçerek, bir Dünya rekoru.
Kim takar TDK’yi o zaman?
Daha, imlasal doğrusunun ‘pekaka’ değil ‘pekeke’ olduğunu söyleyemeyen birileri var olarada.
Türkçe’de ‘ha’ ve ‘ka’ diye harf yok insancıklar, hiç de olmadı.
(29 Mart 2016)
Tuhaf Bir Evsiz Olarak Şefkat-Der’in Çorbasını İçmek
Taksim Meydanı’ndaki iftar sofrasına da oturmuşluğm var, aşevine gitmişliğim de. Ateistim ama. Evsizim ama. Çok ama.
1992-2016 arasındaki 24 yılın, belki 5’ini sokakta geçirdim. Kira ödeme becerim çok düşük.
Açlıktan 60 kiloya düştüğüm zamanlar oldu, 1.82 boyla. 110 kilo da oldum obez obez. Alkol sayesinde.
Şu sıralar da, evsiz-evli gibi ara / araf bir durumdayım.
28.03.2016 gecesi, 22:00 gibi, tesadüfen Taksim Gezi Parkı’nda oturuyordum. Çorba dağıtıldığını biliyordum ama Cihangir’de ve başkaları tarafından olarak. 3 yerde ve Şefkat-Der tarafından olarak değil.
Tuzu ve karabiberi çok olan bir ezo gelin çorbasıydı. Batna cila ve içe şifa gibi geldi. En azından bana. Hafif ayazdı gece çünkü. ‘Oblivion’-ötesi melankoliktim çünkü. Dibe batmıştım çünkü. Ama insaniyet görmedim bunda, daha çok slaktivizm gördüm. O da, ayrı konu.
Beni en çok rahatsız eden şey, 10-15 çorbacıya karşı 10-15 dağıtıcı olması ve bunların da habire kendisini selfilemesiydi. Çorba içenlerin 2 değil, 5 tane alması ise, başka gıcık bir durum idi. Çorba anca bitti veya bitmedi yine de, dağıtanlar da içti üstelik.
Bence bu, günaha veya en azından sevabın içine 2 bukleli ve bilek kalınlığında etmeye girer ama vakıa aynı, rivayet muhtelif imiş.
Arada bu bilgileri öğrendim. Bu gece yine turlayacağım ve notlayacağım.
+
Çorba sonrası:
Çorbacılar 22:00 yerine, 23:00’te geldiler. Parkta 1 saat huysuz kediler gibi dolandık evsiz tayfası. Ben tam artık vazgeçip, meydana inmiştim ki uzaktan göründüler.
Dün gece de kafama takılan, bu gece de takıldı:
Çorbacılaın üzerinde fosforlu ama turuncu ve yeşil yelekler vardı. Renk ayrımını neyin sağladığına ilişkin bir veri göremedim. Ya da aç karnına kafam çalışmadı.
Bu gece çorba ve irmik helvası vardı. Yatılı okulda 16 yıl yemekhane yemeği yemiş biri olarak, irmik helvasından nefret ederim.
Bu kez yedim ama. Hem de çorba-helva ve çorba-helva dizisiyle 2 kez, tam Araplar gibi.
Dağıtıcı kızlardan biri sıkmabaştı ve adı Zemzem idi.
Kendimi deplasmandaki deplasmanda hissettim. Yıllar önce, Aslı Han’da Vahan Usta’nın hazırlattığı iftar sofrasına oturunca da, böyle hisettmiştim. Yaşam zaten ters köşe acaiplikler yaratmaya eğilimli, bizim insanlarımız üstüne bir de durumu abartıyorlar.
Vahan Usta Ermeni’dir ve hanın yıllardır yöneticisidir. Öyle tuhaf bir öykü. Bu iftar yemekleri yapıldığında, Erdoğan yeni belediye başkanı idi, içeride veya başbakan değildi: Demek ki 1996-2001 gibi bir zaman ve 3-4 Ramazan sürmüştü bu.
Bu gece, dünkü sabit Suriyeli veletlerin yanısıra, bir de Afrikalı vardı ve acaip mutlu oldu. 20’nin üzerinde kişiydik bu kez, demek ki anca duyuldu.
+
Bu sıralar feci parasızım. 1 aydır ucun ucun peynir ekmekle yaşıyorum. Kimi ekmek alacak param bile olmuyor. 2 gün üstüste taze ve sulu yemek yemek, bana gerçekten iyi geldi. Düşmanım da olsalar, hayır duamı aldılar.
Çıkış ve dipnot:
Bundan sonra bu olay, gelenekleşir gibi. Çünkü medya olayı haber yapıyor. Hem yemek yiyen, hem de orada çalışan olarak, İstanbul’da kalırsam, öykücüklerimin bir bölümü buralarda olacak gibi.
(29 Mart 2016)
Mutluluğun Bir Seçim Olması
Bir haberimsi;
“Binlerce insan üzerinde yapılan bir çalışma, yaşlıların büyük çoğunluğunun mutluluğun hayatın size nasıl davrandığıyla bir ilgisi olmadığını, mutluluğun bir seçim olduğunu düşündüklerini ortaya koyuyor.”
Meali:
Hayatın size nasıl davrandığını, yıllarca kaale alırsanız, mutsuz olunacak çok nedeniniz olduğunu görürsünüz.
Sınfta kalırsınız, hasta olursunuz, boşanırsınız, çocuklar evi terkeder, anababanız vefat eder. Şu bu.
Sonuçta, mutsuzluktan yorulursunuz. Mutluluk da yorucudur aslında, bu dikkate alınmaz ama öyledir. Evlenmek, boşanmaktan daha çok yorar örneğin.
İşte, insanların bu yorulmaya teslim olması olağan. Duygular yorulur ve kilitlenir yaşlanınca.
Ha, bir de şavalak-vurdumduymazlar vardır, onlara sinir olursunuz, hiçbirşeye aymazlar çünkü. Anlatsanız da anlamazlar veya dinlemezler çünkü. Yaş da farketmez, çocuk veya moruk.
Ben sonunda, 56 yaşımda, mutsuzluğu hak etmediğimi ve yeterince mutsuz yaşadığımı kabullenip, mutlu-mutsuz nötrlüğünü seçtim.
İnanın, bu bile bana çok geliyor.
Çünkü:
Kierkegaard demiş ki:
Etik olan mı, estetik olan mı?
Kafka da demiş ki:
Seçim yoktur.
(30 Mart 2016)



ABD'de Ulusal Silah Derneği, Masallara Silah Sokup Yeniden Yazdırdı
Valla Yankiler olayı aşmışlar:
“ABD'de silah lobisinin en büyük destekçisi olan Ulusal Silah Derneği (NRA), bir yazar görevlendirip masalları yeniden yazdırdı. Çocuk masallarına silah eklenmesi tartışma yarattı.”
Ancak, kırmızı şapkalı kıza mı silah verdiler, kurda mı verdiler acaba?
Pardon bulduk, sürpriiz, silahı büyükanneye vermişler:
“Kurt pençelerini açıp ileri atıldı, ancak sonra birden durdu. Kocaman gözleri aşağı çevrildi ve büyükannenin kendisine bir silah doğrultmuş olduğunu gördü. Büyükanne ‘Bugün yemek olacağımı sanmıyorum ve sen bugün kimseyi yemeyeceksin’ dedi.”
Sonra da kurt bıçağını fırlattı. Burasını ben yazdım. Alternatif öykü. Hiç bitmeyen öykü (Never Ending Story, Ende).
Ne hikaye, pardon ne masal olurdu ama.
Yolları çatallannan bahçe gibi: Kim önce silahını çekecek? İşbirliği, işbölümü, kan davası falan mı yoksa?
Anımsatalım: Şövalyeler, ejderhaları öpücükle öldürmüyor zaten masallarda.
Tabii, işin cılkı çıkacak ve bütün masallar Tarantino filmlerine dönecek.
Dracula’nın son repliği esprisi:
“Kazık icat oldu, mertlik bozuldu.”
Kurt adamın son repliği esprisi:
“Gümüş mermi icat olundu, mertlik bozuldu.”
Şerh ve çıkış:
Tim Burton, ‘Alice Harikalar Diyarında’ yorumuna bakınca, tüm masalları ilginç biçimde ve silahlı olarak tasarlayabilecek biri.
(30 Mart 2016)
PKK Almanya’da Vurdu Bile
Çok eğil, birkaç gün önce PKK’nin yeniden Almanya’ya yönelik saldırılarda bulunabileceğine ilişkin bir metin yazdık. Oldu bile:
“Almanya'nın Aschaffenburg kentinde ‘Hep birlikte teröre karşı’ adlı yürüyüş için toplanan gruba, bir grup PKK sempatizanın saldırması ve Avrupalı Türk Demokratlar Birliği UETD’nin bir subesine molotof kokteyli atılması Türkiye’de tırmanan gerginliğin Almanya'ya yansıyabileceği yorumlarına neden oldu.”
Bunun nedeni belli:
PKK, TC’de sıkışıyor. AB’nin ona desteği düşüyor. AB terörden korkmayı az da olsa henüz, öğrendi çünkü. Bu 3 gerçek, bu sonucu sağladı.
Yine de, zamanlar değişti.
PKK miliyetçi ama sosyalist eğilimli gibi görünüyordu. Şu an ise, İslamcı gibi görünüyor. (Ama yalnızca ‘gibi’.) IŞİD ise, reel-İslamcı olarak çok tehlikeli.
PKK, IŞİD gibi algılanma riskini göremiyor ama bu da, yakın gelecekte IŞİD-PKK işbirliğini sağlayabiliyor.
Bakın, nereden nereye?
Burada, Almanya’nın vurulurken göstereceği doğrudan-dolaylı, aktif-pasif, sağ-sol (CDU x SDP) tepkiler önemli. Onun da intikali uzun sürer.
Ek tahmin: Kürtler dahil, Almanya’daki TC vatandaşları, bundan böyle IŞİD’e PKK’den daha çok sempati duyacaklar. % 25’lik bir genel TC antipatisi olanlardan söz ediyoruz.
Gelecekbilimsel açılım:
Son 7 aydır, ilk kez hem teori, hem de pratik açısından birliktelikle, bir savaş-terör izleğini, yorumlarıyla ve tahminleriyle, birebir ve adım adım olarak izliyoruz.
Ek olarak da, bunun ‘İstanbul’daki sokak-gündelik yaşam kültürolojisi’ni de imliyoruz ve geriye not bırakıyoruz.
Bizcesi, ikincisi de birinciler denli önemli. Savaşın gidişini, ona katılanlar denli, ona katılmayanlar da yönlendiriyor çünkü.
Ahan da bu, Sun Tzu’ya bir ‘Savaş Sanatı’ şerhi oldu işte.
(30 Mart 2016)
Paul Kennedy, Shevek, Şefkat-Der, Evsiz, Proleter-Entellektüel
Kennedy, tarihin uzun süreli dönemselliklerine ilişkin eser veren biri. 1500-1990 arası Dünya’sının makro hegemonlarını incelemiş.
Sonra, G-7’li biri olmaktan utanıp, aşevlerinde yoksullara çorba dağıtmaya başlamış.
Shevek, bir roman kahramanı. Oto-anarşist. Bol tatlı bulunca, önce bolca yiyip, sonra vicdan yapıp, 2 kaptan fazla yemeyen biri.
Ben proleter-entellektüelim. TC’de az bulunur bir örneğim. İftar sofralarında ve aşevlerinde karnımı doyururum bazan. Bulunca ve gereksinince. 1992-2016 yılları arasındaki sürede, en az 10 kez ve 5 yıl toplamda evsiz oldum, halen de öyle sayılırım.
Şefkat-Der, onyıllarca gecikmeli olarak, Türkiye’de aşevi-çorba geleneğine geri döndü. Mart 2016’da çorbalarını içtim, helvalarını yedim, bunu da yazdım.
Yani; % 1, % 99’unun bir bölümünü evsiz ve çorbalık kılıyor, tanım gereği ve zorunlu olarak. Sonra da, o % 1’in bir bölümü, o % 99’un on binde birine çorba dağıtıyor, o da belki. İyi hesap dii mi?
% 99, 2 yol seçiyor: Sınıf atlama ve/ya fakirliğini koruma. % 99,99 sınıf atlıyor veya ona çabalıyor, % 0,01 fakirliğini koruyor ama Latife Tekin gibi, fakirliğini korumaya çabaladığını önesüren ama hiç evsiz kalmayıp, sokakta çorba içmemiş kişi de çok.
Proleter-entellektüel, % 99’da belki milyonda bir olmakta. Köy Enstitüsü mezunlarından (10-30 kişi), 3-30 kişi yazar çıkıyor. 30 milyonda 3, 10 milyonda 1 yapar. SSCB’de Gorki gibisi de az ve o da entelejensiya olmayı seçti.
Evet: That is the question:
Çorba içerek yazar kalmak mı, sınıf atlamak mı?
Etik olan mı, estetik olan mı?
Kafka mı, Kierkegaard mı?
Seçim var mı?
(29-30 Mart 2016)




RB 2016 Mart
29.02.16, 12:22,                     1.036.098,                  1.597
01.03.16, 10:32,                     1.038.987,                  1.597
02.03.16, 11:32,                     1.042.059,                  1.606
03.03.16, 11:57,                     1.045.761,                  1.607
04.03.16, 11:46,                     1.050.583,                  1.609
5 bin tıklanma yine bir rekor oldu. Keza (Twitter ve MB dahil) toplamda 6 bin de. Tek metin, 1.650 tıklanmıştı RB’da.
05.03.16, 16:34,                     1.054.810,                  1.609
İlk kez peşpeşe 2 gün 2 ayrı yazım, binerin üzerinde okundu.
09.02-05.03 arasındaki 24 günde, günde 3’er binden, 72 bin değil, 6 bin fazlasıyla 78 bin tıklandım. Bu da, toplamda uzun zaman rekoru oldu. Veya: 100 binlik tıkı en kısa sürede (bu gidişle 31-32 günde) almış olacağım.
06.03.16, 10:56,                     1.057.607,                  1.614
07.03.16, 11:30,                     1.060.745,                  1.615
08.03.16, 12:38,                     1.064.021,                  1.615
09.03.16, 11:15,                     1.967.509,                  1.623
10.03.16, 11:44,                     1.071.312,                  1.626
11.03.16, 11.58,                     1.074.448,                  1.629
12.03.16, 11:53,                     1.077.529,                  1.633
Son 31 günde (09.02-12.03), 101 bin kez (976.000-1.077.000) tıklandım. (1.521-1.633 = 112 toplamda gibi) Günde 6 yerine, 4 metinle, 3 bin küsur (3.200 gibi) tıklanma aldım.
13.02.16, 09:27,                     1.080.122,                  1.635
14.02.16, 11:30,                     1.084.068,                  1.639
15.03.16, 08:04,                     1.087.294,                  1.645
16.03.16, 11:34,                     1.091.184,                  1.656
17.03.16, 12:43,                     1.094.439,                  1.661
18.03.16, 12:46,                     1.098.830,                  1.672
19.03.16, 12:22,                     1.103.291,                  1.674
20.03.16, 13:12,                     1.107.048,                  1.680
21.03.16, 12:50,                     1.110.477,                  1.687
22.03.16, 13:55,                     1.113.245,                  1.692
23.03.16, 02:05,                     1.116.208,                  1.692
Düzensiz zamanlı kaydı şu nedenle aldım: RB kapandı. Son kaydım bu olabilir yani. Anı kalsın dedim.
Son 3-4 aydır hep ilk 10’da olarak sürdürdüğüm, ‘son 1 ayda en çok okunan yazar’ kategorisinde, 4. olarak final ve finiş gördüm.
23.03.16, 18:36,                     1.118.791,                  1.692
24.03.16, 12:55,                     1.120.362,                  1.692
25.03.16, 12:30,                     1.124.377,                  1.692
09.02-25.03 arasındaki 44 günü, günde 3,36 bin gibi bir ortalamayla bitirdim. 44 gün = 148 bin tıklanma.
26,03.16, 22:25,                     1.129.698,                  1.692
27.03.16, 14:43,                     1.132.441,                  1.692
29.03.16, 00:26,                     1.138.339,                  1.692
30.03.16, 13:32,                     1.144.561,                  1.692
+
MB 2015 Mart
29.02.16, 13:01,                     982.248,                     2.317
08.03.16, 21:02,                     986.289,                     2.236
13.03.16, 00:25,                     987.463,                     2.351
18.03.16, 23:53,                     989.969,                     2.370
23.03.16, 18:41,                     991.899,                     2.385
31.03.16,



Kürt*
Tarih
Demirtaş, Türkler, Malazgirt, Kürtler
Blog
Faşizme Karşı Faşizm
ABD
Tekno
Hukuk
Federal mahkeme: FBI Apple’a baskı yapamaz
Sinema
Sinemada Editörlük
Shit-Will
Kadın
Kadın olup da bakımsız olmak olmaz elbet      05
ABD
Dünya
Faşizm
Trump’a Süper Salı Tepkisi: Nasıl Kaçarım?
Yazın
Güzel
Ahmet Oktay Vefat Etti
Blog
Serol Aksel’e Blogculuk Önerileri
Blog
Blogcular ve Editörler
Banal
Lgbti
TC
Politik
Kürt
Murathan Mungan ve Sur      10
Yazın
Ahmet Oktay: Bugün Sait Faik’in Yaptığı Edebiyatı Yapmanın Olanağı Kalmadı
Terör
Savaş
Dünya
Kapitalist Terörist IŞİD
Zihin
Banal
Narsisizmin Yanlış Tanımları
AB
Futbol
Yunanistan’da Futbol İptal
Blog
Kaç Paralık Blogcusun Leyn?      15
Kürt*
Savaş
Terör
Oral Çalışlar Kürtler’de Gene Yanıldı
YY
İntihar veya Cinayet
Banal
Seks
Sinema
Kültüro
Güzel
Zeki Demirkubuz: 'Aldatmayan Kadından Hikaye Olmuyor'
Banal
Seks
Sinema
Kültüro
Aldatan Erkek, Aldatan Kadın
TC
Politik
% 5’lik AKP’sel Huruç      20
Sahhaf
Koleksiyonerler, Satıcılar, Hurdacılar
Futbol
Kanaryam Fener Bağlı Kuş Zaman’a Karşı
Uzay
Dünya
Savaş
Mülteci Kozmonot
YY
Aslolan Sağ Kalmak, Yaşlanınca Onun da Önemi Kalmıyor
Ekono
Günümüz Global Ekonomisinin Temel Açmazları      25
Yazın
Sait Faik Gibi Yazılabilirlik veya Yazılamazlık: İşte Bütün Mesele Burada
Tarih
Kültüro
Dünya*
Maddi Uygarlık, Manevi Uygarlık
Tarih
Vikingler, Türkler ve Endonezyalılar
Kadın
Banal
Kadını Birinci Seviyeye Çıkaran Makam
Kültüro
Shit-Will
Tarih
Kültürel Antropoloji Dersleri: Çingeneler, Kürtler, Afrikalılar, Suriyeliler      30
Gelecek
Tarih
TC
Politik
Türkiye İçin En Kötü Senaryo
Dünya
ABD
TC
Savaş
Terör
ABD, Türkiye, Barzani, Musul
Tarih
Shit-Will
İnkar Kültünün Derişmesi
Yazın
Neyi ve Nasıl Yazmak?
Bilim
Gelecek
ABD
Başkan Trump’un Bilim Anlayışı      35
Klip
Müzik
Güzel
Sıla ve Sezen
Yazın
Banal
Güzel
Shit-Will
Epistemi
Murathan Mungan: Türkiye’de Yalan Söyleyenlerden Hiç Hesap Sorulmadı
Ekonom
AB
Avrupa Merkez Bankası Keriz Silkeletiyor
Dünya*
Dünya Sistemi, Hegemonya, Çöküş
Yazın
Epistemi
Politik
Tarih
Eleştiri
Manifesto ve Marx 40
Blog
Yazın
Epistemi
İnsanlar Neden Yazmazlar?

Yazın
Epistemi
Ulus Baker: Yazmak, İletişim Kurmak Değil, Direnmektir 1
Eleştiri
Tiyatro
Politik
AB
Din
Shit-Will
Sanat, Tiyatro, İslamopati, Haçlı Seferi, Cihad, Vd
Zihin
Epistemi
Facebook / Psike Art / Özgürlük
Ekono
Eski, Yeni, Yeni-Eski Ekonomik Parametreler      45
Shit-Will
Klip
Sen Kimsin Lan Küçük İnsan?
YY
Klip
Bir Şarkı Ancak Bu Kadar Cuk Oturabilirdi
Ekono
Küreselleşme Sona Erdi (mi?)
Ekono
Herif Keriz Silkeleyebilecek mi?
Ekono
Forex, İddaa, Şike     50
TC
Politik
Medya
AYM, Dündar, Vd
Ekono
Herif, Borsada Yöntem, Ciddi Oyun
Yazın
Epistemi
Ulus Baker: Yazmak, İletişim Kurmak Değil, Direnmektir 2
Savaş
Terör
TC
Politik
Dünya
Kürt*
İlk Erbil Başkonsolosu Selcen: Dış siyasette ergenlik hülyaları var
Blog
FB
Serol Aksel ve Reha Ülkü: Facebook     55
Yazın
Yeni Edebiyat Türleri
Yazın
Edebiyat Türleri
Tarih
Gelecek
Din
Tarih Dersleri: Cihad ve Haçlı Seferi
Ekono
Dünya
Dünya*
Merkez bankaları global sosyalizm yaratacakmış
Savaş
Terör
Medya
Shit-Will
Katliam Akşamı Reytingin Zirvesinde Survivor    60
Shit-Will
Banal
TC
Politik
Bu Durumda Halk İstifa Etsin   
TC
Terör
Savaş
ABD
32 Kısım Tekmili Birden Terör: ABD bu kez tarih vererek uyardı: 20 Mart'ta terör saldırısı olabilir
TC
Kürt*
Savaş
Terör
KCK: Ölüm kalım mücadelesi veriyoruz, artık savaş her yerde olacak; Erdoğan'ı devirmek istiyoruz!
Dünya
Savaş
Terör
Putin Çalım Attı
Ekono
Dünya
Siberuza
Hacker’lar Bangladeş Merkez Bankası'nın 101 milyon dolarını çaldılar     65
Yy
Shit-Will
Necip Kural İçin
Shit-Will
Siberuza
Fan, Trol, Stalking / Stalker
YY
Tarih
Shit-Will
Açmazda Duyumsamalar
YY
Shit-Will
‘Shit-Will-Age İstanbul’ Notu
YY
Yazmasaydım, Ne Olurdu?  70
Spor
Shit-Will
Banal
Tenis, Şike, İddaa  
RY
YY
Tuhaf 2 Rüya
YY
FB
Psike Art
Psike Art Seyir Defteri    
YY
Shit-Will
Shit-Will Notları
ABD
Dünya
İkinci Süper Salı: Clinton Önde    75
Tarih
Ekono
Dünya
Stiglitz’den Global Resesyon Uyarısı   
TC
Politik
Medya
Saygı Öztürk’ten Bir Saptama
RY
YY
Uyku ve Huzur
Ekono
Dünya
Merkez Bankaları Kerizi Ne Yapıyor?
Terör
Savaş
Ankara Saldırısında 3. El Şüphesi: Araç Uzaktan mı Patlatıldı?  80
Shit-Will
Tarih
Yeni Bir Alaturka Kültür Momenti 
Din
Mahkeme Ateist Aileyi Haklı Buldu: Çocuk Zorunlu Din Dersine Girmeyebilir
YY
FB
Facebook Monoloğu
Savaş
Terör
Dünya
Kürt*
Suriye Kürt Federasyonu Kuruldu
Futbol
Shit-Will
Hollandalılar, İngilizler, Çingeneler, Türkler      85
Savaş
Terör
Dünya
Kürt*
ABD
AB
Suriye Kürt Federasyonu Kuruldu: Tepkiler
FB
Psike Art
Facebook Psike Art Diyaloğu
Faşizm
Faşizm Nedir, Ne Değildir?
ABD
Dünya
Tarih
Epistemi
Zihin
Trump ve Dilbilgisi
RY
YY
Tuhaf 1 Rüya     90
Terör
Savaş
TC
Kürt*
Gönül Tol, Ömer Taşpınar, Ruşen Çakır

Silindi
Klip
Reklam Viral Videoları (02.09) 2010
YY
Tarih
Toplum
Komünerlik
Klip
Hayl Rep Hayl: Satılık Çanakkale İmajı      95
YY
Terör
Savaş
Bir Terör Momentinde Hisler
Tarih
Gelecek
Dünya*
Tarih Dersleri: Tarih Anında Nasıl Yazılır?
Sinema
Lars Trier Bitmiş: Louder than Bombs
Zihin
Bilim
Kılıfsız Zeka Sorularına Tükürüklü Notlamalar
Sinema
Tiyatro
Shit-Will
Güzel
Uğruna Ölünesi Özgürlük Yoktur: Metin Akpınar  100
Savaş
Terör
Shit-Will
Türkiye’deki İntihar Bombacıları Anatomisi
Spor
Shit-Will
Atlar Koşar, Eşekler Kaybeder: Veliefendi'de yasadışı bahis depremi; 33 jokey ve aprantiye ceza!
TC
Politik
Tarih
Kürtler’e Araplar’ı Ekle: Çalkala Yavrum Çalkala
Banal
Shet-Will
Pavlov Köpeği, İnkar Kültü, Salaktivizm
Futbol
Terör
GS-FB Derbisi Ertelendi 105
Terör
Savaş
Ciddi
Çapraz
Ciddi Oyun: Terör ve/ya Savaş Ne İçin?  
Blog
MB ve RB Dilemması    
YY
Blog
Twitter ve Blogger Notu
Savaş
Terör
Canlı Bomba Nasıl Engellenir?
Shit-Will
Kültüro
Aile Türleri  110
TC
Politik
Shit-Will
Önemli olan ‘İbneyim’ diyebilmek!    
Shit-Will
Cahil halka daha çok güveniyorum!
Savaş
Terör
TC
Politik
Karar Verin Artık
Terör
AB
İngiltere'de 'Terör' Alarmı
Blog
RB Editör ile Diyalog          115
Tarih
Gelecek
Dünya*
Terör
Savaş
Terör Epistemiği    
YY
Terör
Savaş
Eleştiri
Terör Kitabı: İçindekiler: Taslak
Tarih
Medya
Radikal Nezdinde Son Dönem Basın Tarihçemiz
YY
Tarih
Medya
Blog
Radikal Blog Kapatıldı
Yazın
Eleştiri
Güzel
Eco’dan Vasiyet: 10 Yıl Boyunca Adıma Etkinlik Düzenlemeyin     120
Terör
Politik
TC
Patlamanın olduğu yere fakirler karanfil bırakıyordu, ben gül bıraktım
Shit-Will
Trajikomik Absürd
Klip
Futbol
Şike Öven Reklam
Savaş
Tarih
Gelecek
3. Dünya Savaşçıkları Tarihin Sonunu Getirir mi?
Dünya
Ekono
Büyük merkez bankaları gizlice anlaştı mı?     125
Dizi
Sinema
Bilimkur
Çocukluğun Sonu
AB
Terör
Savaş
Eski İçişleri Bakanı: İngiltere'ye de saldıracaklar
Dünya*
Gelecek
AB
Tarih
YOÇ
Yeni Orta Çağ’ın Başlangıç Momenti
TC
Politik
Din
AKP
Dünya
Fethullah’ın Son Yumruğu: Zarrab
Terör
Shit-Will
YY
Canlı Bombalı Araç Nasıl Durdurulur?     130
Terör
Savaş
Politik
IŞİD, PKK, TC
FB
Din
Facebook Alevilik Diyaloğu
Tarih
Bilim
Faşizm
Vatan Sahibi, Yurt Sahibi, Hani Bunun İlk Sahibi?
Terör
Shi-Will
Beyoğlu Bomboş
TC
Politik
Din
AKP
Dünya
Zarrab: Versiyon 2     135
Eleştiri
Estetik
Çıraklık, Kalfalık, Ustalık
Terör
Savaş
IŞİD’in Bombaları Değişecek
Savaş
Terör
Musul’a Saldırı
Dünya
TC
Hukuk
Savaş
Terör
Bir Türk Siyasetçi Uluslararası Mahkemelerde Nasıl Yargılanabilir?
Terör
Savaş
Fransa ve Türkiye olmadı, Irak Oldu: Stadyum Terörü  140
AB
Terör
Savaş
IŞİD AB’yi Seviyoo    
YY
Tuhaf Bir İkilem
Zihin
Duygu
Ma3
Sinema
Müzik
Estetik
Politik
Oblivion = Ayırtsızlık: Piazzolla, Marx, Fassbinder
Terör
Savaş
IŞİD Yeniden Rabia = 3 + 1
YY
Zihin
Yeni Yaşama Nedeni  145
Klip
Müzik
Yazın
Banalo
İstanbul Sokakları    
Metafor
Ekono
Metafor: Vargı x Karamehmet
Metafor
Zihin
Kültüro
Metafor: Mani-Depresyon, Down Tribi, Otizm / Katatoni
Metafor
Banalo
Zihin
Metafor: İç Kabarması, Yürek Şişmesi
Metafor
Zihin
Kültüro
Banalo
Metafor: Kronik Libido Kifayetsizliği  150
Terör
Savaş
Dünya
Gelecek
Yeni Terörler: 11 Eylül’ü Anımsamak    
Terör
Savaş
Dünya
AB
PKK Almanya’yı Yeniden Vurabilir
Terör
Savaş
TC-IŞİD Uzlaşması mı?
Savaş
Terör
Dünya
TC
Türkiye Musul Savaşı’nda İlk Askerini Kaybetti
Terör
Savaş
Din
Dünya
Dünya*
Gelecek
Tarih
Cihad-Haçlı Seferi ve ABD-IŞİD Ayırtsızlığı  155
Müzik
Klip
YY
Banalo
Shit-Will
Kültüro
Tanini Trio: Oblivion: Uçurumun Kıyısında Kapıp Koyvermek     
Foto
Fotoğrafı Altyazılamak
Terör
Savaş
Dünya
AB
ABD
TC
Musul Savaşı Perspektifi
Terör
Savaş
Pakistan'da lunaparka intihar saldırısı
Yazın
Güzel
Suçun Yazarları: Metin Kaçan ve Mehmet Kartal  160
Bilimkur
Faşizm
Zihin
Merkür’de Mutlu Katatonik-Deli Çocuk
Terör
Polisiye
Yazın
Thomas Harris ve Sjöwall-Wahlöö
Polisiye
Banalo
Beceriksiz Seri Katiller
Dünya
Savaş
Terör
Asiye, Pardon Musul Nasıl Kurtulur?
Polisiye
Savaş
Terör
Polisiye-Terör: Belçika Nükleer Reaktörü      165
Foto
Tek Kare Fotoğraf 350 Bin Lira
Müzik
Zihin
Dilbilim
Oblivion = Hiçliğin Unutulması
İnternet
Blog
YY
Kesin Google Oranı
İternet
Siberu
İnternet İronisi
YZ
Yazın
Roman Yazan Yapay Zeka      170
Müzik
Klip
Çizgiro
Ma 3
Çizgifi
Çapraz
Kültüro
Shit-Will
Oblivion, Piazzolla, Woodward, Modern Dans, Animasyon, Çapraz Medya
YY
Oblivion
Kültüro
Shit-Will
La Oblivion, Düş Yakamdan
Dilbi
Türkçe’de Kaç ünlü Harf Var?
Shit-Will
Kültüro
Din
Tuhaf Bir Evsiz Olarak Şefkat-Der’in Çorbasını İçmek
Zihin
Shit-Will
Mutluluğun Bir Seçim Olması   175
Kültüro
Folk
Banalo
ABD
Çapraz
ABD'de Ulusal Silah Derneği, Masallara Silah Sokup Yeniden Yazdırdı     
Terör
Savaş
AB
PKK Almanya’da Vurdu Bile
Yazın
YY
Shit-Will
Din
Paul Kennedy, Shevek, Şefkat-Der, Evsiz, Proleter-Entellektüel



     180

                       




Ekono
Ege Haber Ekonomi Metinleri x 6 = 19 s (+ 9 p, 21 s)
Çizgi
Sinema
Çizgiroman ve Film = 2 s
YY
RB ve MB 2016 Mart
YY
İçindekiler



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder