Terör Epistemiği
Devam:
2 haber:
“Belçika'da
bulunan Tihange adlı nükleer santralin önlem amaçlı boşaltıldığı bildirildi.
Reuters'ın Belçika devlet televizyonu VTM'den aktardığı habere göre, ‘Polis
Tihange nükleer santralini boşalttı’ denildi, ancak konuyla ilgili ayrıntı verilmedi.”
“Brüksel'de
bulunan Avrupa Komisyonu binasının tahliye edildiği bildirildi.”
İlk adım,
3 atışlıydı.
Sonraki 2
adım da, bunlar olacaktı ki onlar da 3’er atışlı olabilirdi.
Anımsayalım:
11 Eylül
2001’de yolcuların düşürdüğü söylenen uçağın hedefi, rivayete göre Beyaz Saray
idi ama kimsenin aklına civardaki herhangi bir nükleer reaktör gelmedi. (O
nükleer reaktör, şu sıralar kendi kendine sızdırma yapmakta.)
Çernobbil
ve Fukişam varken, herhangi bir nükleer reaktörün vurulmamasını beklemek,
safdillik olur.
Yine de
bilelim:
Her 2
reaktör de, içeriden ve hatayla patladı.
Dolayısıyla,
dışarıdan ve bilerek nükleer reaktör patlatmanın yolu, biraz dene-yanıl ile
bulunacak, yani o yol henüz bilinmiyor, hiç denenmedi çünkü. O becerilemezse,
canlı-bombalar er veya geç içeri dalacak.
Bir de,
2 spor olayına başarısız canlı-bomba dalışı denendi.
Dolayısıyla
ve yani:
2 durumsal
değişim var:
‘4 + 4 =
8’, ‘3 x 3 = 9’ olabilir, bir değişim ve
öğrenme olarak. Bu olduysa ve olacaksa, tasarımcılar değişmiş olmak durumunda.
Hiç kimse, 60’ından yeni bir strateji yaratamaz çünkü.
Sivil
hedef olayı kesinleşti ama kapsam kesinleşmedi. Bu da bir değişim ve öğrenme
durumu.
Her
ikisinin de medya geştaltı ile ilgisi henüz yok. Olacak ama. Çünkü, bu kezki sonuçlar
küllüm mafiş olacak:
Bir
bölgeyi 50 yıl yaşanmaz kılmaktan
söz ediyoruz burada. Belki, başlangıçta da 0 ölü olacak.
Not:
Hiroşima ve Nagazaki, olaylarda ilk ölmeyen on binlerce kişiyi mide kanseri
yaptı uzun vade içinde. Her ikisinden de
kurtulan tek kişi dahil.
Şuna dua
etsinler o zaman:
Saddam’ın
hepi topu 10 bin askeri, IŞİD’i bir dev yaptı. Ve 1 kişi tek başına, ABD’yi
içeriden tuş etti, bilgiyle, bombayla değil.
Yani
eğer, bu işten gerçekten anlayan birileri gerçekten saf değiştirirse, ABD ve AB’nin 50 merkezi 50 yıllığına
0’lanır ve Yeni Orta Çağ 500 yıla uzamış olur global global. (Sonuçta
hiçbirşey değişmez ayrı konu: Geçmişbilim-gelecekbilim bireşimi öyle olduğunu
söylüyor çünkü: Yalnızca, tarihsel bir hakem molası yaşanır.)
ABD ve
AB, bunu anlasın artık ve geri adım atsın.
Yoksa,
hep birlikte 7 milyardan 70 milyona düşeriz, çok değil 10 yılda.
(22 Mart 2016)
Terör Kitabı: İçindekiler: Taslak
Kuram:
Altkümelenmeler
(PKK-içi gibi)
Hasan
Sabbah fayı ++?
Assassin’s
Creed kurmacası ++
Kurmaca
x gerçek
Seri
terörist – seri katil +
X
Edim:
Gerilla:
PKK
IŞİD
IRA
Devlet:
TC
ABD
Kitle:
Destek
(1980 öncesi x 2010 sonrası)
Medya:
Medya
geştaltı (kuram?)
Entellektüel:
Ben ve
terör ? (Günce, Mart 2016 ?)
(22 Mart 2016)
Radikal Nezdinde Son Dönem Basın
Tarihçemiz
Türk
basın tarihinde bazı yanlışlıklar ve bazı zirveler birarada oluyor.
1990
gibi, 2000’e Doğru ve Yeni Gündem haftalık haber dergilerinin zirve yapmasının
ardından, ilki gündelik gazete olmaya, ikincisi format değiştirmeye kalktı.
İkisi de kafastü çakıldı.
1996
gibi, Radikal Yeni Yüzyıl’ı batırmak üzere çıkınca ve ikisi de epeyi yüksek
tirajlar yakalayınca, gazeteler birden pazar gazetesi formatına geçmişti.
Milliyet Pazar günleri 50-60 sayfa falan çıkardı. Kılçıksız et olarak hem de.
Yeni
Yüzyıl, Yeni Binyıl üzerinden batıp, Radikal tek başına kalınca, başına
gelenler pişmiş tavuğun başına bile gelmedi.
İsmet
Berkan, Ali Bayramoğlu, Eyüp Can Sağlık gibi, gerçekten vasıfsız insanlar,
Radikal’i kifayetsiz ama muhteris durumlarına yönelik kullandılar. Hiçbiri de
orada gün yüzü göremedi.
Onlar da
ne yapsınlar? Radikal’i gümlettiler.
Yemediler,
yedirmediler yani.
Radikal,
ilkin matbu basımını, şimdi de sanal basımını bıraktı.
Radikal
matbu basımı bıraktığında, konu yeterince irdelenmiş. Eleştiri yapmayacağım,
çünkü bu kez sinirlerime hakim olamam, biliyorum. Olmadık söz ederim.
Radikal
hiç sol olmadı.
Beceremedik
değil, beceremedim.
Patronlara
değil, başkasına sorardık herhalde.
Basit
bir gerçek var:
Yazmak
bitmeyen bir kavgadır ve maratonda depar atılmaz.
Ya da:
Radikal
gider, marjinal gelir.
(22 Mart 2016)
23.03.16, 15:35.
Radikal Blog Kapatıldı
Radikal
ve Radikal Blog kapatıldı. Şu an için, dünden beridir siteler görünüyor ama
yeni şey eklenmiyor.
Bu,
beklenen bir şeydi.
Sorun,
muhalefet değil, üçük insanların durumdan vazife çıkarması daha çok.
Fatih
Çekirge, Onpunto’yu aynı nedenle kapatmıştı. Bu kez d kapatan, yine Hürriyet
gazetesinden biri.
Küçük
insanlar bunlar, kendilerini böyle kanıtlıyorlar. Türk basın tarihine
bakılınca, çok kısa süreli oportünizmler tarihini de görürsünüz. Patronlar, bu
türden ellerinden uzun süre tutmuyorlar, onların kendilerini de
ısırabileceklerini biliyorlar. Yakalayınca, ısırdılar da zaten.
Gelelim
duyguduruma:
Blog
yazarları çöktüler.
Dün gece
grupta uzun süre iç yazışma sürdü. Sonra şırrak. Hepsi silindi. Son anda,
editörle 1 ay önce yaptığım yargılanma tartışmasını kaydedebildim. Abdala malum
olmuş.
Reza
Sarrab tutuklanmamış olsaydı, Erdoğan tüm delikleri tıkadı, derdim.
Ancak
durum-gerçek şu:
Ona her
ne yapılacaksa, ABD’nin yeni başkanı, ancak Aralık 2017 sonunda işlevselleşir.
2 yıl daha var yani. Ve 2018 için, zaten bambaşka dertler var ufukta.
Yani,
Erdoğan’ın Cumhuriyet’i de tasfiyesi yürürlükte kalacak, 2 yıl daha. O süre de, ona yeter.
Siperde
bekleme geriliminin bittiğini ve bunun beni rahatlattığını imlemiştim.
Bunlar,
bilinen oyun sonu adımları.
Kurtarılacak
bir yaşamım kalmadı geriye. Yalnızca inat ile devam ediyorum ve edeceğim gibi.
1 ay
sonra, yeni bir seti düzenlenecekmiş: Haberdenyorum. Egehaber’de de yazıyorum.
Yani,
açı ve mecra değişti, değişiyor, değişecek.
Bu, ilk
moment. Devamı gelir.
Eco’dan Vasiyet: 10 Yıl Boyunca
Adıma Etkinlik Düzenlemeyin
Bir
haber:
“Dünyaca
ünlü İtalyan yazar, göstergebilimci ve eleştirmen Umberto Eco’nun farklı bir
vasiyeti ortaya çıktı. Vasiyete göre Eco önümüzdeki 10 yıl içerisinde kendi ve
eserleri adına herhangi bir etkinlik düzenlenmesini istemiyor.”
Öldükten
sonra kimi anılmak ister, kimi de böyle anılmamak.
Törenleri
sevmiyordu herhalde.
Ya da
sahtekarlığı...
Bakalım,
uyacaklar mı?
(23 Mart 2016)
Patlamanın olduğu yere fakirler
karanfil bırakıyordu, ben gül bıraktım
Bir
haber ve bunu Ağaoğlu demiş:
“Müteahhit
Ali Ağaoğlu, İstiklal Caddesi'ndeki canlı bomba saldırısının ardından İstiklal
Caddesi'ne gittiği ve patlamanın yaşandığı yere karanfil yerine gül bıraktığını
söyledi. Ağaoğlu, 'ortanca' eşinin doğum gününü kutlamak için yemeğe
çıktıklarını, yemeğe giderken saldırının olduğu bölgeye uğradığını belirterek,
'’Millet fakir; karanfil bırakıyor, ben gül bıraktım.’ dedi. Ağaoğlu'nun
sözleri sosyal medyada tepki çekti.”
Zenginler,
artık kantarın topuzunun ayarını bıraktılar.
Artık
fakirlerle alay ediyorlar.
Sonra
da, Spartacus’lar geliyorlar...
(23 Mart 2016)
Trajikomik Absürd
Hem acı,
hem gülünç, hem de saçma olan bir durumdayız.
Ve bu
durum:
Trajikomik
absürd olmakta.
Alaturka
versiyonu yani.
(23 Mart 2016)
Şike Öven Reklam
Alman
bahis sitesi Betmatik reklamında hakem, maç bitiminde sevinçten taklalar atar.
Spiker
de şöyle der:
Hakemin
niye böyle yaptığını anlayamadık, sayın seyirciler.
Sanırım,
reklam tasarımcıları dediklerinin nereye vardığını anlamamışlar veya feci
pervasızlar.
Göstere
göstere espri niyetleri vardıysa, bizcesi böyle olmaz.
Beckenbauer,
şikeden dolayı içeri alınmak üzere şu sıralar çünkü.
Adı da,
‘havuz piyonu’ anlamına geliyor nedense.
(23 Mart 2016)
3. Dünya Savaşçıkları Tarihin Sonunu Getirir mi?
3. Dünya Savaşçıkları Tarihin Sonunu Getirir mi?
Şu
momentteki durumu, herkes kendine göre yorumluyor. Yine de, herkesin ağzında ‘3.
Dünya Savaşı’ deyimi var, medya viralitesi olarak.
Öyle mi
acaba?
Tarihe
bir bakalım:
2 dünya
savaşı, 2 dünya devrimi demek oldu.
Her 2
savaşın çıkaranı da, yenileni de, Almanya oldu ama o bugün hala bir Dünya gücü.
(Tarihte bunu yapabilmiş başka bir ülke yok.)
Her 2
dünya savaşında da Çin yoktu ortada. O, 2. Dünya Savaş ertesindeki ikinci dünya
devrimi ile tarih sahnesine girdi yeniden, yüzlerce yıl aradan sonra. 1971-Nixon
hatası ile de bir dev atılım yaptı.
En az 50 yıl erken olarak. Şu anda Çin de var artık global güç olarak.
2 dünya savaşı
da AB’nin iç savaşıydı ve AB’yi daha kurulmadan bitirdi. Son 50 yıllık AB
tarihçesi de bunu kanıtladı ve açımladı zaten: Başlamadan bitmiş bir birlik
hayali veya ölü doğmuş bir çocuk.
Şu
andaki 3. Dünya Savaşçıkları ise (3. Dünya Savaşı değil), AB’yi içermiyor, Papa’yı içeriyor. Ortodoksları ve Protestanlar’ı
da değil. Haçlı Seferi’nin adını koyan, ‘neo-con’ oğul-Bush idi. O protestan
görünebilir ama katolik savaşını ve yöntmlerini kullanıyor ve Haçlı Seferi
diyen de o.
Not: Bu
ikilem, Weber üzerinden konulan yanlış-söylemli
protestan ahlakı söylemini de değilliyor ayrıca.
3. Dünya
Savaşçıkları açılımı, 2 grupla 1.-2 Dünya, 2 grupla 3.-4. Dünya ve sonrakiler
olarak gidiyor. Giderek küçülen ama
sayıları limit sonsuza giden ama toplamları (kapsamları) sonlu / sınırlı bir
dizi bu.
Dolayısıyla,
tarihin ilk gerçek Dünya Savaşı bu olacak, eğer olursa:
200
ülkenin pek pek 20’si dışarıda kalabilir bu kaosta. Nüfus ve alan olarak ise,
belki %o 1 ederler ancak. Oysa, 2. Dünya Savaşı’nda Hindistan, Afrika ve Amerikalar
hesapdışıydı toptan, % 50 nüfus ediyor.
Burada
sorun, tarihteki çığ, zemberek ve
hacıyatmaz etkilerinden, en çok zemberek durumunun gözlenecek olması. Yani
şu anki çekişmeler, yüzyıllarca aktarılarak ve dönüştürülerek sürdürülecek.
Ayrıca:
İnsanlığın
sonu bu değil. Asıl tehlike olarak ise, ilk de değil.
1945’teki
2 atom bombası, Hiroşima ve Nagazaki,
simgesel olarak, insan türünü bitirdi.
Artı:
1957’deki Sputnik uzaya gidişi, insanın Homo
Posterus yolunu açtı.
Bu
çizgi, hala aynen baki:
10-15
ülkede nükleer silah var. 10-15 ülkeden astronot / kozmonot / taykonot uzaya
gitti.
Bu
durumda:
Okumayı,
‘Homo Posterus x Homo Sapiens’ olarak / üzerinden yaparsak, nükleer bombacıklar patlayacak o kesin
ama onlar bile, insan türünün sonunu en azından şimdilik getiremez ama insan
sonrası yolda, giderek daha çok adım atılmış olacak. Bu savaşçıklarla da, bu savaşçıklarsız da.
1.-2
Dünya kırmaları, yine öyle kalacak. Gerileyebilirler ama üstte kalırlar yine de.
Aradaki fark çok büyük çünkü. Kolay kolay kapanmaz. Herkes de Çin değil.
3.-4.
Dünya kırmaları ise, kendilerini dibe yollayabilirler. Arap-Müslümanlar yaptı
bile bunu çoktan. Pakistan ve Müslüman Hindistan da yapabilir pekala. Endonezya
yapmaz, daha doğrusu yapamaz. Yapacak durumda değil çünkü.
Ancak, tektonik
mecazında anakaralar ve takımadalar durumu gelgitlerine bakarsak, bu dönemki ‘tarihte giderek artan devlet sayıları’
nedeniyle, takımadalar dönemi olacak, demek olur.
Bu da, merkeziliğin dağılması nedeniyle;
bilimin, sanatın, düşünün tarihsel idrar
molası alması demek. 100 yıldır da, bilimsel bir kuramsal / paradigmatik / epistemik gerileme / ilerlememe sözkonusuydu.
İkisi birleşince, kültür durdu,
denebilir.
Gerisi
ise, ‘tarih tekerrürden ibarettir’den ibaret görünüyor şimdilik.
Yani,
yeni ve farklı hiçbirşey yok, savaş kuramı açısından, bu yeni Dünya
savaşçıklarında.
Tarih
ise, bitmeden ve kendi içinde yoğrularak tarih-ötesi oldu / oluyor gibi.
(23 Mart 2016)
Büyük merkez bankaları gizlice
anlaştı mı?
Silkele
kerizi silkele.
Bir
haber:
“Dünya
ekonomisini yöneten büyük merkez bankalarının gizlice anlaştıklarına yönelik
spekülasyonlar, Fed, ECB, BoJ ve BoE'nin son kararlarıyla güçlendi.”
Ondan
sonra, ‘şike’ diyoruz, susturuyorlar.
‘Keriz silkeleme’
diyoruz, susturuyorlar.
‘Çingene’yi
kral yapmışlar, babasanı astırmış’ diyoruz, etnik diskriminasyon deyip
susturuyorlar.
Devlet,
vatandaşını kerizler mi yahu?
Vergi
almıyorlar, haraca kesiyorlar ortalığı...
“McDonald,
belli başlı merkez bankalarının koordineli hareket etme olasılığının giderek
yükseldiğini, ocak ayında yazdığını hatırlatarak, şunları kaydetti:
''Son
bir ay içinde ECB'nin piyasaları desteklemek için banka harici şirketlerin
tahvillerini de satın alacağına dair duyumlar aldık. Bu duyumlar, ECB’nin 10
Mart’taki toplantısıyla gerçeğe dönüştü. Çin Merkez Bankası (PBOC) yetkilileri
de G20'den hemen önce yuandaki değerlenmeyi savundu. Hem ECB hem de PBOC
yetkililerinin G20 öncesinde çok 'güvercin' mesajlar vermesi ilginçti. Daha
sonra, New York Fed Başkanı William Dudley, Fed Guvernörü Lael Brainard ve St.
Louis Fed Başkanı James Bullard, mart ayında faiz artış ihtimalini ortadan
kaldırdı.''
Bu
gelişmelerin, 2016’nın başında ciddi değer kaybeden piyasaları desteklediğini
vurgulayan McDonald, Fed'in 16 Mart'ta açıkladığı güvercin kararların, gizli
anlaşma tezini iyice güçlendirdiğini belirterek, "Korkak Fed, Şanghay'daki
G20 toplantısında bir anlaşma yapıldığını açıkça gösterdi." dedi.”
Ancak,
şunu unutuyorlar:
Sayılarla
oynarsın ama reel ekonomiyle oynayamazsın.
Enflasyonda
sahtekarlık yaparsın ama vatandaşın sana inanmaz olur.
Merkez
bankalarının borsayı desteklemesinin anlamı da yok, gereği de.
Rüşvet
alıp, şike yapıyorlarsa, o başka...
Bana
giderek öyle gelmeye başladı.
(23 Mart 2016)
Çocukluğun Sonu
Bilimkurgu
roman çok iyi.
Dizisi
çok çok kötü.
Kopya
bile çekemedikleri için, 0 değil, -1.
Aksiyon
var romanda, sinemaya aktarılamamış.
Kuram
var romanda, sinemaya aktarılamamış.
Oyuncular
berbat.
Senaryo
berbat.
Berbat
olmayan tek şey, romandaki anafikir.
(23 Mart 2016)
Eski İçişleri Bakanı:
İngiltere'ye de saldıracaklar
Bir
haber:
“Eski
İngiltere İçişleri Bakanı John Reid, "teröristlerin güvenlik bariyerlerini
aşarak İngiltere’de de Brüksel’dekine benzer saldırılar düzenleyeceğini"
öne sürdü ve "Siyasetçiler, İngiliz halkına karşı dürüst olup bunu
söylemeli" dedi.”
Dürsütçe
bir açıklama ama bunu kendisi bakanken yapabilir miydi acaba?
Haberin
devamı ilginç:
“Teröristlerin
ulaşım sistemi ve kalabalık yerler gibi, yumuşak hedeflere odaklanacaklarını
belirten Reid, çünkü güvenlik güçlerinin uçakların havada infilak ettirilmesi
gibi, ‘ses getirecek’ birçok saldırı girişimini başarıyla engellediğini
belirtti.”
‘Drone’
değil, uçak.
Ancak
bir uçak, napalmlı zeplin kadar etikili bir imha aracı değil. Ha, bomba yüklü
savaş uçağı kaçırır, herhangi bir büyükkenti bombalarlar, o olabilir.
Ek yorum:
Engellenen
girişimlerdeki yöntemler kamuoyuna yönelik bilgi aktarımı içermiyor.
Ancak,
bu bilgiyle, en az 10 tane çok çok farklı saldırı yöntemi ve noktası denendiği
ortaya çıkıyor.
Bu kadar
çok çeşit, sonuç 0 olmaya daha yakın
etkili.
İyi
yaptığın tek çeşitten 10 tane denemek, daha yüksek başarı oranı demek olur.
(23 Mart 2016)
Yeni Orta Çağ’ın Başlangıç
Momenti
Bu moment,
kavramı ilk kez kullanan Alain Minc tarafından, Bosna katliamı olarak imlenmiş.
1995 gibi yani.
Oysa;
1990, Doğu Bloku çöküşü ve post-modern dönemin sonu, bu moment için daha
anlamlı noktalar.
Sinemada
1991 gösterimli ‘Avrupa’ filmi, Birleşik Avrupa Faşizmi’ni anlatmış.
Fassbinder
ise, 1975-1985 arasında, Birleşik Almanya Faşizmi’ni yine sinema aracılığıyla
öngörmüş.
Bu,
sanatta bile görünen bir şeymiş yani.
Asıl AB
faşizmi ve Yeni Orta Çağ ise, IŞİD
ertesinde, islamopati ile 2014 ertesinde ortaya çıktı. Pekişmiş olarak yani.
AB
Faşizmi, engizisyon ile de birleşik. ‘Neo-con’ oğul Bush, ‘Haçlı Seferi’
diyerek, asıl AB’nin katolik ağırlıklı nüfusunu imleyip, bunu taaa 2001’de
başlatmıştı.
Zaten,
Bosna olayları da, hem katolik-ortodoks savaşı, hem de Müslüman-Hristiyan
savaşı oldu.
Ortodokslar,
400’den 1000’e kadar hristiyanlaştılar. Kuzey Avrupa ise 1000’den 1500’e dek
katolikleşti, ardından protestanlaşma savaşı geldi hemen.
İlk
protestanlaşan ara bölge Almanya, 800-1000 arasında hristiyanlaştı. Bugün ise,
1/3 protestan, 1/3 katolik, 1/3 ateist ile tam bölünmüşlük yaşıyor.
Almanya,
en geç koloniyalişstleşen ve 2 dünya savaşını da çıkarıp yenilen ülke. AB’deki
en çok Müslüman nüfusa da sahip. En çok neo-Nazi’ye de sahip. 1980’de Yeşiller,
2005’de Korsanlar ile, yeni / farklı / küçük / marjinal siyasal oluşumlara en
açık ülke aynı zamanda.
Burada
İspanya’nın durumu sözkonusu.
Kiliseye
gitmeyenler bile, ülkeye din gerektiğini düşünüyor.
Almanya’da
da ateistler, Müslümanlar’a karşı en hoşgörülü kesim değil.
Bu
koşullarda Yeni Orta Çağ:
Bir:
Din-miliyetçilik eşleniği oluyor.
İki:
Azınlık düşmanlığı oluyor.
Üç:
Katliam uğruna barışta kalma, inkar kültünü kapsıyor.
Dört:kültürel
statikliği kapsıyor.
Beş: AB
için en az 100 yıl süreceğe benziyor.
Altı:
2000-2200 arasındaki tarihsel makro iniş dönemiyle birleşmiş görünüyor.
Böylelikle
de, ilk momenti 2000 olmuş oluyor ki Minc, kitabını 1999’da yayınladı.
(23 Mart 2016)
Fethullah’ın Son Yumruğu: Zarrab
Fethullah,
Aralık 2013’te vurduğunda, bunun son yumruğu olmadığını imlemiştik.
Mart
2016’da öyle olduğu ortaya çıktı:
Zarrab
ABD’de tutuklandı.
Bazı
bilgileri savıya verenler Türkler olabilir yani.
Asıl
soru şu:
Zarrab,
AKP’yi batıracak neler söyleyebilir?
Örneğin,
Erdoğan için İnterpol arama kararı çıkartacak bilgiler ve kanıtlar verebilir
mi?
Bizce
hayır.
Şu anki
momentle, bunu İtalya ve İsviçre yapabilir ancak. O paralar bir yerlerde çünkü.
Ancak, 2,5 yılda 25 Dünya turu atmışlardır.
Zarrab,
bunun ipuçlarını verebilir ancak.
Fethullah,
Doğan’a da medyasal bazı bilgiler aktarabilir ülke içi niyetine.
O zaman
da, son kozlarını oynamış olur.
Onu da
ıskalarsa, bizi sabun olarak kullanırken, ellerini oğuştururlar köpür köpür.
(23 Mart 2016)
Durdurulabilir
mi?
Hep bunu
merak etmişimdir.
2003
Kasım’da Galatasaray Meydanı’nda canlı bombalı bir araç, gelid önümde durdu,
lastiğini bilerek, kenardaki bariyere sürterek patlattı, bekledi, sonra da
konsolosluktan içeri daldı.
Ciddi
oyun tasarlayalım, gerçek durumdan hareket edelim:
Ben bu
aracı durdurabilir miydim?
Eh, arabaya
atlasaydım, ya birlikte patlardık, ya da adam kaçardı. Adam kaçsaydı, adam ve
arabadaki bombalar birlikte patlamazdı.
Araba
sürmeyi bilmem. Bilseydim, arabayı sağa devam ettirebilirdim. O zaman da ben ve
da ölürdü, diğerleri sağ kalırdı.
5-60
saniyelik bir süre içinde, patlatıcı mekanizmayı yok edebilirdim veya izole
edebilirdim, diyelim konsolosluğun sol arkasındaki boşluğa atarak (öyle bir
boşluk gerçekten var ve hala orada duruyor).
Kazara,
hemen sağa, Balıkpazarı’na girseydik, ölü sayısı aynı kalabilir ama kimlerin
öldüğü epeyi değişebilirdi.
Canlı
bomba hariç, ölü sayısının sıfırlanabilmesi için, arabayı 20 metre ileriye,
Galatasaray Lisesi’nin kapısının dibine getirip, hemen oradaki duvarın arkasına
sinebilirdim.
Eğer bir
uzman varsa bu konuda, eğer canlı bomba aracına gerçekten kazara yakın
düşerse,daha fazla şey yapabilir.
Yine de,
canlı bombayı, onunla konuşarak, bombayı patlatmamaya ikna edebileceğini
sanmıyorum. Ki zaten, ikinci uzaktan patlatma düzeneği hep oluyor genelde.
Dipnot 1:
Brüksel’deki
canlı bombalardan üçüncüsü, son anda vazgeçti, yeleği çıkarıp kaçtı ama sağ
yakalandı.
Yani bu
almaşık öyküler gerçekten yaşanabilir, yaşanabilirdi, yaşanabiliyor,
yaşanabilecek.
Dipnot
2:
Bu metni
yazabilmeye cesaret edebilmem için, 12,5 yıl geçmesi gerekti o olay üzerinden.
(24 Mart 2016)
IŞİD, PKK, TC
Konunun
uzmanı gibi yazmış, akademisyen Metin Gürcan’ın tespitleri üzerinden gideceğiz.
Birinci
tespit:
“Biz 100
metre koşuyoruz PKK ve IŞİD ise maraton.”
Hiç de
öyle görünmüyor.
Öncelikle
IŞİD, hepi topu 3 yıllık bir oluşum ve ekstrem ne varsa, kullandı bitirdi. Bu
maraton koşmak değil, amok koşmak.
PKK, 42
küsur kilometreyi maraton parkuru sayarsak, 33 yıldır, daha çok birçok 3 bin
metreler koştu gibi. Dur-koş, dur-koş düzensiz bölümleriyle.
TC ise,
ne koştuğunu bilmiyor. AKP’ninki ise, 100 metre değil, IŞİD’inki gibi bir amok
koşmak.
Dünya’da
terörde ve karşı-terörde maraton koşan bir tek ikili oluşum var:
IRA ve
İngiltere.
100 yıl.
PKK’nin 3, IŞİD’in ise 33 katı.
Ancak o
bile, tarihsel idrar molası aldı. İngiltere, Kuzey İrlanda’yı boşaltmadıkça,
savaş sürer. Hele bir de, İngiltere AB’den çıkarsa ki İrlanda’nın hiç öyle bir
niyeti yok şimdilik.
Bu bakış
açısıyla:
IŞİD,
10. dereceden bir dönüşüm adımı idi. O dönüşüm sürer.
PKK, 10
değilse bile, 5-7 kopukluk yaşadı. PKK’nin de bundan böyle, dönüşüm geçirmesi
beklenebilir: 10 parçaya bölündü çünkü.
TC ise,
33 yılda 3 liberalizm dalgası yaşadı. Terör, işçi cinayetleri ve trafik
cinayetlerinin yanında, devede kulak kaldı. Ve bir de özellikle bölgesel.
Ölenlerin % 80’i Kürt idi. IŞİD ise, tüm Türkiye ve Dünya halklarının ayırmadan
öldürüyor, Araplar dahil.
Yani bu
uzman, bu alanda feci yanılmış.
Devam:
Tespit
iki:
“PKK ne
yazık ki ürettiği şiddeti çok başarılı
bir şekilde mevcut siyasi kutuplaşma ve toplumsal yarılmanın üzerine yapıştırmaya başladı. Dikkat edin
marjinalleşmesi gereken terör eylemleri artık siyasi kutuplaşma ile toplumsal
yarılmamızı en açık gösteren ve üzerlerinden siyasi argüman ürettiğimiz
‘siyaset mezeleri’ haline gelmeye başladı. Bu çok kötü.”
Bu da,
külmüm mafiş:
Bir:
PKK, onu ara ara geçmişte yaptı. Şu an AB desteği 0, alaturka solcu desteği 0.
İki: Onu
asıl yapan, PKK değil, IŞİD türü oluşumlar, geçmişte de Hizbullah. PKK x
Hizbullah çatışmasını yakından izlemiş biri olarak yazdım bunu. Yine o gözlemle
şunu söylüyorum: Dua edelim, PKK-IŞİD işbirliği olmasın.
Üç:
Şiddetin siyaset mezesi olması, inkar kültü denizinin bitmesi demek. IŞİD’in
medya geştaltının bitmesi de aynı yönde bir gösterge.
Gelelim
uzmanın tümden gözden kaçırdığına:
Şu an
asıl kriter ABD ve AB.
IŞİD,
ikisinde de etkin ama PKK yalnızca AB’de etkin ve onu da AB, tümüyle bilip göz
yumduğu an, istediği an önünü keser.
IŞİD,
Brüksel’i ve Belçika’yı hedef seçerken, AB’yi hedef seçti. Daha önce, ülke ülke
vurdu çünkü.
IŞİD,
çok tuhaf terörle vurma yolları denemeye başlamış. PKK o kadar yaratıcı değil
bu konuda.
TC, 35
ölüyü 3 günde unutuyor ama AB artık unutamaz.
TC’de
terörü önlemek için, insan hakları ihlali rahatça yapılır ama AB’de değil.
ABD,
zaten küllüm insan hakları katledici devlet temsilcisi durumunda. Mafya bile,
ABD’nin yöntemlerini kullanmadı, o kadar yani.
Konuyu
kapatırken, uzmanın şu saptaması önemli, umarım bu durum değişmez, yoksa asıl o
zaman biteriz:
“IŞİD
henüz Türkiye’yi ‘savaş alanı (Dar-ul Harp) ilan etmedi. Ayrıca IŞİD’in
Türkiye’nin tümünden sorumlu olarak atadığı bir
‘Emir’i de yok. IŞİD Türkiye’de birbirinden bağımsız 30’a yakın ağ
(network) ile faaliyet yürütüyor. Bu nedenle, güvenlik anlamında mücadele
edilmesi zor bir aktör. Giderek Suriye ve Irak’ta sıkışan IŞİD için, öncelikle
NATO’nun 5’nci madde korumasında olduğu için Rusların ulaşamayacağı bir ‘insan
havuzu’ olan Türkiye, aynı zamanda lojistik ve finansal bir merkez.”
IŞİD,
bunu yaparsa, sonu kesinleşince yapar ve 1-2 bin kişiyi gömer.
Yine de,
uzmanın dediğinin tersine, IŞİD’in TC’ye savaş ilan etmediği ve buraya bir emir
atamadığı sürece, TC onunla başedebilir kalır. Karşılıklı vuruşma olur ama
hasar sınırlı kalır.
Şimdilik
ne IŞİD, ne de PKK, topyekun ve imhasal savaşa girmedi. Girerlerse, yeni bakış
açıları gerekir ve o zaman yanarız asıl.
Nokta.
Es.
(24 Mart 2016)
Facebook Alevilik Diyaloğu
Hüseyin
Demirtaş
Değerli
Reha Ülkü, seni en az 10 yıldan bu yana ilgiyle takip ediyorum ve sana ilk defa
yazıyorum. 14 yıl önce yazdığın Ateist Manifesto'nun 20. maddesinde
"Alevilik de şeriatla yönetiliyor ve Sünni şeriatçılığı denli
katılar" demişsin. Bu maddeyi etraflıca açılımlar mısın? Bir Alevi ve
Alevilik araştırmacısı olarak Aleviliğe dair görüşlerini çok merak ediyorum. Sadece
Aleviliğin dünü ve bugününü değil, bir fütürist olarak geleceğine dair
kestirimlerin de çok önemli benim için... Şimdiden teşekkürler.
+
Reha
Ülkü
Aleviliğin
4-5 altkümesi olduğu gördüm: Hristiyan (Nusayrilik), zerdüştçülük, Şiilik,
şamanlık senkretizmi (melez dini) olarak ve Anadolu Aleviliği olarak. Rahmetli
Ümit Kaftancıoğlu'nun konuyla ilgi 1980 öncesi bi röportaj kitabı var, onu
okudum. (Sivas Zara kökenli) Rumelihisarüstü Alevi'lerinin içinde bulundum.
Şeriat, dinsel kökenli dünyevi idare
demektir benim için. Aleviler'in de çok sert şeri kuralları var, eskiden çok
etkili olan düşkünlük ilanı gibi ki bu aforoz
versiyonu gibi duruyor. Sünniler'in Aleviler'e kız vermeme olayının, Alevi
erkeğin kızının Sünni bir erkekle evlenmesi durumunda, hiçbir hoşgörü
göstermeyeceğini belirtmesini doğrudan gözledim. Aleviler'in silah ve şiddet
kullandığını da gördüm, yanyana köylerde birbirleriyle konuşmadıklarını da. Siz
bir araştırmacı imişsiniz, ben bir kültürolog gözlemci sayarım kendimi. Bizzat
yaşayarak gözlemeye çabalarım bütün altkültürleri. Sünniliğin olsun,
Alevilik'in olsun, kendi haklarında bir tür takıyye ürettiği kanısına vardım. Sünniler de, 'Allah'ın verdiği
canı Allah alır' deyip, ortalığı katlediyorlar yine de. Aleviler'in en son AKP
ile de işbirliği yaptığını gördükten sonra, bu Dünya'da çiğnenmeyecek manevi
kural kalmadığına ikna oldum. Bir ateist olarak, Sünniler'e de, Aleviler'e de
uzak duruyorum artık.
(24 Mart 2016)
Vatan Sahibi, Yurt Sahibi, Hani
Bunun İlk Sahibi?
İnsan
türü, Dünya’nın % 99’unda işgalci ve istilacı bir tür olmakta. İnsan türün
başlnagıcı, doğu-orta Afrika’da dar bir alan.
Dünya’nın
Anadolu gibi bazı bölgeleri, çok değil 5 bin yılda, en az 20 kez işgal ve
istila edildi.
Tüm
Amerikalar AB’liler tarafından istila edildi: 1500-1700 arasında.
Afrika’ın
kuzey üçte biri Araplar tarafından istila edildi: 600-800 arasında.
Çin’in
güney beşte dördü, kuzeyliler tarafından istila edildi: MÖ 1500-500 arasında.
Hindistan’ın
kuzey beşte dördü, Ariler tarafından istila edildi: MÖ 1000 gibi.
Japonya,
ikinci ve sonraki dalgalar tarafından istila edildi ve ilk dalga, adaların
kuzey onda birine sürüldü.
Rusya,
Ruslar tarafından istila edildi: 800-1300 gibi.
Anadolu
Türkler tarafından istila edildi: 1100 gibi.
Anadolu,
Yunanlılar tarafından istila edildi: MÖ 700-500 gibi.
Akdeniz’in
güney yarısı, Fenikeliler tarafından istila edildi: MÖ 1500-1000 gibi.
Tüm
Avrupa, Vikingler tarafından istila edildi: 800-950 gibi.
Afrika’nın
güney üçte ikisi, Kuşanlar tarafından istila edildi: Farklı zamanlarda.
Avrupa’yı
insan türü, Homo Neanderthaller’in yok oluşu pahasına istila etti.
Endonezyalılar,
Madagaskarı istila etti: 500 gibi.
Halkım
Tatarlar’ın adını taşıyan Tataristan ülkesi, istila ile kurulmuş bir ülke.
Orta
Asya halkları, oradan istilacılar tarafından kovuldukları için, Kuzey Buz
Denizi kıyılarına kadar kaçtılar.
Macaristan’daki
Macarlar’ın kökeni Ural Dağları. Başka istila dalgalarının önüne kapılıp,
oralara kadar gelmişler.
Biz
buna, kültürel tarihsel açıdan yoğrulma topolojisi diyoruz.
Savaş
dışında başka nedenlerle de, büyük Kavimler Göçü durumları olmuş.
Biyolojik
açıdan bakılınca, nüfus artışı da azalışı da, büyük göçlere neden olabilmekte.
Nüfus azalmasının nedeni besin azalması ve nüfus artışı da besin azalması
yaratıyor.
Bir de,
belirli büyüklükte bir halk grubu devinmeye ve göçmeye başlayınca, tıpkı kuş
sürüsü uçuşları gibi, yanlarına epeyi halkı da katıyorlar.
Örneğin,
dikkatten kaçar bir biçimde, Ortadoğu ve Anadolu tarihinde deniz halkları
olarak bilinen istilacılar, aslında Fenikeliler’in yerlerinden ettiği halklar
ve Fenikeliler taa İngiltere’ye gitmişler, yani Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na
çıkmışlar ama taa MÖ 1500 gibi. Bu, bir daha ancak 3 bin yıl sonra mümkün
olmuş.
Dolayısıyla:
5 bin
yıllık Dünya Sistemi tarihe baktığımızda, anavatan / anayurt olmadığını
görürüz. Ya da başka bir deyişle, 5 bin yıldır aynı yerde yaşayan halk yok. Yok
olan / edilen halk da çok. Bugün 6 bin dil varsa, 54 bin dil de yok olmuş
durumda. 60 bin dilin ise, 600’ü bile yazıya geçirilmiş değil. Bu göçleri de,
tarih disiplininde yeni kullanılmaya başlanan, genetik çözümlemelerle
izliyoruz.
Yani:
İnsan
türü, Dünya’nın ne ilk sahibi, ne de son sahibi.
(24 Mart 2016)
Beyoğlu Bomboş
Cumartesi
günükü bombadan beridir, 5 gün geçti, yani 5 de gece.
Bu 5
gcenin 3’ünde habire Beyoğlu turları atıyorum.
Beyoğlu
bomboş.
Özellikle
de, tali Asmalımescit-Tünle civarı mekanları 0 çekiyor, akşam 20:30-21:00
civarı.
Demek ki
insanlar tam korkmuşlar.
Ve ben
bunu ilk kez gözlüyorum.
Ayrıca,
yaklaşık 40 yıllık gözlemim ertesinde, böyleliliği çok çok hoş. Yazın bile
böyle görmediydim buraları.
Bunu da
yazayım, dedim.
(23-24 Mart 2016)
Reza Zarrab: Versiyon 2
Kendisinin
son vuruşunu yapmadığını, Aralık 2013’te bile söylemiştik.
Ancak,
şu da var:
Aralık
2013’ü bertaraf eden AKP, Mart 2016’yı da edebilir.
(Örneğin,
Zarrab’ı bazı AKP’liler satmış olabilir pekala.)
Edebilir
mi?
Uzan
gibi biri, milyar dolarlarıyla Fransa’dan siyasal sığınma alabildi pekala.
AKP’lilerin en azından bazıları alalibilir belki.
AKP
kurmaylarının gidecek yerleri vardır. Çoktan hazırlamışlardır.
Hazırlanmamışlarsa, tedbirsizdirler demektir.
ABD’nin
elindeki Zarrab’ın savcıyla anlaştığı kesin ama pazarlıkta nasıl anlaştığı
kesin değil. 4 Nisan’da duruşma başlayacak. Bu 2 haftada ise, çok şey
değişebilir.
(23-24 Mart 2016)
Çıraklık, Kalfalık, Ustalık
Bundan 4
yıl önce, bir fotoğraf ustası sayılarak, bir sanal-yazılı-söyleşi yaptım.
Orada, usta değil, kalfa olduğumu belirttim.
Neden?
Fotoğraf
için, belki kalfalararası averajla usta sayılabilirim ama yalnızca kuram alanında.
Bu metni
yazmanın çok gecikmesi üzücü. Tamamlayayım bari.
Diğer
sanat dallarına bir bir ve kendi açımdan bakayım:
Modern
dans ustasıyım. Kuramda. Türkiye’de ve Dünya’da. Bunun kanıtı,
modern-dans.blogspot’taki Ma 1 ve Ma 2 metinlerim.
Sinema
ustasıyım. Çeyrek pratikte, tam kuramda. Vine video öi klip çekebilen, yazdığı
metni çekebilen, çektiğini yazabilecek biri olduğum için.
Mimarlık.,
resim ve heyklede çırak bile değilim. Kuramda ve pratikte.
Tiyatroda
yarı-kafayım.
Müzite
çırak-kalfa geçişindeyim.
Çok
geniş dağarcıklı bir okur, dinleyici, seyirci, izleyici olmaktayım.
Yeniden
fotoğraf dönersek:
Ara
Güler’i, Gültekin Çizgen’i, herhangi bir duayeni fotoğraf ustası saymam.
Saymadım da. 1940 için belki olabilirdi ama 2000 sonrası için değil.
Ayrıca
çıkış:
Yalnızca,
kuram ustası olunabilir bakış açıma göre ya da onu olmaya değerdir. Ülkemizde,
hiçbir sanat dalında kuram çırağı bile çıkmadığı düşünülerse öyle.
(23-14 Mart 2016)
IŞİD’in Bombaları Değişecek
Çünkü
bir haber şöyle diyor:
"Fransız
Le monde gazetesiyse, yapılan DNA incelemeleri sonucu havalimanındaki ikinci
saldırganın Laachraoui olduğunu, IŞİD'in bomba yapım uzmanı olarak bilinen
Laachraoui'nin olay yerinde öldüğünü aktardı.”
Yeni
birini bulacaklar ve bu da gidişatı etkileyecek.
Vurgu:
Mart
2016 Brüksel bombalamalırndan sonar ortaya çıktı ki IŞİd, çok farklı saldırı
biçimleri kullanmaya niyetlenmiş.
Bu da,
yeni ‘know-how’ girdileri demek.
Havada
uçak patlatmak ayrı şey, yerde metro havaya uçurmak ayrı şey.
Bunun
imlenmesi gerekli.
(24 Mart 2016)
Musul’a Saldırı
Harala
gürele içinde gözden kaçtı:
Irak
ordusu Musul’a yavaş yavaş saldırıya geçti.
ABD
ordusu da, havadan destekte.
TC
ordusu da, oralarda bir yerlerde konuşlu ama söz edilmiyor tabii ki.
Barzani’nin
Irak ordusunu ne kadar destek verdiği de açıklanmadı.
Batıdan
PYD saldırısını da bekliyorduk aka bu ilkbahar, yalnızca doğudan saldırı
olabilir IŞİD’e.
Başlangıç
2 günlük imler böyle.
(25 Mart 2016)
Bir Türk Siyasetçi Uluslararası
Mahkemelerde Nasıl Yargılanabilir?
Askeri
açıdan bu, ancak ve ancak BM Güvenlik Konseyi onayıyla / kararıyla mümkün.
Bir
Afrikalı veya bir Balkanlı için o karar çıktı da, bir AKP’li için zor çıkar
gibi.
Bunun,
Demirtaş’ın Davutoğlu’nun UCM’nde yargılatacağını önesürmesi nedeniyle yazdık.
Zarrab
üzerinden mali suçlar için ise, interpol arama emri çıkar ama herhangi bir TC
vatandaşı, TC sınırları içinde istenmedikçe bulunmaz. Kredi kartı borcundan
dolayı hapis cezası bulunan 600 bin vatandaşımız öyle örneğin. Eh, koskoca
başbakan da daha kola saklanır herhalde.
Ancak,
uyuşturucu operasyonlarının bazılarından gördük ki interpol TC sınırları
içinde, TC kolluk kuvvetlerinden habersiz operasyon yapmıştır.
Bu
olabilir.
Bu
noktadan sonra, Malezya seçeneği, Öcalan’ın kıstırılma olayına dönüşebilir. Bu
da olabilir.
Ancak
basit bir gerçek var:
1993
ertesinde, 18 bin kayıp ve 18 bin faili meçhul için, Ağar hakkında herhangi bir
dava, herhangi bir uluslararası platformda açılsaydı, o dava çoktan sonuçlanmış
ve dayanak oluşturmuş olurdu.
HDP
çizgisi ise, bırakın bunu yapmayı, kendi milletvekillerinin TBMM’den 1993’te
salla sırt götürülmesine bile sesini çıkarmadı. Bu da imlensin burada.
Devamında
ise:
Hep
söyledik, bir kez daha yineliyoruz:
TC,
AİHM’nde epeyi dava kaybetti ama o da, 1993 gibi UCM’nde dava açsaydı, iyi
hazırlanmak koşuluyla, 10 davadan belki 3’ünü kazanırdı. Bu da, dayanak
oluştururdu.
Yani:
Her 2
taraf da savaş ve insanlık suçu işledi.
Ayrıca:
G-7
ikiyüzlü bu konuda:
Daha ilk kez tecavüz bir savaş suçu sayıldı.
170 yıllık anlaşmalardan sonra, ilk kez.
Evrensel
İnsan Hakları’nın Fransa tarafından askıya alınacağını açıklanması da, hiçbir
tepki almadı henüz.
(25 Mart 2016)
Fransa ve Türkiye Olmadı, Irak
Oldu: Stadyum Terörü
IŞİD
teselli mükafatlarına yönelmeye başladığına göre durumu zorda demektir:
“Irak'ın
başkenti Bağdat'ın güneyindeki Babil kentindeki stadyumda futbol maçı sırasında
düzenlenen intihar saldırısında 15 kişi hayatını kaybetti, 17 kişi de
yaralandı.”
Ancak
bir şey daha demektir:
Nerede hata
yaptıklarını anlamaya yönelimleri var.
Sonuçta,
11 Eylül’den 5 yıl önce, binayı olağan durumdaki gibi içeriden vurdular ama
binanın iskeleti dışında / ekzoskeleton çıktı; onlar da, bu kez dışarıdan
saldırdılar ve binaları yıktılar.
Sanırım,
IŞİD’in en büyük eksiği de o:
Birilerinin
dışarıda kalıp, veri tabanı toplaması gerekli. Çünkü, yapılan her hata
devletlerin ortak veri tabanına giriyor ve rakipler daha hızlı öğreniyor.
IŞİD 3
yıllık, günümüz terörü 40+ yıllık.
Not:
‘Terör Çağı’ belgeselinde, günümüz terör tarihçesi, 1946’da ve Museviler’in
Museviler’i şimdiki İsrail’de havaya uçurmasıyla başlatılır.
Bu
stadyum terörü bir şey daha demektir:
Irak
hükümeti, Irak’ta kontrolü hala elinde tutamamaktadır. 25 yıl sonra bile.
O
nedenle:
Irak
ordusunun Musul’a saldırdığını duyunca, ikna olmak zor.
Arapa
Baharı’ın nen büyük 3 kurbanı olan Libya, Irak ve Suriye tarihe şunu bir kez
kanıtladı:
Tarihsel
düzenlerin nasıl iç dinamikleri varsa, tarihsel düzensizliklerin de iç
dinamikleri vardır. ABD, çok büyük güçler kullanarak, oralara ölümü kalıcı
olarak yerleştirdi.
Aynı
şey, kontrolünde olduğunu sandığı Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt gibi ülkelere
sıra gelince, sürüp gidecek.
Yani:
Çok
değil 5 yıl sonra ABD, Ortadoğu’dan hetrol falan almayabilir ki zaten planının
o olması olasılığı giderek artıyor.
Yani:
Araplar,
petrolü bitince değil, petrolleri bitmeden, petrolleriyle birlikte, diri diri
tarihe gömülüyorlar.
Çıkış
şerhi:
Bunun
herhangi bir işlevi olduğu kanısında değiliz. Bunun işgal ettiği toprağa tuz
ekmekten farkı yok. O tuz eken hükümdarın sonuna, ABD başkanlarının bir
bakmasında yarar var gibi.
(25 Mart 2016)
IŞİD AB’yi Seviyoo
Bir
haber:
“Avrupa
Birliği, sürekli olarak istihbarat paylaşımının önemine vurgu yapsa da, bu
paylaşımı olması gerektiği düzeye yakın yapan ülke sayısının 25’te 5’le sınırlı
kalması, uygulamadaki aksamayı net şekilde ortaya koyuyor.”
IŞİD
tarafından sesler:
“Olee
AB, olee...”
“Daha
önce alınan önlemlerin uygulanmasının hızlandırılması konusunda uzlaşan Avrupa
Birliği bakanları, Avrupa Parlamentosu’na da yolcu isim kaydı (PNR) sisteminin
kabul edilmesi çağrısı yaptı. PNR konusundaki tartışma 2010’dan bu yana
sürüyor. Fransa İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve, sürenin uzunluğundan
yakındı.”
6 yılda,
daha ortak yolcu listeleri yokmuş.
1
havaalanına her gün tüm AB ülkelerinden yolcu iner ve bunun listesi yok. Sahte
isim kontrolü de yok yani.
Şimdi bu
AB, nasıl NATO’dan çıkabilip de, AGİT’i işletebilir ki?
Vurgu:
Burada
güvenlik-özgürlük ikilemi yok. Var olan 10 listenin biraraya getirilmemesi var.
Bu arada
bir anımsatma:
İnterpol’de
uyuşturucu toplantıları yapılırken, diğer AB ülkeleri, Belçika’yı açık
neredeyse devletsel kaçakçılıkla suçlamıştı bir zamanlar.
İşte
Belçika, AB resmi başkenti olarak, bu başıboşluğunun bedelini ödüyor.
Bunun
çözümü de kolay, uyuşturucudaki gibi:
İnterpol
ayrı birim kurar. Ulusal birimlere haber vermeden, gider o ülkede operasyon
yapar.
Vurgu:
Nasıl ki
Kalaşnikof’tan Tatar Yayı’na geri dönüş, bir regresyon değilse, bu türden
klasik yöntemlere geri dönüş de, bir rücu değildir.
Bilgisayar
oyununda bile var:
O anda
hangi silah gerekiyorsa, onu kullanırsın. Sonra, gerekirse gider hesabını
verirsin.
Çıkış:
Şu
andaki global momentle, özelde IŞİD’i kastetmemiş olarak, bir anarşist olarak,
devlet-gerilla ikilemini, tıpkı zamanında PKK-TC ikilemindeki gibi kabul
etmiyorum.
(25 Mart 2016)
25.03.16, 23:40.
Tuhaf Bir İkilem
Cumartesi
günkü bombadan beridir, günde 1 değil, 2 kere uzun yürüyüşler yapar oldum.
Yaşam üzerim üzerime geliyormuş gibi hissediyorum.
Bunun
ertelenmiş bir travma olduğu kesin. Birikmiş bir travma da. Ancak, öyle bir
zaman ve mekan diliminde yaşadım, yaşıyorum ve yaşayacağım ki bu lükse hiç
sahip olmadım.
Ya da:
Yaşam
bana hiç kendi travmamı sağaltmam veya yasımı tutmam için boş durum vermedi.
Bu da,
beni ölüme teslimiyete taşıdı.
Sürenin
başlangıcı kesin:
Ürtikerden
hastanelik olduğum Kasım 2010.
Yani,
5,5 yıllık bir duygu kapanının içindeyim ya da kendimi bunun içine soktum.
Bu
teslimiyet, gerçek bir mücadele gereken
anlarda beni öldürür, o kesin.
Üstelik,
kendimi aşırı yaşamcıl hissediyorum. Çünkü benim somut gelecek olarak
tasarladığım herşey gerçek oldu.
Bir
bilgi insanı olduğum için, kendi gerçekliğimin içindeyim.
Hesaplarım
hala ölmeyeceğimi söylüyor.
Demek ki
eğer yol kenarına çekileceksem, yavaş yavaş, uzun uzun ve düşük olasılıklı bir
süreç olarak, onu gerçekleştirebilirim ancak.
35.
yaşgünümde sağ kalmaya karar vermiştim. Sağ kalacağımın kesinliği, 20 yıl aldı
ve kesinliği 55. yaşgünümü buldu ama dediğim gibi, bon 5 yıl felaketlerle
doluydu.
Aynı
zamanda, son 2 yıldır hafiften kenara çekilmeye de başladım.
İşte bu
kez, umarım bu 20 yıl almaz. 2020’ye ve 60 yaşıma razıyım.
50
yaşımda, kıçımı kurtarmak için 55 yaşıma razıyım, demiştim ve öyle de oldu.
5 yıl
travmaya 5 yıl nekahat pek aptalca görünmüyor gibi.
Üzüldüğüm
şu:
Zihnim bulanık. Artılarımı ve eksilerimi
göremiyorum. Yani, ne yazık ki muhasebem / bilançom aksıyor.
65 yaş
maaşı, KOSGEB kredisi, sağlık sigortası borcu affı, blogculuktan para kazanmak,
gibi şıklar düşündüm ve hepsi de kof görünüyor şimdilik. Tek olabilir olanı,
tezsiz lisansüstü mezunu bir okutman olarak, dandik bir üniversite kampüsüne
kapağı atabilmem. Olayı sürdürmem ise, daha da zor. Onca yıllık anormallikten
sonra yani.
Bedensel
sağlığım öldürücü değil. Moral bozukluğum öldürücü.
Bir de
gerçek koşullar var tabii. İnsanlar, habire öte yana postalanıyorlar. Bir de,
deli saçması kitlesellik, ayağıma dolanacakların sayısını tama limitledi
çoktan. Yani, eğer bir toplu felaket ortasında kalırsam, yüzme bilmeyenler,
yüzme bilen beni boğarlar.
Görüldüğü
gibi, durumumun tümüyle ayırdındayım.
Üzüldüğüm,
gevşemişliğim. Harbiden laçkalaştım, sinirlerim sündü gitti.
Belki bu
rahatlık ve kasmama, beni kurtaran son yardımcı olur, bilemem.
3,5
yılım var, son şans olarak.
Yoksa,
sokaklarda ölüm.
Dipnot:
Aklıma
hep, 1986 Ocak momentinde mezuniyetim sonrasında kendime çizdiğim tüm yolların
ölüme çıkması, geliyor.
Yollarım hep ölüme çıktı ve hep
sağ kaldım.
İşte bu,
tuhaf bir ikilem.
Oblivion = Ayırtsızlık:
Piazzolla, Marx, Fassbinder
26
yıldır Astor Piazzolla’nın ‘Oblivion’unun yana yakıla hayranıyım.
Hesapça,
yıllardır anlamına bakarım sözlükte. Bugün bir daha baktım. Kafama dank etti.
Bunu çoktan yazmalıydım.
İngilizce’de
ve Google Translate’te ‘oblivion’; af, unutma, unutulma, aldırmazlık,
farkındasızlık ve ve genel af anlamında kullanılıyor.
Ancak,
sözcüğün aslı İspanyolca, çünkü Piazzolla Arjantinli. Dolayısıyla ve daha
doğrusu Arjantin İspanyolca’sı.
Bu
parçada benim yaşadığım ‘oblivion’ ise, ‘ayırtsızlık’: İçimde yaşadığım değil, dışımda
yaşandığını izlediğim ve dinlediğim. Belki ‘aldırışsız ayırtsızlık’ ki
‘aldırışlı ayırtsızlık’ da var tanım olarak, özellikle de duygudurumda.
Piazzolla,
sürekli duygudurumlarının müziğini yapan biri idi. Zaten tango da,
duygudurumlarının müziği sayılıyor epeyi oranda. Tangonun (yalnızca kerhane
duvarları arasında kadar gibi) oldukça dar olan duygudurum yelpazesini
Piazzolla genişletti: Politikaya doğru, psikolojiye doğru, ölüme doğru, ölümün temel
bilimine doğru.
Bu ayırtsızlık,
aşka karşı değil de, daha çok ölüme karşı ama aşkın ölümüne değil, bildiğimiz
ölüme karşı.
Bu,
ölüme karşı standart insan davranışlarında, bazı insanların son momenti olmakta.
Beni hayran bırakan da, onu dinlediğimde beni ağlatan da bu zaten. Çünkü ölümü,
onunla gözgöze, burun buruna, yanak yanağa yarım yüzyıl geçirmiş biri olarak
çok iyi biliyorum.
Bu,
tevekkül veya teslimiyet değil. Ayırtsızlıkta istop etmek. Duyguların istop
etmesi, yaşamın istop etmesi.
Genel anlamıyla
ise, Hegel’yen ‘indifferenz’ / ‘ayırtızlık’ burjuvaların, maddiyata takılı
kalıp. Bu Marx’ın kültürel, ideolojik, zihinsel, duygusal durumunu imlemiş
ayrıca.
Bir
Marx, marksizmi yaratıp, ‘ben marksist değilim’ diyorsa, feci ayırtsızdır.
Ayrıca, sorumluluktan kaçıyordur, düşüncesinin ve yaşamının sorumluluğundan ki
işte burjuvazinin ölümcül ayırtısızlığı tam da budur.
A evet,
Marx (orta bile değil, küçük, bezirgan, madrabaz) bir burjuvadır, bir proleter
değil.
Piazzolla
da, Marx da, bu momentte birleşir:
Faşizme
karşı ayırtsız kalırlar: Dışta entellektüel olarak değil, içte bağlanmış
entelejensiya olarak.
İşte,
tangoda duyguların sentimental faşizmi
bu de olmakta, tam da Fassbinder’yen anlamda.
Yani:
Bu
‘ölüme karşıki ayırtsızlığım’a karşın, bugün hala sağ isem, ne Piazzolla, ne de
Marx sayesindedir, yalnız ve yalnızca Fassbinder sayesindedir. Piazzolla selektör
yapmıştır yalnızca. Marx ise, selektörü bile söndürmeye kalkmıştır, o kadar
adidir (banal) yani.
(26 Mart 2016)
IŞİD Yeniden Rabia = 3 + 1
IŞİD Brüksel’de
3 noktayı vurdu, 1 noktayı vur(a)madı.
1 canlı
bomba, intihar bombası yeleğini bırakıp kaçtı ve sonradan sağ yakalandı.
İntihar
bombacılarından biri ise, içeride yatmaktan çok korktuğu için intihar eylemine
katılmış ve bunun için internette yazılı kaytı bırakmış.
İlk
bölümde IŞİD, bildiğimiz IŞİD.
İkinci
bölümde değil. Tam da bildiğimiz ve bilmeye tahmin edeceğimiz biçimde, IŞİD
değil.
O kadar
çok eylem yapıp, hiç hata yapmayan bir kurum olamaz.
Bu, şimdilik
kabul ve telafi edilebilir bir hata. ‘4 + 1’ yaparsın, olur biter.
Sonrasına
ise, bakacağız.
(26 Mart 2016)
26.03.16, 05:00.
Yeni Yaşama Nedeni
Yazma
değil bu. Yazmama veya yazmayı bırakma da değil. Baharlar sayfiyesi de değil.
Az aşk
belki. Entellektüel sosyalleşme belki. İkisi de uzun süredir bende eksik olduğu
için öyle olabilirler, kullanılmayan öğeler durumundalar çünkü.
Yurtdışına
gitme seçeneklerini sanmıyorum, artık sanmıyorum. Yurtiçi gavur apartmanı
sitesi belki ama şu an kaldığım hostel değil. Bir tür, Türkçe-İngilizce
ikidillli, çokkültürlü ve kültür-sanat amaçlı / ağırlıklı bir ortam olabilir.
50+ az ihtiyar, 40- çok genç ortam demek bu. Kayan veri tabanlı veya çoklu veri
tabanlı sosyallik olabilir bu.
JİTEM’den
veya MİT’ten şeytan korusun, dilerim beni keşfetmezler. Düşünce-satarlığım
olabilir ama ticari olarak, askeri veya siyasi olarak değil.
Bu da
toplamda, İstanbul’da çakılıp kalacağım demek olsa gerek. İstanbul’u da çok
arayabilirim tabii ki.
İstanbul Sokakları
Şarkının
özgünün güfteleri:
“Söyleyin
sevgilim nerde?
İstanbul
sokakları
Çare
bulun bu derdime
İstanbul
sokakları
Onu
benden siz aldınız
Onu
benden siz çaldınız
Simdi
yalniz bıraktınız
İstanbul
sokakları
Sevdiğimi
verin bana
İstanbul
sokakları
Çare
bulun bu derde
İstanbul
sokakları”
‘Anonim
türkü’ diyor orada.
Benim
versiyonum:
“Söyleyin
ekmeğim nerde?
İstanbul
sokakları
Çare
bulun bu derdime
İstanbul
sokakları
Onu
benden siz aldınız
Onu
benden siz çaldınız
Simdi
yalniz bıraktınız
İstanbul
sokakları
Ekmeğimi
verin bana
İstanbul
sokakları
Çare
bulun bu derde
İstanbul
sokakları”
Yalnızca, ‘sevgilim’ yerine, ‘ekmeğim’ konuyor.
İşte o
zaman arabesk oluyor asıl.
Bülent
Ersoy versiyonu:
Söyleyin
sevgilim nerde
İstanbul
sokakları
Çare
bulun bu derde
İstanbul
sokakları
Onu
benden siz aldınız
Onu benden
siz çaldınız
Şimdi
yalnız bıraktınız
İstanbul
sokakları
Onu
benden siz aldınız
Onu
benden siz çaldınız
Şimdi
yalnız bıraktınız
İstanbul
sokakları
Sevdiğimi
verin bana
İstanbul
sokakları
Dünyam
döndü zindana
İstanbul
sokakları
Onu
benden siz aldınız
Onu
benden siz çaldınız
Şimdi
yalnız bıraktınız
İstanbul
sokakları
Onu
benden siz aldınız
Onu
benden siz çaldınız
Şimdi
yalnız bıraktınız”
(26 Mart 2016)
Metafor: Vargı x Karamehmet
Karamehmet
artık dolar miyarderi değil ama Vargı haal dolar milyarderi.
Karamehmet
bir düşünceye para yatıran adam, Vargı bir düşünceyi alıp yeni bir ortama
taşıyan adam. Sabancı’nın ve Koç’un ortaklığı reddettiği adam.
(26 Mart 2016)
Metafor: Mani-Depresyon, Down
Tribi, Otizm / Katatoni
Resmi
tanıma göre, mani-depresyon döngüsü var. Mani heyecanlı, depresyon ruhsuz olmak
gibi tanımlı.
Down
tribi, uyuşturucu jargonu. Uyuşturucunun up tribi, yani uçması bitince girilen,
olumsuz ve gerçekten başaşağı gidiyormuş hissi veren durum. Bizce depresyon,
greçekte bu down tribine daha yakın.
Otizm,
çocuk katatonisi gibi. Katatoni, asosyalliğin dibi ve limiti de olabilir, tam
inziva gibi, tam dışa/dıştan-yalıtım gibi. Otizm ve katatoni, öz-aşağı veya
öz-baskı anlamında ve seyrinde.
Yani
hepsinde de, dışarıdan ve kültürden, yani insanlardan olumsuz uyracı silsilesi
var. Bunların gerçekten olumsuz olması veya algılayanın öyle hissetmesi, sonucu
pek değiştirmiyor. Tedavide belki değiştirebilir.
Hepsinde
de sorun, aşağı inmenin kalıcı veya sık nükseder olması. Dolayısıyla olumsuz
duygular birikmli gidiyor ve kalıcı oluyor sonunda.
Ancak,
dıyşarıda toplama kampı koşulları varsa, ‘Sana Gül Bahçesi Vaat Etmedim’
kitabında olduğu gibi, tımarhane-toplama kampı ikilemi, duble-çözümsüz durum
veya kaybet-kaybet durumu.
Psikolojik
olanların hepsinin nörokimyasal ilacı var çeşit çeşit ama kültürolojik olanın
yok.
Sorun da
bu zaten:
Tarih
çökerken veya savaşta depresyonda, down, katatoni olsan ne olur, olmasan ne
olur?
Sağ
kalabiliyor musun, ona bakcasın. Sağ kalmak istemiyorsan zaten hayat seni
öldürür kendiliğinden.
Ek:
Bir de,
mutluluğun yaratıcılığı sıfırladığı gibi bir gerçek var.
(26 Mart 2016)
Metafor: İç Kabarması, Yürek Şişmesi
Metafor: İç Kabarması, Yürek Şişmesi
Kodo
dinleyince, içim kabarıyor, yüreğim şişiyor. Olumlu anlamda. Olumsuz durumu da
var bunun yani.
Shakti 1
dinleyince, olumludan fazla içim kabarıyor.
Piazzolla,
özellikle Oblivion dinleyince, içim kabarıyor, olumsuz anlamda.
İç
kabarması, yürek şişmesi, folklorik Türkçe deyimler. Diğer dillerdekileri
bilmiyorum hiç.
Fizyolojisine
gelince:
İç
kabarması soluk şişmesi de demek ama soluk almadan böyle oluyor. Aslında, bu
nasıl oluyor veya neden öyle hissediyoruz, onu bilmiyorum. Tam nörokimyasını
yani.
Kalp
hızlanması veya yavaşlaması yok. Karın bölgesi karıncalanması da yok. Doğrudan
göğüs kafesi etkilenmesi var. Bu da, tıpkı karın bölgesindeki gibi, oraya özgü
sinir ağları demek olabilir.
(26 Mart 2016)
Metafor: Kronik Libido
Kifayetsizliği
Geleneksel
tüm kültürlerin ve standart biyografilerin sorunudur bu.
Bunu;
proto-feodal, feodal ve sanayi kültürlerinde gözledim. 2. Sanayileşme ve
internet kültürü, tarihin libidosuz dönemine kendiliğinden denk geldiği için, o
döemin ikinci ve sonraki dönemlerinde durum değişebilir. Düzenli avcı-toplayıcı
toplumlarda bunun sorun olmadığı önesürülür antropologlar tarafından. Ancak
onların da, Polinezyalılar gibi, sonraki kuşaklar tarafından pişirilip yenme
riski var. Yani, libidolu-barışlı toplumlar da risk altında ama başka
açılardan.
Kronik
libido kifayetsizliğini, insanların heyecan eksikliğine bağlıyorum. Heyecan
eksikliğini de, oturmuş kültürlerin tekdüzeliği sağlıyor. Korkusuz todlumlarda
korku filmleri icat ediliyor. Yani, hala kormaya gereksinimimiz var evrimsel
açıdan.
Peki,
libido icat edilbilir mi?
Klasik
yaratcılık çizgisi bunu belli biçimlerde yapıyor ama belli yaratıcılık
zorlamaları libidoyu eksileyebiliyor bile. İyiliksever etkinlikler bunu
seyreltik yapıyor.
Asıl
sorun, klasik yaşayanların, libido eksiliğinden yakınırlarken, yaşam biçimini
değiştirmeyi hiç düşüememelieri. Bu metnin notlanmasının nedeni de bu.
Açmazı
koyanlar insanların kendileri yani.
(26 Mart 2016)
Yeni Terörler: 11 Eylül’ü
Anımsamak
11 Eylül
2001, silahsız savaşı fiilen icat etti.
11 Eylül
2001, önce başarısız (içeriden vurunca), sonra başarılı (dışarıdan vurunca)
oldu.
Bu
başarı-başarısızlık çizgisi, Tamiller’den Araplar’a gçene intihar bombacılığı,
1’den 2’ye, (3’e uğramadan) 2 + 2’ = 4’e, 4 + 4 0 8’e giden bir törer dizisi
yarattı.
11
Eylül, bilinen ilk makro terör 4’lemesi olabilir.
1993
Uğur Mumcu suikastı Türkiye’de 1 + 1= 2
olduğuna göre bu, Dünya için 1990 momentli olabilir.
1995
İkiz Kuleler içeriden vuruşu, 1 idi.
2001
İkiz Kuleler dışarıdan vuruş 4 idi.
4’ün
1’i, gözden kaçarak, bir nükleer reaktöre yenilk bir proto-saldırı olabilir.
Hala öyle.
Aynı
zamanda 11 Eylül, ‘know-how’ ayrı, ‘joint-venture’ terör de demek.
Carols
ise, bunu terörden para kazanarak yapmıştı.
Şimdi de
IŞİD, Musul bankalarından çalıdğı parayla borsa oynayarak yapıyor.
Görüldüğü
gibi, bir ağ gibi ama döne döne kuruluyor herşey.
Devlet
yaratımlı ve tanımlı olan terör, gerilla tanımlı oldu.
Devletsizlik
tasarımlı olan anarşizm, terörizm ile eşanlamlı kılındı. 19. Yüzyıl sonu
başarısız anaşist suikast dalgasının bunda payı yüksek. 100 yıl sonra bile hala
öyle.
Ancak
mafya, 1980 sonrası neo-liberalizimnde hem devleti satın aldı, hem de devleti
çürüterek bitirdi. Öyle ki artık merkez bankaları mafyacılık oynuyor. Yani, yalnızca güç gösterisi için yaşamları
söndürüyor.
Yani
ayaklar:
Gerilla,
anarşist, devletçi, mafya, teknokrat-bürokrat CEO, oligark.
Not:
Önce Coca Cola başkanlarını devlet başkanı yaptılar, şimdi de devletleri
gerçeketn Coca Cola yönetir gibi yönetmeye başladılar ve bu er veya geç yeni
Hasan Sabbah’lar ve suikast itikatlılar yaratacak. Suikast ikkatlılar yaratıldı
çoktan. Bunu en son IŞİD gönüllüsü beyazlarda görüyoruz. Paralı askerlerde
değil ama.
Nükleer
reaktör saldırısı, SU mermilerin yönedine yorumlanması, tıbbi malzemelerin
terör malzemesi kılınması (ik daha önce tarım malzemesi olan fosfat öyle
yapıldı) gibi adımlar yürüdnü ve yürünüyor ama bu yetmeyecek.
Yani.
Eğer 11
Eylül terörizm zihniyeti 1-3 adım daha paradigmatik sıçrama yapmazsa, yolun
sonunu geçti bile çoktan.
IŞİD de
öyel ama IŞİD’in metamorfoza uğrayacağını daha şimdiden IŞİD mücadelecileri
dilegetirdi.
Yani:
Bu
metamorfozu yine devlet yaratacak, ilk terör tanımı gibi. Sonra, teröristler
onu yorumlayıp kullanacak.
Not:
Usame bin
Laden, yeni Hasan Sabbah olmak için, 5 adım geride kalmıştı ve şu an Sabbah’tan
5 adım ilerisi gerekli. 2025-2030 için yani.
(26 Mart 2016)
PKK Almanya’yı Yeniden Vurabilir
Yakın
zamanda PKK, halkla ilişkiler babında, Almanya’yı vurmayacağına söz vermiş ve
Almanya’dan özür dilemişti.
“KCK
Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık, Almanya'dan PKK adına özür diledi. Alman
WDR ve NDR yayın kuruluşlarına demeç veren Bayık, 1990'lı yıllarda Almanya'da
otoyolların kapatılması ve göstericilerin kendini ateşe verdiği eylemler için
özür diledi.”
Şimdi,
durum yeniden değişti.
Neden mi?
Çünkü
Alman keşif uçakları, Türkiye’nin Suriye’de YPG’yi vurması için gereken
bilgileri sağlamış olabilir:
Sol
Parti’nin yönelttiği önergenin 26’ncı sorusu ise, “Alman Tornado’ların
paylaştığı bilgilerin Kürt güçleri veya Suriye rejimine yakın gruplara karşı
kullanılmadığını garantileyebilir misiniz?” şeklinde. Alman hükümeti bu soruya
ise koalisyon üyeleri ile güven temelinde, “Sadece IŞİD ile mücadelede
kullanılmak üzere” ibaresiyle paylaşıldığına vurgu yapıyor.
‘Olabilir
valla’nın Almanca’sı yani.
PKK,
böyle bir hatayı yeniden yapabilir mi?
2
nedenle evet:
Bir:
Çok daha
beter hataları daha önce yaptı.
İki:
Batı,
artık yalnızca şiddetten anlar oldu. O da her zaman değil.
Zamanlar
değişiyor.
(26 Mart 2016)
TC-IŞİD Uzlaşması mı?
İki
haber:
24.02.16:
“Terör
örgütü IŞİD’in Türkiye’deki yapılanmasına ilişkin davada mahkeme 11 tutuklu
sanıktan 4’ünün tahliyesine karar verdi. Mahkeme Ebu Hanzala kod adı ile
bilinen Halis Bayancuk’un tutukluluk halinin devamına hükmetti.”
24.03.16:
“IŞİD'in
Türkiye'deki yapılanmasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında açılan
davada, aralarında Halis Bayancuk'un da bulunduğu 7 tutuklu sanığın tamamı
tahliye edildi.”
Bundan
sonraki günlerde, AB havaya uçmaya başladı.
Türkiye,
soluk ve hakem molası aldı terör için.
Bu, bir
uzlaşma mı, onu önümüzdeki aylarda göreceğiz.
Not:
Yakın
dönem terör tarihine baktığımzda, bu türden uzlaşmaları, FKÖ’nün de, PKK’nin
de, IŞİD’in de yaptığını görüyoruz.
Yani TC
bilmeden, IŞİD’e AB ile pazarlık ve uzlaşma yolunu gösterdi.
Bundan
sonraki asıl hedef ise, tabii ki ABD ve Rusya, IŞİD için. Çin’e sıra daha sonra
gelebilir belki.
(26 Mart 2016)
Türkiye Musul Savaşı’nda İlk
Askerini Kaybetti
Bir
haber:
“IŞİD,
Kuzey Irak'ta Türk askerini vurdu: 1 asker hayatını kaybetti.”
Sözü
geçen Gedu askeri üssünün yeri belli değil. Ruslar bile haritalama yapmış ve
orada da yok ama bu durum yeni herhalde.
IŞİD,
üssü Katyuşa roketi ile vurmuş. Bunlar ise Rus imalatı silahlar.
Dipnot:
Haber
sonradan anlaşılır oldu. Gedu, Başika kampının resmi adı imiş.
Asıl
ateş de, peşmergelere açılmış. Arada bizi de vurmuşlar. Yani, gayrıresmi
olarak, savaşın içindeyiz fiilen.
Katyuşa’ların
da maksimum menzili 25 kilometre imiş. Güdümsüz oldukları için, toplu atışla
hedef vuruyorlarmış.
(27 Mart 2016)
Cihad-Haçlı Seferi ve ABD-IŞİD
Ayırtsızlığı
Yeni ve
farklı bir tanım olarak, ayırtsızlığı ‘tezin ve antitezin aynı sonuca varması’
olarak da tanımlıyoruz.
Örneğin
marksist Dünya Sistemi de, 1980 sonrasıki neo-liberalizm de, birbirlerinin
antitezleri olduklarını önesürseler de, tarihi ekonomik determinist olarak yorumlarlar.
Cihad ve
Haçlı Seferi ise, aynı tektanrılı din geleneğine sahip olarak, kendi dinlerinin Dünya’daki tek din olması
savında ayırtsız durumdalar.
ABD ve
IŞİD ise, İslam’ı tanımlamada ayırtsız kaldı. Biri düşmanın imajını tahayyül
olarak, biri kendini tahayyül olarak.
Taliban
militanları 1980’lerde, Türkiye alan uzmanı ve CIA elemanı Fullar eşliğinde ABD
gezisi yaparken, bir ABD İslam Cumhuriyeti’nin en güzel seçenek olacağını
savlamışlardır. ABD’yi değilledikleri yoktur, yalnızca başına geçmek isterler,
o kadar.
ABD ise,
Taliban’dan başlayarak, kendi kültürel zihniyetinde tuhaf bir İslam hayaleti
inşa etti. Taliban’dan el Kaide’ye, oradan da IŞİD’e uzanan bu toplu bilisiz hayalet, en sonunda
kendisini, tam da ABD gibi tanımlamaya başladı:
Dünya
jandarması bir güç.
Tarihin
makro dönemselliklerine baktığımızda, dönüm / büküm noktalarında, böylesi
ayırtsızlıkların olduğunu gözlüyoruz.
Ayırtsızlık
mı bükümü yaratıyor, büküm mü ayırtsızlığı yaratıyor, orası kesin değil.
Dolayısıyla, burada bir neden-sonuç
döngüsellik geçici-kapanması gerçekleştiğini modelleyebiliriz.
İlk
cihad dalgası, 500 yılın ertesinde, ilk Haçlı Seferi dalgasını yarattığında, 10
tane dalga ertesinde, 500 yıl daha geçince, koloniyalizm dalgası da gelebildi.
Bugün
için, yeni cihad ve yeni haçlı seferi dalgacıkları için, 500’er yıl yok elimizde
israf edecek. Sistem aşırı tümleşik durumda, her katkı zemberek etkisinde
birikiyor. Hacıyatmaz durumundan çok, zemberekli birikimin yarattığı çığ durumu
var. Yani, yıkım çığları olmaya daha yatkın tarih bu döneminde.
Ancak,
hala Dünya’nın yarısı Hristiyan veya Müslüman değil.
Ancak,
hala Dünya’nın en az yarısı globalleştirilemedi.
Ancak,
az da olsa, İslam’dan ve Hristiyanlık’tan çıkış var.
Ancak, artık
ateizm var: 40 yıl içinde Dünya 6 eşit dinsel dilime gelecek ve 1’i de ateizm
olacak kadar.
Ancak,
ne yazık ki hala Orta Çağ kuralları geçerli.
Ancak,
ne yazık ki yine ve hala Kavimler Göçü var.
Ancak,
hala ve yine üniversite kampüsü ve kütüphanesi bilgiyi korumak için tek yol,
yani bilginin halktan kaçırılması ve halkın bilgiden uzak tutulması; yoksa
bilgi ölecek.
Yani:
Makro
karşıt kategorilerin savaşımı, kırınım parçaları yaratıyor, yarattı, yaratacak.
Bunların
bir bölümü belli bir süre sonra, tarihsel neo-eksodus
silsilesi demek olacak.
Ve bu
kez bu, rönesans üzerinden
olamayacak gibi.
Yeni bir
şey daha tanımlanacak gibi.
Ve bu
kez bu, meta-hümanizm üzerinden oldu gibi.
Dünya
devleti veya nihai barış olmayacak gibi.
Epsilon-mutasyonlar
olacak gibi.
(27 Mart 2016)
Tanini Trio: Oblivion: Uçurumun
Kıyısında Kapıp Koyvermek
5-6
metinde bazı müziklerin, bazı kültürel momentlerin, duygularımı nasıl
sıkıştırıp dalgalandırdığını imledim.
‘Oblivion’
da bundan payını alı. O metinde, ona en yakın anlamı, ‘ayırtsızlık’ olarak
imlemiştim. Çok değil 2 gün önce.
Sonra
bugün, az önce, kanallar arasında zep zep dolanırken, bilmem kaç yüzüncü
kanalda, ‘Tanini Trio’nun icra ettiği ‘Oblivion’a denk geldim.
Tam,
uçurumun kıyısında kapıp koyveren bir eser icrası estetiko-politiğiydi.
Veben
de, uçurumun kıyısında kapıp koyvermiş bir kitlenin içine hapsolmuş olarak, uçurumun kıyısında kapıp koyvermiş bir
entellektüelim.
Uzun
morfemli / fonemli ama tek momentli / semantemli bir duygudurum bu.
Geniş
açı dağ manzaraları absürd. Kız çocuğu absürd. 2 bin metreye piyano taşımak
absürd.
İzleyebildiğim
kadarıyla, piyano, akordeon (bandoneon değil), ney ve kanun var. Kanun
işlevsiz.
Yaşam
bizi yeterince saçmalatıyor, bizim rolümüzü abartmamıza gerek yok.
Kitle
yeterince saçmalıyor, içinde ve düşünen biri olarak, benim de saçmalığa
katılmama gerek yok.
Tahir
Aydoğdu: Kanun, Bilgi Canaz: Ney, Hakan A. Toker: Piyano, akordeon.
1960’larda
‘proto-world music’ başladığında,
belki haberli belki habersiz, bu akışa Aka Gündüz Kutbay da, neyiyle ve cazlaştırma
proto-süreci ile katıldı.
Kutbay-Ergüder arasındaki tez-antitez ikilemi, Şeker Ahmet Paşa x Osman Hamdi ikileminden
beridir, yüzyılı aşkın bir çatışma olarak süregeliyor kültürümüzde. Doğu
gözüyle doğuya bakmak ve batı gözüyle doğuya bakmak (oryentalizm) olarak.
‘Tanini
Trio’, Osman Hamdi ve Ergüder safında yer tutmuş: Pop, popüler, banal, satıcı,
pazarlamacı, ‘telif üretici’ değil,
‘nakil ve tefsir’ci.
Şerh:
Bunu da 1960’larda Kandıralı ve arkadaşları, Mozart’ın ’40. Senfoni’sini, kanun
ve klarnetle yorumlayarak zaten başlatmışlardı. Bayramlarda radyoda çalardı
hep.
Yani, 50
yıldan uzun süredir, bıraktığın yerde otluyor bu abiler.
Ancak,
uçurumun kıyısında feci kapıp koyvererek, ben de öyle yapmış oldum.
Bu, bir
özeleştiridir.
Düzeltme
zamanıdır ve yeridir, şimdi ve burada.
Bu bir, negasyon ile praksis üretme olmakta.
(27 Mart 2016)
Fotoğrafı Altyazılamak
Bu Ara
Güler’in tezidir:
“Fotoğraf
kendisini yazısız anlatır ve anlatmalıdır da.”
Tabii ki
Güler’in epeyi tezi gibi, bu da geçersizdir.
Güler, 2
milyondan çok kare çektiğini kendisi dilegetirmiştir. Bunların bir bölümü
portredir. Güler 60 yıldır fotoğraf çekmektedir. Kendisi acaba, kendisinin
çekmiş olduğu herhangi bir portredeki kişinin kim olduğunu hemen söyleyebilir
mi?
Bizcesi
hayır.
Zaten
Güler, diğer birçok hatasının yanında, ek bir hata olarak, kendi fotoğraflarını
doğru dürüst arşivlemediğini de kendi ağzıyla dilgetirmiştir zamanında.
Konuya
dveam edelim.
İnsanlar
kendi fotoğraflarını kendileri arşivlerler veya altyazılarlar mı?
Hayır.
Sıradan
insan fotoğrafları koleksiyoneri olarak, fotoğrafların % 95’inin hiçbir yazısal
açıklama içermediğini rahatça belirtebilirim.
Eskiden
fotoğraf pahalı bir nesne olduğu için, insanlar sevdiklerini fotoğraf hediye
ederlerdi. Akraba akrabaya, arkadaş arkadaşa. Dolayısıyla Türkiye’de, aslında
şu ya bu biçimde tarihe geçmiş birçok kişinin çocukluk ve gençlik fotoğrafı,
açıklamasız olarak, kitapçı raflarında dolanıp duruyor.
İlginçtir
ama bunun avını yapan koleksiyoner yok.
Yine
dolayısıyla, hiç olmazsa 1950 sonrasındaki fotoğraflar, eğer aileler tarafından
altyazılansaydı, bugün birçok ünlünün görsel arşivi elimizde olurdu.
Bu bir
zorunluluk yani. Bunun yapmama lüksümüz yok yani.
(27 Mart 2016)
Musul Savaşı Perspektifi
Irak
ordusu, Başika-Musul arası 80 kilometre ve operasyonlar yeni başlamış iken, 9
ay vade koydu. Ayda 9 kilometre yapar.
Kürtler,
alanlarını 40 binden 75 bin kilometre kareye çıkardıklarını beyan ettiler.
Ancak, bu alanda nüfus olarak çoğunluk olmadıkları ve fiilen el koydukları alan
da var.
3
sorunları var:
Bir:
Araplar,
IŞİD’i peşmergelere tercih edebildi, Musul örneğinde olduğu gibi.
İki:
Talabani,
Kuzey Irak’ın yarısını Barzani’den istedi.
Üç:
Türkler,
geldikleri gibi gidemezler. Kıbrıs’ta olduğu gibi, gitmediler de gidemediler
de. Kuzey Irak’ta da öyle olacak. Daha önce NATO, Türkiye’nin Kuzey Irak
girişimlerine hep göz yumdu, terör nedeniyle. O zamanki terör şimdikinin onda
biriydi üstelik.
Devam:
IŞİD,
toplam topraklarının üçte birinin onda birinden 9 ayda çıkarsa, işin epeyi
uzayabileceği ortaya çıkıyor.
Üstelik
Kuzey Suriye, çok daha zor geri alınacak. Çünkü esed, inanılmaz bir mizah
kullanımıyla, Kürtler’in federasyon hesabının çarşıdan geri döneceğini ima
etti. Daha önce imlediğimiz gibi Kürtler; Rusya, IŞİD, Esed arasında sandviç
yapılabilir. Nasıl ki Kuzey Irak’ta Türkler, Kore’sel bir harcanmaya muhatap
bırakıldıysa, aynı durum Kuzey Suriye’de Kürtler için geçerli.
Musul-Kobane
alanındaki savaşın genel perspektifi bu.
3 yıllık
IŞİD tarihçesi hesaba katılınca, gidişatın en iyi çizgiyle bile 3 yıl daha süre
istediği kesinleşti gibi.
IŞİD-PKK
işbirliği gelirse, kıyım gelir.
Gelmezse
ki bilanço şu:
IŞİD’den
100 bin ölü verdirme, 10 bin ölü verme. Yurtdışı var ve dahil.
PKK’den
1 bin ölü verdirme, 10 bin ölü verme. Yurtdışı yok ve hariç ama olabilecek.
TC 1 bin
ölü verme, 10 bin ölü verdrime. Bunun limit tamamı PKK’li. IŞİD’le örtük
uzlaşma sözkonusu (en son 2 adımda, 11 militanı serbest bıraktı).
IŞİD 3
yıl dayanır. PKK 1 yıl zor dayanır. Özelilkel Tc, PYD’yi IŞİD’e arkadan
vurdurursa.
AB 1 bin
sivil ölü adayı. ABD limit 0 sivil ölü adayı.
AB-ABD 1
bin asker ölü adayı.
Musul
Barajı yıkılırsa, faladan 500 bin sivil ölebilir.
Atatürk
Barajı’nın yıkılması da olasılık dahilinde ama % 1 olasılıklı olarak.
3 yıl
sonra nükleer silah kullanımı % 80 eğilimli olacak. IŞİD o zamana kapana
sıkışır ancak çünkü.
Bunun
adayı; TC, AB veya ABD olabilir.
TC, AB
ve ABD’nin ekonomik çıkışı umulmuyor gelecek 3 yılda. Bu da, savaş ısrarını ve
takıntısını kaçınılmaz kılmakta giderek.
Bu süreç
sürerse, Dünye ekonomisini köpüğünü ilk adımda % 5 alır gibi görünüyor.
Sonra,
hazır silahlar ve mermiler bittiği için, militarist endüstri hobarey zıplar.
Bildiğimiz
Krupp faşizmi öyküsü yani. Ek olarak engizisyon ekonomisi dahi olarak bu kez.
Bu
öykünün kesinlik derecesi, % 85-88 olmakta. Yani, benim gelecekbilim kesinlik
limitimi aşarak, olasılık ağlarından
gerçeklik somutluklarına evrilme durumuna geliyoruz.
(27 Mart 2016)
Pakistan'da lunaparka intihar
saldırısı
Yeni
sivil hedefler bulmaya devam:
“Pakistan’ın
Pencap eyaletinin başkenti Lahor'da bir lunaparkta düzenlenen saldırıda, ilk
belirlemelere göre 53 kişi hayatını kaybetti.”
Eylemleri
önce 4. Dünya’da denemek moda oldu ama 1. Dünya da o zaman hazırlanabilir
olmakta.
ABD’de
okul ve maraton şıkları denendi.
Sanırım,
IŞİD çizgisinin tasarım akil hocaları, göreli genç, 40 yaş civarında. Sanki,
ABD olayları gibiki terör tarihçesini ve
bazı olayları bilmiyormuş gibiler. Bir tür Amerika’yı yeniden keşfetme
modundalar. Üstelik, bomba hazırlayıcıları yeni öldürüldü. Bu eğilim daha da
güçlenebilir yani.
Bu bir
vektör imi.
Dipnot:
Saldırı
paskalya nedeniyle, Hristiyanlar’a yönelik imiş. Bu da, Kanada’nın TC-paskalya
uyarısının yön değiştirmiş hali demek olur ve akla şu gelir: Aynı ülkede 2 ayrı
kentte eşzamanlı saldırı düşünüldü ama 2 ayrı ülkede eşzamanlı saldırı olacak
mı bundan böyle ya da bu, zaten planlanmış durumda mı?
(27 Mart 2016)
Suçun Yazarları: Metin Kaçan ve
Mehmet Kartal
İkisi de
suçu yazdı.
İkisiyle
de yüzyüze gelme fırsatım oldu. Kaçan ile sohbet imkanım da oldu.
İkisinin
de erken ölceğini düşünmüştüm ama bu kadar erken değil.
İkisi de
suçu yazdı ama doğrulayarak, akılcılaştırarak, güzelleştirerek.
Alaturka
çizgi, bu konuda alafranga çizginin dışında kaldı yani.
Burroughs
rahat bir burjuva yaşamı sürerken, tümüyle sıkıntıdan uyuşturucunun dibine
vurmasını, hiç bunları yapmadan anlatır.
Bukowski
de bunu alkol için yapar.
Burroughs
ve Bukowski, yalnızca bir kez karşılaşırlar ve birbirlerine yalnızca uzaktan
bakarlar.
Kaçan ve
Kartal, birden çok kez karşılaşırlar, hatta bir filmde birlikte çalışırlar:
Kaçan’ın romanından uyarlanan ‘Ağır Roman’da.
Kaçan,
sınıf atlamaya çabaladı. Atladı da. Sonra, bunun yan etkisiyle yeniden sınıf
düştü.
Kartal,
sınıf atlamaya çabalamadı ama film çekerken lüksü gördü, bumu kendi anlatır.
Bu durum
her ikisinde de, çok sıcak cama dökülen
soğuk su etkisi yapmış ve lümpen yaşama karşı dayanıklılıklarını azaltarak,
onları parçalamıştır.
Ancak,
her ikisi de günce tutmadığı için, bunu yazıdan izleyemiyoruz. Birkaç gazete
haberinden izleyebildik yalnızca.
İkisi de
naturalist üslupta yazmış sayılmaz.
Bu
açıdan alaturkalık, yine alafrangalıktan ayrılıyor. Burroughs da, Bukowski de,
oldukça naturalist üsluplarla yazdı.
Zaten bu
metin, o süslülük için yazıldı.
Suçu
süslemek ayıp bence.
Kartal
hakkında övücü / güzelleyici ve suçu süsleyici bir metin okudum, linkini
vermeyeceğim. Bu metin zihnime battı.
Kılavuzu
karga olanın durumu geldi aklıma.
Ben de
oturup, o kılavuzun ters yönünü imledim yalnızca.
Kültürel
kubura ve kabire gitmeyelim diye. Ölmüş 1. Cumhuriyet’in ardından ve çok geç
olarak...
(27 Mart 2016)
Merkür’de Mutlu Katatonik-Deli
Çocuk
Bir deli
çocuk vardır. Katatoniktir. Uzak gelecekte yaşamaktadır. O zamanın koşulları,
onun öldürülmesini emreder.
Öykünün
sonunda, çocuğun beyni çıkarılıp, bir robota takılıp, Merkür’e gönderilir.
Oradaki sıvı metal nehirleri, çocuğu mutlu eden koşullardır.
‘Tha
happy end’.
Asimov’u
oldukça faşist bulurum. Ancak iyi saklar bunu. Bu öykü, bunu dolaylı olarak faş
ettiği ve dışavurduğu bir öyküdür benim okumamla.
Metni
yazmamın asıl nedeni şu:
Ben de,
kendi yer ve zamanımın kültürel koşullarında ölüme mahkum edildim. Ben de,
acaip koşullarda yaşamayı hayal ettim. Benimkisi, derin dondurucuda bir beyin olmak idi ki sıcağı ve yazı özellikle
severim.
Ve ne
yazık ki ben hiç, eksodus yaratabileceğim bir novum-ekstra-mekan-gezegen-ev
bulamadım. 56 yaşım biterken bile. Ve artık çok geç.
Gerçekten,
‘asla ev yok’ oldum ve öldüm.
(28 Mart 2016)
Thomas Harris ve Sjöwall-Wahlöö
Çok
tuhaf, hiç böyle bakmamıştım:
Harris,
10 kitaplık malzeme yazdıysa, ilki terör, sonraki hepsi seri cinayet
üzerinedir.
Sjöwall-Wahlöö
ikilisi ise, 10 kitaplık bir polisiye dizisi yazmıştır. Bunun 9’u cinayet,
sonuncusu terör ile ilgilidir.
Bu, bir
bakışımdır: Estetiko-politik bir simetri.
İlki
1975-2015 arası, ikincisi 1965-1975 arası eser vermiştir. Ki bu da, ters-bakışımlıdır.
Şerh:
Martin
Beck’te aslında seri katil öyküsü / cildi yoktur. Bir ciltte, sahte seri katil
öyküsü vardır, seri cinayet görüntüsünde asıl hedef olan bir polis öldürülür, 8
kişi daha nedensiz öldürülür ki bu nedensiz-cinayet için sapa bir örnektir
ayrıca. Bir ciltte de, bir eski polis, bir eski polisi öldürerek, seri katil
olmaya başlar, arada polis dolu bir helikopteri alaşağı eder ki bu da, hem
toptan cinayet, hem de terörizm olur,
arada Beck’i de vurur, Beck’in 10’luk dizi sonunda ölmemesi okurun
isteğiyledir, aslında yazarlardan biri kanserden ölüme mahkumdur (Wahlöö).
Terör cildi de, başbakan terör nedeniyle ölmez, hiç kimse de ölmez, çünkü 6
kişilik Beck ekibinin tamamı, bombanın yerini önceden tahmin eder, bomba bertaraf
edilir, sonra hafif üşütük bir kadın onu vurur, başbakan terör olayından sağ
kurtulduktan sonra.
Not:
Brüksel
Mart 2016 terör olayında, Türkiye’nin bilgi verdiği İstanbul’daki Belçikalı polis ise, gereken
bilgiyi zamanında Belçika’ya iletmemiş: Komik bile değil, zavallıca.
Ancak bu
durum, o kadının o başbakanı vurmasının sanattaki izdüşümü olmakta,
estetiko-politik olarak.
(28 Mart 2016)
Beceriksiz Seri Katiller
Bir
haber:
Seri
katillerin elinden sağ kurtulmuş 10 insanın öyküsü:
O
dönemde 100 seri katil vardı diyelim. 10 tanesi % 10 eder.
Bu 10
seri katilin 10’ar kurbanı vardı, diyelim. 1’er tanesi, % 10’ar başarısızlık
eder.
Her 2
oran da, gerçekten çok yüksek. Oysa ki seri katillerin seri katil kalabilmesi
için, bu oranların pratikte 0 olması gerekirdi.
Gelelim
sağ kalan kurbanlara:
Sevgilisi
ölürken katilin tarifini verir, adam sağ kalır ama katil hiç yakanlanmaz. Ölen
sevgilisi katili görmüştür ama adam görmemiştir.
Bir tanesi
yıllar sonra, katille duruşmada karşılaşır. Katil özür diler.
Sağ
kurtulan biri, katilin işbirlikçisi sanılmış ama bu kanıtlanamamış.
Sağ
kurtulan biri, önce yetkililere gitmez, 19 yıl sonra gider ve katili teşhis
eder, bir grup kuşkulu arasında.
Bir
tanesinde katil, kurbanını öldüremez ve kaçar.
Sağ
kalanların 9’u kadın, 1’i erkektir.
Yani, 1
tanesi hariç, hiçbiri kendi başarısıyla sağ kalmamıştır.
Yani,
katiller beceriksiz, kurbanlar daha beceriksiz.
Bu metin
de, bunun için yazıldı zaten. Bugüne kadar, tersini düşünürdüm.
(28 Mart 2016)
Asiye, Pardon Musul Nasıl
Kurtulur?
Bugünkü
yeni akilimiz Fehim Işık.
Bunları
nereden buluyorlar, kimi zaman gerçekten merak ediyorum.
Bu kadar
abuk sabukluk nasıl düşünülür ki?
Ya da:
Kendi
yazdıklarını okumuyorlar mı bu arkadaşlar?
Hatice’yi
pas geçelim başta, neticesine bakalım akilimizin:
“Hal
böyle iken, geriye kalıyor Kürtler.
“Şunu
biliyoruz: Şu an IŞİD’in elinde olan Kürt toprağının oranı özgürleştirilerek
veya denetime alınarak, Güney Kürdistan’a fiilen dahil edilen Kerkük ve
Şengal’i de üstüne koyunca oluşan tüm coğrafyanın yüzde 5’ine bile tekabül
etmiyor.”
Dezenformasyona
bakar mısınız?
Oysa,
gerçek ne?:
Irak’ın
alanı 437 bin kilometre kare:
Bunun 78
bin olarak istediği alanın 71 bin kilometre karesi Barzani denetiminde:
Musul’u
da kat.
% 20’den
fazla ediyor. 33. Paralel’in kuzeyi ediyor, 1991’den beridir. Araplar’ın
çoğunlukta olduğu bölgeleri de içeriyor bu bölge.
Musul’u
teslim edenler Irak ordusu olduğu kadar, Araplar da. Bunlar Sünni Arap. Saddam
da öyleydi. Komutanları da.
O yazar,
durumun panoramasını şöyle veriyor:
“Peşmerge
güçlerini saymazsak, ilk olarak Musul’un doğusu ile güneyinden başlayan,
akabinde YBŞ’nin katılması ile kısmen batısından devam eden operasyona en az 30
bin silahlı unsurun katıldığını söylemek abartı olmaz. Türkiye medyasına
yansıyan haberlerdeki en önemli abartı ortak bir operasyon başlatıldığı ve
PKK’ye yakın askeri güçlerin bu operasyondan dışlandığı iddiasıydı. İşin
aslında ise evet, Musul’da bir operasyon vardı. Kısmen durulsa da bu operasyon,
doğu ve güney cephesinden Irak ordu güçleri ve Heşdi Şabi milisleriyle,
kuzeyinden ise Heşdi Watani milisleriyle hala devam ediyor. YBŞ de, Musul’un
batısından ilerlemesini sürdürüyor. Özellikle Irak ordu güçlerinin yürüttüğü
operasyona, ABD öncülüğündeki Koalisyon uçakları da destek veriyor.”
Öncelikle,
Irak ordusu 1 yıl vade verdi. Hemen Musul’a gireceklerini beyan etmedi.
Sonralıkla,
zurnanın zırt deliği:
Musul
civarında 1 Türk askeri öldürüldü. IŞİD tarafından. Katyuşa roketi ile.
Nasıl
oldu da oldu bu acaba?
Biz
epeyi süredir oraya konuşluyuz çünkü. ABD’nin istememesine karşın. Dehelemesine
karşın.
Tabii ki
oradalığımız, daha çok PKK’nin Suriye’ye geçen yolunu kesmek için. IŞİD ile
mücadele için değil öncelikle. TC-IŞİD geçici olarak uzlaştı gibi çünkü
(bırakılan militanlar).
PKK’nin
yol açmak için, Kuzey Irak’ta 500 köyü imha ettiğini, bizzat Barzani ifade etti
zamanında.
Tabii ki
en önemlisi ABD uçakları:
Bombalayan
onlar, keşif yapan onlar.
Araplar
ve Kürtler, IŞİD’den feci tırsıyorlar yani. Haklılar da yani. IŞİD, Kobane’yi 3
günde 3 bin sivil ölüyle 300 bin kişiden sıfırlamıştı yani.
Şimdi:
Yazarın dediğine bak, gerçekte olana
bak.
Arada ne
alaka var?
Ek
bilgi:
Barzani, Müslim ile komşu olmak da istemeyebilir. Yani,
aralarındaki Kuzey Irak toprağındaki bölgeden IŞİD çıkarılırsa, öyle olacak.
Yani, Barzani az porsiyon IŞİD bile
isteyebilir arada.
Hep
aynı şeyi diyorum:
Bu
yazarlara şeytan akıl fikir versin.
Ateist
amini.
Dipnot:
Asiye-Musul,
2-3 yılda kurtulur özetle. O da, şu andaki momentle göründüğü gibi olarak
yalnızca.
(28 Mart 2016)
Polisiye-Terör: Belçika Nükleer
Reaktörü
‘Seri
katil x seri terörist’ metinlerimizle, işin buraya geldiğini imlemek
niyetindeydik:
“Brüksel'deki
terör saldırılarından 2 gün sonra, nükleer santralde görevli güvenlik görevlisi
vurularak öldürüldü ve kimlik kartı çalındı.”
Açıklamalar
eksik.
O kartın
ne kadar süre kullanılabilir kaldığı açıklanmamış. Kullanılıp kullanılmadığı
da.
Yine de,
bu veya sonraki olayda, bu yolla bir nükleer reaktörden içeri girmek mümkün.
İlk adım başarılı yani.
Bundan
sonra 2 yol var:
Bir:
İçeriden malzeme çalmak.
İki:
Reaktörü havaya uçurmak.
Birincisi
% 50’den daha çok mümkün, ikincisi % 10’dan daha az mümkün.
Sonuçta,
artık bu şık da terör listesine girdi.
Dipnot:
Bu olay,
şu ya da bu biçimde tam başarılı olamadı. Stadyum olayı da öyle oldu ve gidip
4. Dünya’da başarılı bir teselli mükafatı aldılar: Irak’ta amatör küme maçını
havaya uçurdular.
En
riskli 3. Dünya reaktörü ise, sanırım Letonya’daki. Çernobil adayı olduğuna
ilişkin uyarılar vardı.
Ancak
daha önemlisi şu:
İsrail’i
nükleer açıdan kirletecek bir nükleer reaktör infılakını yeğleyecek çok
Müslüman var bu Dünya’da.
En
önemlisi de şu:
Artık, kabus görmektense, tüm kabus senaryolarını
yazıp, listeleyip, sonra da bunlara karşı, ciddi oyunla ve simülasyonla uyanık kalmak gerekli.
Terör
yönetimi budur.
Felaket
yönetimi budur.
(28 Mart 2016)
Tek Kare Fotoğraf 350 Bin Lira
Bir
şirket, oyuncu Selçuk Yöntem’in fotoğrafını ondan izinsiz kullanmış. Bunu gören
Yöntem dava açmış. Kazanmış. Tazminat da 350 bin lira olmuş.
Yani bir
bakıma, bir kare fotoğrafa, bir kerelik
telif ücreti olarak o kadar para ödenmiş olmuş.
Mahkemenin
fotoğrafın kullanıldığı kitapçıkları toplatma kararı verip vermediği haberlerde
yazmadı.
Mahkemenin
neye dayanarak bu paranın miktarını tayin ettiği de haberlerde yer almadı.
Haberlerde
yer bulan tek şey sansasyon, bilgi değil.
Böylelikle
Yöntem, Ara Güler gibi duayenler dahil, bir fotoğrafı bu kadar çok para eden
biri olarak, Türkiye tarihine geçmiş oldu.
(28 Mart 2016)
Oblivion = Hiçliğin Unutulması
Oblivion
dipsiz kuyu, semantik olarak.
Hem
hiçlik demekmiş, hem de unutulmak.
Şerh: Affetmekle
unutmanın ne ilgisi olabilir ki?
Unuttuğun bir şeyi affettiğin
için unutmazsın ki.
Affettiğin bir şeyi de, unutman gerekmez ki.
Ateistler,
sonsuz oblivion’u (eternal oblivion), bilincin sonsuza dek kesilmesi olarak,
dolayısıyla yine hiçlik olarak tanımlarlarmış. Bunu bilmiyordum. Bunu yazmam
gerek.
Oblivion,
‘hiçliğin unutulmasının uçurumunun
kenarında kapıp koyvermek’ demek oluyor benim duygudurumumda şu an ve
burada.
Dönelim,
bir önceki paragrafa:
Varlık,
yalnızca bilinçle tanımlı değil. Çocuk yapmak da varlığın devamı sayılıyor,
kitap yazmak da. Hatta kimi zaman intihar ibel, varlık biçimi olabiliyor,
toplama kampı semptomu olsa da.
Eğer masif-düşünce
kitapları yazdıysan, bilincin bir biçimde sürer gider, Aristo ve Lao Tzu’ya
2.500 yıldır olduğu gibi.
Şerh:
Bu, hiçliğin ve unutulmanın panzehiri midir?
Zaten
ölümsüzlük de, ‘kaç yıl ölümsüzlük?’ olarak tanımlıdır. Evren’in şimdilik 10
üzeri 67 yılı gibi.
Eğer
daha-daha masif-düşünceler yazarsan, o 10 üzeri 67 yılı bile aşabilirsin ama ne insan olarak, ne de düşünce olarak değil.
Meta- olarak, öte- olarak ve o nedenle meta-fizik, bir ontos-loji olmakta.
Bunları
düşünmek de zaten, uçurumun kıyısında insanın duygularını kaptırır koyverdirir.
Bende
öyle oldu en azından. Darma duman oldum ve hala öyleyim. Ama yavaş yavaş
nekahattayim de. Bünye-homeostazi, öz-yara’nı iyileştiriyor.
Dipnot:
Piazzolla’nın
‘Oblivion’u bir müzik-duygudurum momenti dizisi olarak, buralara bir yerlere
savrulmuş. Böyleliği kesin, çünkü buna benzer ayaz ve sapa sularda çok dolanmış
Piazzolla müziği. Haa, o bunu bilmemiş veya bilincine varmamış olabilir ama
müziği yine de öyle olabilir.
(29 Mart 2016)
Kesin Google Oranı
29.03.16
00:30 itibarıyla, Google’da bir arama yaptım.
Anahtar
sözcükler çok kesindi:
“article.wn.com”
“reha ulku” “radikal blog”.
Bu liste
de çok kesindi: 30 ay ve binden çok blog. Hepsi de hala orada.
Sonuç
mu?
15.
% 1
oranda doğru yani.
Bu
durumda, 100’den aşağı sonuçlu aramalarda, Google’a hiç güvenmemenizi öneririm.
(29 Mart 2016)
İnternet İronisi
Radikal
Blog kapandı.
Bunlar, 30
aydır article.wn.com’da arşivleniyor.
Hepsinin
tam listesini görmek isteyince, Google % 1 oranda gösterim yaptı. Ben de,
oturup bu konuda bir metin yazdım.
Sonra
bir baktım:
O
sayfanın dibinde Nebuch diye bir sözcük var.
Kendisi
Youtube’da, kendisinin yaptığı kısa videoları sezon sezon yayınlayan biri.
İnternet
ikimizi birbirimize yakıştırmış.
‘Bunu
seven bunu da seviyor’ olarak mı, semantik olarak mı, henüz bilmiyorum.
Ben de
oturup, kendisine kısa bir mesaj yazdım, aşağıdaki gibi:
“Sayfanıza
girinceki Askfm durumu beni rahatsız etti, Youtube şıkkını kullanıyorum. Sorum
şu: Kullandığınız tüm görüntüleri / kareleri kendiniz mi oluşturdunuz, yoksa
derleme mi? Hepsinin listesini biliyor musunuz? Reha Ülkü, reha_ulku@yahoo.com
Baştan 1 soru daha: Kaç soru hakkım var? Eğer dayanabilirseniz, bir kitap
hacmine kadar yolu olabilecek. Vine video, bilim, gelecekbilim, sinema,
twitter-senaryo, çapraz medya gibi konularda sürekli yazıp yayınlıyorum çünkü.
Not: Adınız, benim article.wn.com'daki yazı listesinin altında, Google'da
görünüyor nedense. İkimizi ilintili saymış kendince Google. Bunu anlamak
arzusundayım.”
29.03.16
tarihli yorum. Girdiğiniz güne göre, geriye doğru gün veya ay sayısı veriyor
Youtube. Ki bu da Google’ın önemli bir hatası bizce.
İlk
adımda, çok fazla bana hitap eden şeyler değil.
Zamanın
bol. Adım adım bakacağım. Onları da notlarım.
Dakka
bir, gol bir:
‘Ateş ve
Pamuk’:
Kendisini
en kısa zamanda medyum veya tarikat lideri olarak göreceğimizi sanıyorum. İmaj
trendi öyle çünkü. Belki olmuştur bile. 14 aylık 1 video bu.
Videolar
yalnızca konuşmadan oluşuyor gibi.
‘Coming
Soon Ritual’ beni yanılttı.
Başlamadan
konuyu kapattım yani.
(29 Mart 2016)
Roman Yazan Yapay Zeka
Az kaldı
ödül alıyordu:
“Bir
Japon yapay zeka programının ortak yazarlığını yaptığı kısa roman ulusal edebiyat ödüllerinde ilk aşamayı başarıyla geçti.”
Yapay
zeka konusu, en başından beridir yanlış kavramlarla tanımlanageliyor. Bunlardan
biri de, yapay zekaların roman veya zeka yazamayacağı, çünkü bunların insanın
muhteşem zekasına mahsus olduğu yönündeki geyikti.
Öyle
olmadığı en son ortaya çıktı.
Daha
önce de ortaya çıktı ki yapay zeka, satranç veya go gibi zeka oyunlarında
insanları yenebiliyor.
Hatalı
diğer bir tanı zihin. Primatların da bilince ve varlık bilincine sahip olduğu
kesin. Bnun biyolojik ve yapay zekasal olarak tanımlanabileceği de açık.
Yalnızca, temel bilinç tanımı yok ve bilinç çeşiteri deb irden çok.
Dönelim
edebiyata:
Yıllar
önce, Türkçe yıllıklarından birinde, yeni dönem şairlerin şiirlerinin ne denli
standart olduğuna ilişkin ironik bir metin okumuştum. Aynı şiirden 100 tane
falan şiir üretilebiliyordu ve formülü de belliydi.
Devamında:
Uzun
dönemli ve çok miktarlı yazan yazarların, roman da yazsalar, aslında tek bir
hiprteksti yazıyor olduğu ortaya çıktı.
Yani
olay, tümdengelim, tüme –varım değil. Büyüük bir metin var, sen yazarken oradan
eksiltiyorsun zihninde. Çok çok yazdıkça da, oraya asimptotlanıyorsun.
Salakların
bunu anlamaları 70 yıl sürdü. Bazı salaklar hala inkar kültündeler.
(29 Mart 2016)
Oblivion, Piazzolla, Woodward,
Modern Dans, Animasyon, Çapraz Medya
Oblivion
sonsuz derin bir kuyu.
Bir
güzelleme.
Bir
melankoli’leme.
Ve
birileri de bu yolu benim gibi yürüyor tek başına.
Müzik
Piazzolla.
İcra
biraz daha farklı.
Tek erkekli
bir modern dans koreografisi.
Bir
çizgifilm. 04:00 dakika.
00:40-00:45
saniyeler arasındaki animasyon koreografiye, ancak ‘300’deki kahin kız
koreografisi yaklaşmıştı. O da, su içindeymiş aslında zaten. Bunu 20. seyirde
ve yavaş çekimde izlerken anlayabildim ancak. Sorun, sıvı-katı içindeki devinim akışkanlığı ile gaz içindeki akışkanlığın
bambaşka şeyler olması.
Yine de:
Daha
izlerken, klasik-bale figürleri rahatsız ediciydi. Kadın-erkek ilişkisi
takıntısı rahatsız ediciydi. Oblivion, sözlük anlamıyla hiç cinsellik içermez,
yani aşkını ve/ya kadınını unutma değildir, yasa ve yeise yakın bir şeydir,
Acı’dır. Varlık da, cinsiyet üzerinden geçerek tanımlı olmak durumunda değil,
özellikle çift olma anlamında: Varlık, (şimdilik ama 5 bin yıldır) tek
kişiliktir. O nedenle de; taoizm, anarşizm, bireycilik, katatoni tanımlıdır
düşünce tarihinde.
Kızın
beyaz-saydam ışığını yitirip, dans sonunda gri-siyah
desenli opak olması ironikti ama animatör, ‘yanlışlıkla neyi imlediği’ni
anlamamış bence. O, ‘erkeğin kızı bırakması’na odaklanmış. Oysa, bu kadındaki ‘metamorfozun
veya sahte imajın yitişi’ daha
önemli. (Bu, aslında Benjamin’yen bir çözüm ve bir panzehir.) Bir özeleştiri
olabilecekken, bir meta değeri yitmesi
öyküsü olmuş yalnızca.
Yine de:
Tıpkı
‘300’ kahin kız planı gibi bu da, bana 10 tane ayrı çıkış yolu imledi şimdiden.
En az ikisi, faşizmden ve engizisyondan çıkış yolu olmak üzere. Tango faşizmin,
daha doğrusu Latin Amerika faşizminin
milli cazı ve milli müziğidir zaten ki Saura, bu yola sonradan İspanya’yı
da eklemiştir ve bu da ters-takla örneği olarak kültüroloji tarihinde önemli
bir momenttir: Sömürgenin sömügecisine
kültür öğretmesi ki ABD, bunu İngiltere’ye hiç yapamamıştır, kimseye de
(Fransa’ya vb) yapamamıştır zaten.
Asıl
önemlisi, bu bir çapraz medya örneği. Çapraz
medya, elit sanat sanat-sanat alanına henüz çekilmedi. Bu ise, 2 yıllık bir
örnek. Proto- olsa da, buna uygun bir örnek.
Woodward,
bir Holywood elemanı imiş. Bu da, onun Yanki ruhunu rahatça tanımlıyor. Yine de
üzücü olan şey şu ki bu çalışması dahil, tüm çalışmalarının listeli değil
olması. İnsan henüz yaşarken, neden kendini arşivlemez veya arşivletmez ki?
Dipnot
1:
Ve hala,
uçurumun en dibini görmeden uçamıyor
insan özgürlüğe. Ben bile. Şimdiye dekki eksodusuma ve 100 çıkışıma karşın.
En uzak yıldızlar, en derin kuyularda / kuyulardan yansır: Tarkovski, İvan’ın
Çocukulğu.
Dipnot
2:
Bilgi:
“Interpretación:
Grupo Elegia - Natalia Shkil-violín, Mars Yamalov-violín, Sergey
Shkil-contrabajo, Elvira Yamalova-piano. (2011)
Animación:
Ryan Woodward.”
Dipnot
3:
Seyrettiğim
linke bıraktığım izlenim notudur.
“Excellent.
More than excellent. Bis bis bis. Thank you Romero. You have made me to weep.
You have shown me a Tao. Beyond the wall of the inquisition and fascism in my
country (Istanbul / Turkey). Thank you again.”
Dipnot
4:
Kardeşin, dostun,
sevgilin duymaz sesini, el oğlu duyar.
Kardeşlik kültürdedir çünkü, kanda, gende değil.
Dipnot
5:
Kuşkusuz,
bunun devamı olan başka metinler de yazılacak ama video duygularımı gerçekten
yordu ve yıprattı. Şimdi değil yani.
(29 Mart 2016)
29.03.16, 20:30.
La Oblivion, Düş Yakamdan
En son
Oblivion metnimi yazmayı bitirdim, Oblivion müziğini kapattım, oturdum.
Dinlenecektim hesapça.
Şak, yan şavalak disko-danshane’den bir
Oblivion çalmaya başladılar. Ama ‘Tanini Trio’ icrası olanını.
İşte o
nedenle, bu 40 yaş altı ergenleri mal.
İşte o
nedenle, Tanzimat’tan beridir 5. sınıf nakil ve tefsirlere bel bağlıyoruz.
E tabi,
işte o nedenle, 1. Cumhuriyet bitti, bitirildi, bitirilebilidi, bu genç
şavalaklar yüzünden.
O
nedenle.
La
Oblivion, düş yakamdan.
Acilen
‘up’ tribine geçmem gerekli. Bu yaşamayı ve yüzeyi bilmeyen toplar, beni de
boğar.
Türkçe’de Kaç ünlü Harf Var?
Bana
göre 12.
Resmi
olarak 8 ama nüansla 11 ( + şapkalı a, şapkalı ı, şapkalı u olarak).
Ben
buna, ‘şapkalı o’yu da ekledim, ‘‘parabol’daki şapkalı o’yu.
Yani,
tanım boşta. Resmi olanı bile.
Merak
etmeyin, diğer dillerde de, bu ünlü-ünsüz harf ayrımı tanımı boşta.
Aslına
bakılırsa, alfabeli dillerde bile, alfabenin icadından 3,5 milenyum sonra bile,
‘harf’ tanımı kesin değil.
Harf
olarak, sesbirim ayrı, yazıbirim ayrı.
Okunmayan
harfler var: İngilizce’deki ‘khaki’deki ‘k’, ‘hour’daki ‘h’ gibi.
Yazılmayan
harfler var: ‘The’, ‘dzı’ diye de, ‘thı’ diye de okunabiliyor.
Farklı
okunan harfler çok.
Sonradan
gelen ‘j’ gibi harfler var.
‘Platon’u,
‘Eflatun’ yapan, harfsizlikler var.
Neden
böyle?
Standart
yok.
Olan
standartlar, bizim TDK imla kılavuzları gibi, habire değişiyor.
Olan
standartları bilen çok yok.
İlköğretimde
okuma dersleri kalkmış. Yani, klasik Türkçe okunması öğretilmiyormuş artık.
O zaman
sonuç ne oluyor?
İngilizce’de
26 morfem / harf var ama 3’ü olmasa da olur ve aslında (1977 gibi ve 70’ten
indirgenmiş olarak) 42 fonem var, oluyor.
Ben de, ‘uluslararası’yı
birleşik yazıyorum. Öyle öğrendim çünkü.
Kendi
yarattığım 1.500 sözcüğüm var ve bu Shakespeare’ı da geçerek, bir Dünya rekoru.
Kim
takar TDK’yi o zaman?
Daha,
imlasal doğrusunun ‘pekaka’ değil ‘pekeke’ olduğunu söyleyemeyen birileri var
olarada.
Türkçe’de
‘ha’ ve ‘ka’ diye harf yok insancıklar, hiç de olmadı.
(29 Mart 2016)
Tuhaf Bir Evsiz Olarak
Şefkat-Der’in Çorbasını İçmek
Taksim
Meydanı’ndaki iftar sofrasına da oturmuşluğm var, aşevine gitmişliğim de.
Ateistim ama. Evsizim ama. Çok ama.
1992-2016
arasındaki 24 yılın, belki 5’ini sokakta geçirdim. Kira ödeme becerim çok
düşük.
Açlıktan
60 kiloya düştüğüm zamanlar oldu, 1.82 boyla. 110 kilo da oldum obez obez.
Alkol sayesinde.
Şu
sıralar da, evsiz-evli gibi ara / araf bir durumdayım.
28.03.2016
gecesi, 22:00 gibi, tesadüfen Taksim Gezi Parkı’nda oturuyordum. Çorba
dağıtıldığını biliyordum ama Cihangir’de ve başkaları tarafından olarak. 3
yerde ve Şefkat-Der tarafından olarak değil.
Tuzu ve
karabiberi çok olan bir ezo gelin çorbasıydı. Batna cila ve içe şifa gibi geldi. En azından bana. Hafif ayazdı
gece çünkü. ‘Oblivion’-ötesi melankoliktim çünkü. Dibe batmıştım çünkü. Ama insaniyet
görmedim bunda, daha çok slaktivizm gördüm. O da, ayrı konu.
Beni en
çok rahatsız eden şey, 10-15 çorbacıya karşı 10-15 dağıtıcı olması ve bunların
da habire kendisini selfilemesiydi. Çorba içenlerin 2 değil, 5 tane alması ise,
başka gıcık bir durum idi. Çorba anca bitti veya bitmedi yine de, dağıtanlar da
içti üstelik.
Bence
bu, günaha veya en azından sevabın içine 2 bukleli ve bilek kalınlığında etmeye
girer ama vakıa aynı, rivayet muhtelif imiş.
Arada bu
bilgileri öğrendim. Bu gece yine turlayacağım ve notlayacağım.
+
Çorba
sonrası:
Çorbacılar
22:00 yerine, 23:00’te geldiler. Parkta 1 saat huysuz kediler gibi dolandık
evsiz tayfası. Ben tam artık vazgeçip, meydana inmiştim ki uzaktan göründüler.
Dün gece
de kafama takılan, bu gece de takıldı:
Çorbacılaın
üzerinde fosforlu ama turuncu ve yeşil yelekler vardı. Renk ayrımını neyin
sağladığına ilişkin bir veri göremedim. Ya da aç karnına kafam çalışmadı.
Bu gece
çorba ve irmik helvası vardı. Yatılı okulda 16 yıl yemekhane yemeği yemiş biri
olarak, irmik helvasından nefret ederim.
Bu kez
yedim ama. Hem de çorba-helva ve çorba-helva dizisiyle 2 kez, tam Araplar gibi.
Dağıtıcı
kızlardan biri sıkmabaştı ve adı Zemzem
idi.
Kendimi
deplasmandaki deplasmanda hissettim. Yıllar önce, Aslı Han’da Vahan Usta’nın
hazırlattığı iftar sofrasına oturunca da, böyle hisettmiştim. Yaşam zaten ters köşe acaiplikler yaratmaya
eğilimli, bizim insanlarımız üstüne bir de durumu abartıyorlar.
Vahan
Usta Ermeni’dir ve hanın yıllardır yöneticisidir. Öyle tuhaf bir öykü. Bu iftar
yemekleri yapıldığında, Erdoğan yeni belediye başkanı idi, içeride veya
başbakan değildi: Demek ki 1996-2001 gibi bir zaman ve 3-4 Ramazan sürmüştü bu.
Bu gece,
dünkü sabit Suriyeli veletlerin yanısıra, bir de Afrikalı vardı ve acaip mutlu
oldu. 20’nin üzerinde kişiydik bu kez, demek ki anca duyuldu.
+
Bu
sıralar feci parasızım. 1 aydır ucun ucun peynir ekmekle yaşıyorum. Kimi ekmek
alacak param bile olmuyor. 2 gün üstüste taze ve sulu yemek yemek, bana
gerçekten iyi geldi. Düşmanım da olsalar, hayır duamı aldılar.
Çıkış ve
dipnot:
Bundan
sonra bu olay, gelenekleşir gibi. Çünkü medya olayı haber yapıyor. Hem yemek
yiyen, hem de orada çalışan olarak, İstanbul’da kalırsam, öykücüklerimin bir
bölümü buralarda olacak gibi.
(29 Mart 2016)
Mutluluğun Bir Seçim Olması
Bir
haberimsi;
“Binlerce
insan üzerinde yapılan bir çalışma, yaşlıların büyük çoğunluğunun mutluluğun
hayatın size nasıl davrandığıyla bir ilgisi olmadığını, mutluluğun bir seçim
olduğunu düşündüklerini ortaya koyuyor.”
Meali:
Hayatın
size nasıl davrandığını, yıllarca kaale alırsanız, mutsuz olunacak çok
nedeniniz olduğunu görürsünüz.
Sınfta
kalırsınız, hasta olursunuz, boşanırsınız, çocuklar evi terkeder, anababanız
vefat eder. Şu bu.
Sonuçta,
mutsuzluktan yorulursunuz. Mutluluk da yorucudur aslında, bu dikkate alınmaz
ama öyledir. Evlenmek, boşanmaktan daha çok yorar örneğin.
İşte,
insanların bu yorulmaya teslim olması olağan. Duygular yorulur ve kilitlenir
yaşlanınca.
Ha,
bir de şavalak-vurdumduymazlar vardır, onlara sinir olursunuz, hiçbirşeye
aymazlar çünkü. Anlatsanız da anlamazlar veya dinlemezler çünkü. Yaş da
farketmez, çocuk veya moruk.
Ben
sonunda, 56 yaşımda, mutsuzluğu hak etmediğimi ve yeterince mutsuz yaşadığımı
kabullenip, mutlu-mutsuz nötrlüğünü seçtim.
İnanın,
bu bile bana çok geliyor.
Çünkü:
Kierkegaard
demiş ki:
Etik
olan mı, estetik olan mı?
Kafka
da demiş ki:
Seçim
yoktur.
(30 Mart 2016)
ABD'de Ulusal Silah Derneği,
Masallara Silah Sokup Yeniden Yazdırdı
Valla
Yankiler olayı aşmışlar:
“ABD'de
silah lobisinin en büyük destekçisi olan Ulusal Silah Derneği (NRA), bir yazar
görevlendirip masalları yeniden yazdırdı. Çocuk masallarına silah eklenmesi
tartışma yarattı.”
Ancak,
kırmızı şapkalı kıza mı silah verdiler, kurda mı verdiler acaba?
Pardon
bulduk, sürpriiz, silahı büyükanneye vermişler:
“Kurt
pençelerini açıp ileri atıldı, ancak sonra birden durdu. Kocaman gözleri aşağı
çevrildi ve büyükannenin kendisine bir silah doğrultmuş olduğunu gördü.
Büyükanne ‘Bugün yemek olacağımı sanmıyorum ve sen bugün kimseyi yemeyeceksin’
dedi.”
Sonra da
kurt bıçağını fırlattı. Burasını ben yazdım. Alternatif öykü. Hiç bitmeyen öykü (Never Ending Story,
Ende).
Ne
hikaye, pardon ne masal olurdu ama.
Yolları
çatallannan bahçe gibi: Kim önce silahını çekecek? İşbirliği, işbölümü, kan
davası falan mı yoksa?
Anımsatalım:
Şövalyeler, ejderhaları öpücükle öldürmüyor zaten masallarda.
Tabii,
işin cılkı çıkacak ve bütün masallar Tarantino filmlerine dönecek.
Dracula’nın
son repliği esprisi:
“Kazık
icat oldu, mertlik bozuldu.”
Kurt
adamın son repliği esprisi:
“Gümüş
mermi icat olundu, mertlik bozuldu.”
Şerh ve
çıkış:
Tim
Burton, ‘Alice Harikalar Diyarında’ yorumuna bakınca, tüm masalları ilginç
biçimde ve silahlı olarak tasarlayabilecek biri.
(30 Mart 2016)
PKK Almanya’da Vurdu Bile
Çok
eğil, birkaç gün önce PKK’nin yeniden Almanya’ya yönelik saldırılarda
bulunabileceğine ilişkin bir metin yazdık. Oldu bile:
“Almanya'nın
Aschaffenburg kentinde ‘Hep birlikte teröre karşı’ adlı yürüyüş için toplanan
gruba, bir grup PKK sempatizanın saldırması ve Avrupalı Türk Demokratlar
Birliği UETD’nin bir subesine molotof kokteyli atılması Türkiye’de tırmanan
gerginliğin Almanya'ya yansıyabileceği yorumlarına neden oldu.”
Bunun
nedeni belli:
PKK, TC’de
sıkışıyor. AB’nin ona desteği düşüyor. AB terörden korkmayı az da olsa henüz, öğrendi
çünkü. Bu 3 gerçek, bu sonucu sağladı.
Yine de,
zamanlar değişti.
PKK
miliyetçi ama sosyalist eğilimli gibi görünüyordu. Şu an ise, İslamcı gibi görünüyor.
(Ama yalnızca ‘gibi’.) IŞİD ise, reel-İslamcı olarak çok tehlikeli.
PKK,
IŞİD gibi algılanma riskini göremiyor ama bu da, yakın gelecekte IŞİD-PKK
işbirliğini sağlayabiliyor.
Bakın,
nereden nereye?
Burada,
Almanya’nın vurulurken göstereceği doğrudan-dolaylı, aktif-pasif, sağ-sol (CDU
x SDP) tepkiler önemli. Onun da intikali uzun sürer.
Ek
tahmin: Kürtler dahil, Almanya’daki TC vatandaşları, bundan böyle IŞİD’e
PKK’den daha çok sempati duyacaklar. % 25’lik bir genel TC antipatisi
olanlardan söz ediyoruz.
Gelecekbilimsel
açılım:
Son 7
aydır, ilk kez hem teori, hem de pratik açısından birliktelikle, bir
savaş-terör izleğini, yorumlarıyla ve tahminleriyle, birebir ve adım adım
olarak izliyoruz.
Ek
olarak da, bunun ‘İstanbul’daki sokak-gündelik
yaşam kültürolojisi’ni de imliyoruz ve geriye not bırakıyoruz.
Bizcesi,
ikincisi de birinciler denli önemli. Savaşın
gidişini, ona katılanlar denli, ona katılmayanlar da yönlendiriyor çünkü.
Ahan da
bu, Sun Tzu’ya bir ‘Savaş Sanatı’ şerhi oldu işte.
(30 Mart 2016)
Paul Kennedy, Shevek, Şefkat-Der,
Evsiz, Proleter-Entellektüel
Kennedy,
tarihin uzun süreli dönemselliklerine ilişkin eser veren biri. 1500-1990 arası
Dünya’sının makro hegemonlarını incelemiş.
http://www.kitapyurdu.com/kitap/buyuk-guclerin-yukselis-ve-cokusleri/14216.html&manufacturer_id=8420
Sonra,
G-7’li biri olmaktan utanıp, aşevlerinde yoksullara çorba dağıtmaya başlamış.
Shevek,
bir roman kahramanı. Oto-anarşist. Bol tatlı bulunca, önce bolca yiyip, sonra
vicdan yapıp, 2 kaptan fazla yemeyen biri.
Ben
proleter-entellektüelim. TC’de az bulunur bir örneğim. İftar sofralarında ve
aşevlerinde karnımı doyururum bazan. Bulunca ve gereksinince. 1992-2016 yılları
arasındaki sürede, en az 10 kez ve 5 yıl toplamda evsiz oldum, halen de öyle
sayılırım.
Şefkat-Der,
onyıllarca gecikmeli olarak, Türkiye’de aşevi-çorba geleneğine geri döndü. Mart
2016’da çorbalarını içtim, helvalarını yedim, bunu da yazdım.
Yani; %
1, % 99’unun bir bölümünü evsiz ve çorbalık kılıyor, tanım gereği ve zorunlu
olarak. Sonra da, o % 1’in bir bölümü, o % 99’un on binde birine çorba
dağıtıyor, o da belki. İyi hesap dii mi?
% 99, 2
yol seçiyor: Sınıf atlama ve/ya
fakirliğini koruma. % 99,99 sınıf atlıyor veya ona çabalıyor, % 0,01
fakirliğini koruyor ama Latife Tekin gibi, fakirliğini korumaya çabaladığını
önesüren ama hiç evsiz kalmayıp, sokakta çorba içmemiş kişi de çok.
Proleter-entellektüel,
% 99’da belki milyonda bir olmakta. Köy Enstitüsü mezunlarından (10-30 kişi),
3-30 kişi yazar çıkıyor. 30 milyonda 3, 10 milyonda 1 yapar. SSCB’de Gorki
gibisi de az ve o da entelejensiya olmayı seçti.
Evet:
That is the question:
Çorba
içerek yazar kalmak mı, sınıf atlamak mı?
Etik
olan mı, estetik olan mı?
Kafka
mı, Kierkegaard mı?
Seçim
var mı?
(29-30 Mart 2016)
RB 2016 Mart
29.02.16,
12:22, 1.036.098, 1.597
01.03.16,
10:32, 1.038.987, 1.597
02.03.16,
11:32, 1.042.059, 1.606
03.03.16,
11:57, 1.045.761, 1.607
04.03.16,
11:46, 1.050.583, 1.609
5 bin
tıklanma yine bir rekor oldu. Keza (Twitter ve MB dahil) toplamda 6 bin de. Tek
metin, 1.650 tıklanmıştı RB’da.
05.03.16,
16:34, 1.054.810, 1.609
İlk kez
peşpeşe 2 gün 2 ayrı yazım, binerin üzerinde okundu.
09.02-05.03
arasındaki 24 günde, günde 3’er binden, 72 bin değil, 6 bin fazlasıyla 78 bin
tıklandım. Bu da, toplamda uzun zaman rekoru oldu. Veya: 100 binlik tıkı en
kısa sürede (bu gidişle 31-32 günde) almış olacağım.
06.03.16,
10:56, 1.057.607, 1.614
07.03.16,
11:30, 1.060.745, 1.615
08.03.16,
12:38, 1.064.021, 1.615
09.03.16,
11:15, 1.967.509, 1.623
10.03.16,
11:44, 1.071.312, 1.626
11.03.16,
11.58, 1.074.448, 1.629
12.03.16,
11:53, 1.077.529, 1.633
Son 31
günde (09.02-12.03), 101 bin kez (976.000-1.077.000) tıklandım. (1.521-1.633 =
112 toplamda gibi) Günde 6 yerine, 4 metinle, 3 bin küsur (3.200 gibi) tıklanma
aldım.
13.02.16,
09:27, 1.080.122, 1.635
14.02.16,
11:30, 1.084.068, 1.639
15.03.16,
08:04, 1.087.294, 1.645
16.03.16,
11:34, 1.091.184, 1.656
17.03.16,
12:43, 1.094.439, 1.661
18.03.16,
12:46, 1.098.830, 1.672
19.03.16,
12:22, 1.103.291, 1.674
20.03.16,
13:12, 1.107.048, 1.680
21.03.16,
12:50, 1.110.477, 1.687
22.03.16,
13:55, 1.113.245, 1.692
23.03.16,
02:05, 1.116.208, 1.692
Düzensiz
zamanlı kaydı şu nedenle aldım: RB kapandı. Son kaydım bu olabilir yani. Anı
kalsın dedim.
Son 3-4
aydır hep ilk 10’da olarak sürdürdüğüm, ‘son 1 ayda en çok okunan yazar’
kategorisinde, 4. olarak final ve finiş gördüm.
23.03.16,
18:36, 1.118.791, 1.692
24.03.16,
12:55, 1.120.362, 1.692
25.03.16,
12:30, 1.124.377, 1.692
09.02-25.03
arasındaki 44 günü, günde 3,36 bin gibi bir ortalamayla bitirdim. 44 gün = 148
bin tıklanma.
26,03.16,
22:25, 1.129.698, 1.692
27.03.16,
14:43, 1.132.441, 1.692
29.03.16,
00:26, 1.138.339, 1.692
30.03.16,
13:32, 1.144.561, 1.692
+
MB 2015 Mart
29.02.16,
13:01, 982.248, 2.317
08.03.16,
21:02, 986.289, 2.236
13.03.16,
00:25, 987.463, 2.351
18.03.16,
23:53, 989.969, 2.370
23.03.16,
18:41, 991.899, 2.385
31.03.16,
Kürt*
Tarih
|
Demirtaş,
Türkler, Malazgirt, Kürtler
|
Blog
|
Faşizme Karşı
Faşizm
|
ABD
Tekno
Hukuk
|
Federal mahkeme:
FBI Apple’a baskı yapamaz
|
Sinema
|
Sinemada
Editörlük
|
Shit-Will
Kadın
|
Kadın olup da
bakımsız olmak olmaz elbet 05
|
ABD
Dünya
Faşizm
|
Trump’a Süper
Salı Tepkisi: Nasıl Kaçarım?
|
Yazın
Güzel
|
Ahmet Oktay Vefat
Etti
|
Blog
|
Serol Aksel’e
Blogculuk Önerileri
|
Blog
|
Blogcular ve
Editörler
|
Banal
Lgbti
TC
Politik
Kürt
|
Murathan Mungan
ve Sur 10
|
Yazın
|
Ahmet Oktay:
Bugün Sait Faik’in Yaptığı Edebiyatı Yapmanın Olanağı Kalmadı
|
Terör
Savaş
Dünya
|
Kapitalist
Terörist IŞİD
|
Zihin
Banal
|
Narsisizmin
Yanlış Tanımları
|
AB
Futbol
|
Yunanistan’da Futbol
İptal
|
Blog
|
Kaç Paralık
Blogcusun Leyn? 15
|
Kürt*
Savaş
Terör
|
Oral Çalışlar
Kürtler’de Gene Yanıldı
|
YY
|
İntihar veya
Cinayet
|
Banal
Seks
Sinema
Kültüro
Güzel
|
Zeki Demirkubuz:
'Aldatmayan Kadından Hikaye Olmuyor'
|
Banal
Seks
Sinema
Kültüro
|
Aldatan Erkek, Aldatan
Kadın
|
TC
Politik
|
% 5’lik AKP’sel
Huruç 20
|
Sahhaf
|
Koleksiyonerler,
Satıcılar, Hurdacılar
|
Futbol
|
Kanaryam Fener
Bağlı Kuş Zaman’a Karşı
|
Uzay
Dünya
Savaş
|
Mülteci Kozmonot
|
YY
|
Aslolan Sağ
Kalmak, Yaşlanınca Onun da Önemi Kalmıyor
|
Ekono
|
Günümüz Global
Ekonomisinin Temel Açmazları 25
|
Yazın
|
Sait Faik Gibi
Yazılabilirlik veya Yazılamazlık: İşte Bütün Mesele Burada
|
Tarih
Kültüro
Dünya*
|
Maddi Uygarlık,
Manevi Uygarlık
|
Tarih
|
Vikingler,
Türkler ve Endonezyalılar
|
Kadın
Banal
|
Kadını Birinci
Seviyeye Çıkaran Makam
|
Kültüro
Shit-Will
Tarih
|
Kültürel
Antropoloji Dersleri: Çingeneler, Kürtler, Afrikalılar, Suriyeliler 30
|
Gelecek
Tarih
TC
Politik
|
Türkiye İçin En
Kötü Senaryo
|
Dünya
ABD
TC
Savaş
Terör
|
ABD, Türkiye, Barzani,
Musul
|
Tarih
Shit-Will
|
İnkar Kültünün
Derişmesi
|
Yazın
|
Neyi ve Nasıl
Yazmak?
|
Bilim
Gelecek
ABD
|
Başkan Trump’un
Bilim Anlayışı 35
|
Klip
Müzik
Güzel
|
Sıla ve Sezen
|
Yazın
Banal
Güzel
Shit-Will
Epistemi
|
Murathan Mungan:
Türkiye’de Yalan Söyleyenlerden Hiç Hesap Sorulmadı
|
Ekonom
AB
|
Avrupa Merkez
Bankası Keriz Silkeletiyor
|
Dünya*
|
Dünya Sistemi,
Hegemonya, Çöküş
|
Yazın
Epistemi
Politik
Tarih
Eleştiri
|
Manifesto ve Marx
40
|
Blog
Yazın
Epistemi
|
İnsanlar Neden
Yazmazlar?
|
Yazın
Epistemi
|
Ulus Baker:
Yazmak, İletişim Kurmak Değil, Direnmektir 1
|
Eleştiri
Tiyatro
Politik
AB
Din
Shit-Will
|
Sanat, Tiyatro,
İslamopati, Haçlı Seferi, Cihad, Vd
|
Zihin
Epistemi
|
Facebook / Psike
Art / Özgürlük
|
Ekono
|
Eski, Yeni,
Yeni-Eski Ekonomik Parametreler 45
|
Shit-Will
Klip
|
Sen Kimsin Lan
Küçük İnsan?
|
YY
Klip
|
Bir Şarkı Ancak
Bu Kadar Cuk Oturabilirdi
|
Ekono
|
Küreselleşme Sona
Erdi (mi?)
|
Ekono
|
Herif Keriz
Silkeleyebilecek mi?
|
Ekono
|
Forex, İddaa,
Şike 50
|
TC
Politik
Medya
|
AYM, Dündar, Vd
|
Ekono
|
Herif, Borsada
Yöntem, Ciddi Oyun
|
Yazın
Epistemi
|
Ulus Baker:
Yazmak, İletişim Kurmak Değil, Direnmektir 2
|
Savaş
Terör
TC
Politik
Dünya
Kürt*
|
İlk Erbil
Başkonsolosu Selcen: Dış siyasette ergenlik hülyaları var
|
Blog
FB
|
Serol Aksel ve
Reha Ülkü: Facebook 55
|
Yazın
|
Yeni Edebiyat
Türleri
|
Yazın
|
Edebiyat Türleri
|
Tarih
Gelecek
Din
|
Tarih Dersleri:
Cihad ve Haçlı Seferi
|
Ekono
Dünya
Dünya*
|
Merkez bankaları
global sosyalizm yaratacakmış
|
Savaş
Terör
Medya
Shit-Will
|
Katliam Akşamı
Reytingin Zirvesinde Survivor 60
|
Shit-Will
Banal
TC
Politik
|
Bu Durumda Halk
İstifa Etsin
|
TC
Terör
Savaş
ABD
|
32 Kısım Tekmili
Birden Terör: ABD bu kez tarih vererek uyardı: 20 Mart'ta terör saldırısı
olabilir
|
TC
Kürt*
Savaş
Terör
|
KCK: Ölüm kalım
mücadelesi veriyoruz, artık savaş her yerde olacak; Erdoğan'ı devirmek
istiyoruz!
|
Dünya
Savaş
Terör
|
Putin Çalım Attı
|
Ekono
Dünya
Siberuza
|
Hacker’lar
Bangladeş Merkez Bankası'nın 101 milyon dolarını çaldılar 65
|
Yy
Shit-Will
|
Necip Kural İçin
|
Shit-Will
Siberuza
|
Fan, Trol,
Stalking / Stalker
|
YY
Tarih
Shit-Will
|
Açmazda
Duyumsamalar
|
YY
Shit-Will
|
‘Shit-Will-Age
İstanbul’ Notu
|
YY
|
Yazmasaydım, Ne
Olurdu? 70
|
Spor
Shit-Will
Banal
|
Tenis, Şike,
İddaa
|
RY
YY
|
Tuhaf 2 Rüya
|
YY
FB
Psike Art
|
Psike Art Seyir
Defteri
|
YY
Shit-Will
|
Shit-Will Notları
|
ABD
Dünya
|
İkinci Süper
Salı: Clinton Önde 75
|
Tarih
Ekono
Dünya
|
Stiglitz’den
Global Resesyon Uyarısı
|
TC
Politik
Medya
|
Saygı Öztürk’ten
Bir Saptama
|
RY
YY
|
Uyku ve Huzur
|
Ekono
Dünya
|
Merkez Bankaları
Kerizi Ne Yapıyor?
|
Terör
Savaş
|
Ankara
Saldırısında 3. El Şüphesi: Araç Uzaktan mı Patlatıldı? 80
|
Shit-Will
Tarih
|
Yeni Bir Alaturka
Kültür Momenti
|
Din
|
Mahkeme Ateist
Aileyi Haklı Buldu: Çocuk Zorunlu Din Dersine Girmeyebilir
|
YY
FB
|
Facebook Monoloğu
|
Savaş
Terör
Dünya
Kürt*
|
Suriye Kürt
Federasyonu Kuruldu
|
Futbol
Shit-Will
|
Hollandalılar,
İngilizler, Çingeneler, Türkler 85
|
Savaş
Terör
Dünya
Kürt*
ABD
AB
|
Suriye Kürt
Federasyonu Kuruldu: Tepkiler
|
FB
Psike Art
|
Facebook Psike
Art Diyaloğu
|
Faşizm
|
Faşizm Nedir, Ne
Değildir?
|
ABD
Dünya
Tarih
Epistemi
Zihin
|
Trump ve
Dilbilgisi
|
RY
YY
|
Tuhaf 1 Rüya 90
|
Terör
Savaş
TC
Kürt*
|
Gönül Tol, Ömer
Taşpınar, Ruşen Çakır
|
|
Silindi
|
Klip
|
Reklam Viral
Videoları (02.09) 2010
|
YY
Tarih
Toplum
|
Komünerlik
|
Klip
|
Hayl Rep Hayl:
Satılık Çanakkale İmajı 95
|
YY
Terör
Savaş
|
Bir Terör
Momentinde Hisler
|
Tarih
Gelecek
Dünya*
|
Tarih Dersleri:
Tarih Anında Nasıl Yazılır?
|
Sinema
|
Lars Trier
Bitmiş: Louder than Bombs
|
Zihin
Bilim
|
Kılıfsız Zeka
Sorularına Tükürüklü Notlamalar
|
Sinema
Tiyatro
Shit-Will
Güzel
|
Uğruna Ölünesi
Özgürlük Yoktur: Metin Akpınar 100
|
Savaş
Terör
Shit-Will
|
Türkiye’deki
İntihar Bombacıları Anatomisi
|
Spor
Shit-Will
|
Atlar Koşar,
Eşekler Kaybeder: Veliefendi'de yasadışı bahis depremi; 33 jokey ve aprantiye
ceza!
|
TC
Politik
Tarih
|
Kürtler’e
Araplar’ı Ekle: Çalkala Yavrum Çalkala
|
Banal
Shet-Will
|
Pavlov Köpeği,
İnkar Kültü, Salaktivizm
|
Futbol
Terör
|
GS-FB Derbisi
Ertelendi 105
|
Terör
Savaş
Ciddi
Çapraz
|
Ciddi Oyun: Terör
ve/ya Savaş Ne İçin?
|
Blog
|
MB ve RB
Dilemması
|
YY
Blog
|
Twitter ve
Blogger Notu
|
Savaş
Terör
|
Canlı Bomba Nasıl
Engellenir?
|
Shit-Will
Kültüro
|
Aile Türleri 110
|
TC
Politik
Shit-Will
|
Önemli olan
‘İbneyim’ diyebilmek!
|
Shit-Will
|
Cahil halka daha
çok güveniyorum!
|
Savaş
Terör
TC
Politik
|
Karar Verin Artık
|
Terör
AB
|
İngiltere'de
'Terör' Alarmı
|
Blog
|
RB
Editör ile Diyalog 115
|
Tarih
Gelecek
Dünya*
Terör
Savaş
|
Terör Epistemiği
|
YY
Terör
Savaş
Eleştiri
|
Terör Kitabı:
İçindekiler: Taslak
|
Tarih
Medya
|
Radikal Nezdinde
Son Dönem Basın Tarihçemiz
|
YY
Tarih
Medya
Blog
|
Radikal Blog
Kapatıldı
|
Yazın
Eleştiri
Güzel
|
Eco’dan Vasiyet:
10 Yıl Boyunca Adıma Etkinlik Düzenlemeyin
120
|
Terör
Politik
TC
|
Patlamanın olduğu
yere fakirler karanfil bırakıyordu, ben gül bıraktım
|
Shit-Will
|
Trajikomik Absürd
|
Klip
Futbol
|
Şike Öven Reklam
|
Savaş
Tarih
Gelecek
|
3. Dünya
Savaşçıkları Tarihin Sonunu Getirir mi?
|
Dünya
Ekono
|
Büyük merkez
bankaları gizlice anlaştı mı? 125
|
Dizi
Sinema
Bilimkur
|
Çocukluğun Sonu
|
AB
Terör
Savaş
|
Eski İçişleri
Bakanı: İngiltere'ye de saldıracaklar
|
Dünya*
Gelecek
AB
Tarih
YOÇ
|
Yeni Orta Çağ’ın
Başlangıç Momenti
|
TC
Politik
Din
AKP
Dünya
|
Fethullah’ın Son
Yumruğu: Zarrab
|
Terör
Shit-Will
YY
|
Canlı Bombalı
Araç Nasıl Durdurulur? 130
|
Terör
Savaş
Politik
|
IŞİD, PKK, TC
|
FB
Din
|
Facebook Alevilik
Diyaloğu
|
Tarih
Bilim
Faşizm
|
Vatan Sahibi,
Yurt Sahibi, Hani Bunun İlk Sahibi?
|
Terör
Shi-Will
|
Beyoğlu Bomboş
|
TC
Politik
Din
AKP
Dünya
|
Zarrab: Versiyon
2 135
|
Eleştiri
Estetik
|
Çıraklık,
Kalfalık, Ustalık
|
Terör
Savaş
|
IŞİD’in Bombaları
Değişecek
|
Savaş
Terör
|
Musul’a Saldırı
|
Dünya
TC
Hukuk
Savaş
Terör
|
Bir Türk
Siyasetçi Uluslararası Mahkemelerde Nasıl Yargılanabilir?
|
Terör
Savaş
|
Fransa ve Türkiye
olmadı, Irak Oldu: Stadyum Terörü 140
|
AB
Terör
Savaş
|
IŞİD AB’yi
Seviyoo
|
YY
|
Tuhaf Bir İkilem
|
Zihin
Duygu
Ma3
Sinema
Müzik
Estetik
Politik
|
Oblivion =
Ayırtsızlık: Piazzolla, Marx, Fassbinder
|
Terör
Savaş
|
IŞİD Yeniden
Rabia = 3 + 1
|
YY
Zihin
|
Yeni Yaşama
Nedeni 145
|
Klip
Müzik
Yazın
Banalo
|
İstanbul
Sokakları
|
Metafor
Ekono
|
Metafor: Vargı x
Karamehmet
|
Metafor
Zihin
Kültüro
|
Metafor: Mani-Depresyon,
Down Tribi, Otizm / Katatoni
|
Metafor
Banalo
Zihin
|
Metafor: İç
Kabarması, Yürek Şişmesi
|
Metafor
Zihin
Kültüro
Banalo
|
Metafor: Kronik
Libido Kifayetsizliği 150
|
Terör
Savaş
Dünya
Gelecek
|
Yeni Terörler: 11
Eylül’ü Anımsamak
|
Terör
Savaş
Dünya
AB
|
PKK Almanya’yı
Yeniden Vurabilir
|
Terör
Savaş
|
TC-IŞİD Uzlaşması
mı?
|
Savaş
Terör
Dünya
TC
|
Türkiye Musul
Savaşı’nda İlk Askerini Kaybetti
|
Terör
Savaş
Din
Dünya
Dünya*
Gelecek
Tarih
|
Cihad-Haçlı
Seferi ve ABD-IŞİD Ayırtsızlığı 155
|
Müzik
Klip
YY
Banalo
Shit-Will
Kültüro
|
Tanini Trio:
Oblivion: Uçurumun Kıyısında Kapıp Koyvermek
|
Foto
|
Fotoğrafı
Altyazılamak
|
Terör
Savaş
Dünya
AB
ABD
TC
|
Musul Savaşı
Perspektifi
|
Terör
Savaş
|
Pakistan'da
lunaparka intihar saldırısı
|
Yazın
Güzel
|
Suçun Yazarları:
Metin Kaçan ve Mehmet Kartal 160
|
Bilimkur
Faşizm
Zihin
|
Merkür’de Mutlu
Katatonik-Deli Çocuk
|
Terör
Polisiye
Yazın
|
Thomas Harris ve
Sjöwall-Wahlöö
|
Polisiye
Banalo
|
Beceriksiz Seri
Katiller
|
Dünya
Savaş
Terör
|
Asiye, Pardon
Musul Nasıl Kurtulur?
|
Polisiye
Savaş
Terör
|
Polisiye-Terör:
Belçika Nükleer Reaktörü 165
|
Foto
|
Tek Kare Fotoğraf
350 Bin Lira
|
Müzik
Zihin
Dilbilim
|
Oblivion =
Hiçliğin Unutulması
|
İnternet
Blog
YY
|
Kesin Google
Oranı
|
İternet
Siberu
|
İnternet İronisi
|
YZ
Yazın
|
Roman Yazan Yapay
Zeka 170
|
Müzik
Klip
Çizgiro
Ma 3
Çizgifi
Çapraz
Kültüro
Shit-Will
|
Oblivion,
Piazzolla, Woodward, Modern Dans, Animasyon, Çapraz Medya
|
YY
Oblivion
Kültüro
Shit-Will
|
La Oblivion, Düş
Yakamdan
|
Dilbi
|
Türkçe’de Kaç ünlü
Harf Var?
|
Shit-Will
Kültüro
Din
|
Tuhaf Bir Evsiz
Olarak Şefkat-Der’in Çorbasını İçmek
|
Zihin
Shit-Will
|
Mutluluğun Bir
Seçim Olması 175
|
Kültüro
Folk
Banalo
ABD
Çapraz
|
ABD'de Ulusal
Silah Derneği, Masallara Silah Sokup Yeniden Yazdırdı
|
Terör
Savaş
AB
|
PKK Almanya’da
Vurdu Bile
|
Yazın
YY
Shit-Will
Din
|
Paul Kennedy,
Shevek, Şefkat-Der, Evsiz, Proleter-Entellektüel
|
|
|
|
180
|
|
|
|
|
|
|
Ekono
|
Ege Haber Ekonomi
Metinleri x 6 = 19 s (+ 9 p, 21 s)
|
Çizgi
Sinema
|
Çizgiroman ve
Film = 2 s
|
YY
|
RB ve MB 2016
Mart
|
YY
|
İçindekiler
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder